Bu da bir mağduriyet
17 Aralık’ı takip eden sıkıcı günler. Star’dayız. Var gücümüzle kavga ediyoruz.
Mustafa’ya (Karaalioğlu) bir belge ulaşmış. Şu meşhur, ‘7 bin kişiyi dinlediler’ belgesi. O belge üzerinde çalışıyoruz.
Kimi dinlemişler acaba?
Baktım, bir sürü tanıdık isim. En tanıdığı da kendim.
Herifler beni de dinlemişler.
‘Tanıdık isimler’in listedeki telefon numaralarını, bende kayıtlı olan numaralarla karşılaştırıyorum. Birçoğu siyasetçi veya bürokrat.
Ulan aynı numaralar!
Hatta bazen bir numaraya ‘yanlış’ diyecek oluyorum. Araştırıyorum. Arkadaş numarasını üç-beş gün veya bir-iki hafta önce değiştirmiş.
Vay anasını! Demek taze, üzerinde çalışılan bir dosya.
Adı ne?
‘Tevhid-Selam’ dosyası.
Allah Allah!
Bu da çok tanıdık.
Biz 28 Şubat’ta böyle bir ‘örgüt davası’na şahit olmamış mıydık?
Bir ‘kafa tembelliği’ midir? Hani aklını bir başkasına emanet ettiysen çalıştırmaya lüzum görmezsin.
Kafanı kafa gibi değil de teksir makinası gibi kullanırsın. İçine sokulanı dışarı verirsin.
Adını bile yenilemeye ihtiyaç duymamışlar.
Eski dosya, eski isimler.
İçine ‘zamanın ruhuna uygun’ yeni adamlar ilave etmişler.
(Bu arada ben ‘zamanın ruhu’ tamlamasını sevmiyorum. ‘Zamanın ruhunu anlamak’ ayak uydurmak, uyum sağlamak içinse sevmiyorum. Tedbir almak içinse o zaman yeniden değerlendiririm. Fakat bu, bahs-i diğer.)
Kim varsa işte, Beşir Atalay Hoca’dan Hakan Fidan’a kadar.
Varlıkları paralellere rahatsızlık veren kim varsa…
Çalıştık o gece. İtiraf edeyim, Mustafa Karaalioğlu benden daha çok çalıştı.
Manşeti yaptık.
‘7 bin kişiyi dinlediler!’
Paralel örgütün çarptığı ilk duvar bu haberdi.
Ondan sonra biz de onlar da birtakım duvarlara çarptık, ama Allah’a şükür memleket bu sahte dinin sahte saliklerine teslim olmadı.
Bu arada aklıma bir şey düştü.
28 Şubat’ta açılan Tevhid-Selam dosyasıyla bu dosya arasındaki paralellik neden?
Sırf paralel savcının kafasını kullanma kabiliyetinden mahrum olmasından mı?
Yoksa başka sebepleri de mi var?
Eski davada bu paralellerin dahli olmuş mudur?
Bir ihtimal. Bugün daha iyi biliyoruz, paralellerin 28 Şubat’la araları iyiydi.
Ecevit hükümetine nüfuz edebiliyorlardı. Yargıyı ve polisi yönlendirme imkanına o zaman da sahiptiler.
Dahilleri olup olmadığını ben bilmiyorum.
Fakat 28 Şubat’ta açılan Tevhid-Selam dosyasından ilham almış olmalarını mümkün görüyorum.
Bu bahsi neden açtım?
Biliyorsunuz, paralellerin açtığı ve sürdürdüğü Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davalarından mahkum olanlar, birtakım yasal ve yargısal süreçlerden sonra serbest kaldılar.
Bir bakıma aklandılar.
28 Şubat mağdurlarının da çoğunun ‘kaybolan yıllar’ı iade edilemediyse de itibarları, kaybedilmiş hakları iade edildi.
Fakat Tevhid-Selam Davası’nda mahkum edilen insanlardan hala hapiste olanlar var.
Bunlardan biri Mehmet Ali Tekin.
Bildiğim kadarıyla şu anda Kandıra Cezaevi’nde.
Hasan Kılıç da benzer şekilde mağdur.
Bu insanların üzerlerine atılı suçla bir alakaları olduğuna Türkiye kamuoyunda kimse inanmıyor.
Neydi üzerlerine atılı suç?
Uğur Mumcu başta olmak üzere bir dizi suikastın faili olmak.
Türkiye’de, bu karanlık, bu alçakça cinayetlerin faillerinin yakalanıp mahkum edildiğine kani olan bir fert var mıdır?
Ben görmedim.
Varsa alakaları çeksinler cezalarını.
28 Şubat’ın ‘brifingli’ mahkemelerinin verdiği ve kimseyi tatmin etmeyen bir mahkumiyet kararı için yeniden yargılama kapısı açılması kamu vicdanı açısından lüzumlu değil midir?
Başka davaların mağdurlarına sağlanan bu imkanın, bu insanlardan esirgenmesi ne kadar adildir?
Mağduriyetse bu da bir mağduriyet.