Bylock ‘amel defteri’ gibi
Bir ara işsiz kaldım. 1998 olması lazım. Merhum ve mağfur, arkadaşım Erol Olçok’un tavassutuyla mütevazı bir işe girdim.
İşim webmaster’lıktı.
Bir yıl sürdü. Benim için kıymetli bir tecrübeydi. İnternet hakkında bir fikre sahip oldum.
Hem güzel dostlar da tanıdım orada.
Ne öğrendim?
Maddenin sakınımı, enerjinin sakınımı gibi kanunlar var ya…
‘Hiçbir şey vardan yok, yoktan var olmaz.’
Veya ‘enerji yoktan var, vardan yok olmaz.’
İnternete giren herhangi bir şey de kolay kolay yok olmaz.
Sildim dersiniz, çöpe attım dersiniz… Fakat bulunması icap ediyorsa bulunur.
Ve internet takip edilebilen bir şeydir.
Yeterli donanıma sahip olan birisi internet üzerindeki aktivitenizi takip etmek istiyorsa takip eder.
Hele istihbarat örgütleri…
@maillerin posta kutularında şöyle yazar: Okunmamış olarak işaretle.
Bu ne işe yarar?
Bu yazıya hiç tıklama ihtiyacı duydunuz mu?
Okuduğum, yani ‘okunmuş’ bir maili niçin ‘okunmamış’ olarak işaretleyeyim? Saçma değil mi?
Bu link FBI’ın, CIA’in veya başka istihbari kuruluşların işine yarar.
Sizin mailinizi okumaları gerektiğinde posta kutunuza girerler, okurlar, sonra ‘okunmamış olarak işaretler’ler.
Takip edilmeye değer biriyseniz tabii…
Her şey takip edilebilir. Mailleriniz, Facebook, Twitter hesaplarınız… WhatsApp’ınız…
Dinleme paranoyasının tavan yaptığı, ‘Paralel’in bir ‘kocakulak’ olarak millete musallat olduğu günlerde insanların şuradan yazışalım daha güvenli; yok, o takip ediliyormuş buradan yazışalım diye alternatifler peşinde koştuğu herkesin malumudur. Zavallı insanlık!
Paraleller takip etme, kapı dinleme, gözetleme gibi işleri iyi bilirler.
Bu pis işlerden sözüm ona sevap kazanırlar.
Şu halde takip edilmesi mümkün olmayan şebekeleri en iyi onlar icat edebilirler.
Nitekim icat ettiler.
Bylock’u geliştirdiler.
Yazışıyorsun, yazdığın kendiliğinden siliniyor. Oooh! Her şey tertemiz.
Kimse takip edemiyor.
HSYK seçimleri sırasında çok da lazım. Aman organize olalım!
17-25 Aralık öncesinde çiftliğe çevirdikleri TÜBİTAK’ta imal edip devlet ricaline verdikleri ‘dinlenmeyen telefonlar’ı kendileri dinlediler.
Cadının Pamuk Prenses’e verdiği elma gibi…
Onlar şeytan. Kimse onları dinlemeyi akıl etmez.
Böyle düşündüler.
Hamakat derecesinde bir ‘özgüven’leri vardı. Ne de olsa ‘manevi koruma’ altındaydılar.
Elebaşlarının haşa Allahu Teala’yla, Peygamber Efendimiz’le irtibatı sağlam! Tövbeler olsun!
Tedbiri almışlar fakat yapılması gereken salaklığı da yapmışlar.
Bylock mesajlaşmalarını Litvanya’da kurdukları bir server’da muhafaza etmişler.
Günü geçmiş evrakı fazla yer işgal etmesin diye imha ederken ihtiyaten fotokopilerini aldırtan taşra bürokratı hikayesini bilirsiniz…
Eski bir siyasetçi için anlatılırdı, uydurmaydı. Bu FETÖ’cü salaklık ise gerçek.
MİT Bylock’u buldu, Litvanya’daki server’ın şifresini çözdü ve sistemin röntgenini çekti.
Amel defteri gibi kapsamlı, teferruatlı bir arşiv. Herkesin ef’ali orada…
Hadi kardeşim, Bylock’çular buraya!
Örgütten olmayan giremez. Kaçış yok, kullandıysan FETÖ’cüsün.
Kimi az girmiş kimi çok, kimi az yazmış kimi çok. Artık ‘amel’ine göre.
Devlet, Bylock belgelerine istinaden tedbirini aldı. Yargıda ve TSK’da tasfiye başlıyordu.
FETÖ’cüler için vakit daralmıştı. 15 Temmuz, ‘köprüden önce son çıkış’tı. Elimizdeki olayda, ‘kabak FETÖ’nün başına patlamadan önce son çıkış.’
Çıktılar.
Çıkmalarıyla inmeleri bir oldu.
İnternet, almak isteyene amellerin yazılması, Ruz-i Ceza’da eşyanın, insanın azalarının şahitlik etmesi, Allahu Te’ala’nın ‘Seri’ul Hisab’ olması konularında da fikir verebilir.
Verebilirdi.
Fakat elemanların kafası şeytanlığa çalıştı.