Bizim daha çok çalışmamız lazım
ABD Başkanı Trump, önce Savcı Bharara’yı arayıp görevinden istifa etmesini istedi.
ABD’de teamül böyle. Başkan, savcıyı görevden alma yetkisine sahip. Ama önce nezaketen ‘sen ayrıl’ diye arıyor.
Yine teamüle göre, böyle bir ‘jest’e savcılar olumlu karşılık veriyor. Başkanı kırmıyor. Görevden istifa ediyor.
Bharara öyle yapmadı. Trump karşıtı modaya uydu ve “Ben ayrılmam ancak beni işten kovabilirsin” dedi.
Trump da kovdu.
Neden kovdu acaba?
Türkiye’de yaşayan bir insanın aklına ‘acaba bu tasarrufun, Rıza Sarraf davasıyla alakası var mıdır’ sorusunun gelmesi normal.
Hayır, yoktu böyle bir alaka.
Galiba Trump’a özgü bir durum söz konusu. Bir iki yerde, Bharara’nın, Trump’ın Sağlık Bakanı Tom Price’ın adının karıştığı bir Borsa dosyasına baktığı yazıyor.
Eğer sebep bakanı da içine alan bir dava dosyasıysa, ABD’deki ‘kuvvetler ayrılığı’ konusunda yeni bir veriye kavuşmuşuz demektir.
Bunlar bizi fazla ilgilendirmiyor.
Halk Bankası’nın Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla New York’ta Türkiye’ye dönmek üzereyken JF Kennedy Havalimanı’nda tutuklandı.
Bizi ilgilendiren bu.
Can sıkıcı bir gelişme. Bharara’nın açtığı davanın aynı istikamette devam ettiğine, dahası, Rıza Sarraf davasını Halk Bankası’yla irtibatlandırdığına işaret.
Hatırlarsınız. ABD’yi sarsan, Avrupa’yı şiddetli bir biçimde etkileyen ekonomik kriz Türkiye’yi teğet geçmişti.
Türkiye ekonomisinin bu başarısında Halk Bank’ın büyük payı vardı.
Ne yapıyordu Halk Bank?
Malum, biz İran’dan doğal gaz ve petrol alıyoruz.
Bizim İran’a satacak şeylerimiz sınırlı.
Bildiğim kadarıyla biz, aldığımız doğalgaz ve petrole karşılık İran’a bir kısmını bizim ürettiğimiz, bir kısmını da dışarıdan ithal ettiğimiz ticari ürünler (hububat, çeşitli gıda maddeleri, altın ila ahir.) ihraç ettik.
Bu işleri ağırlıklı olarak Halk Bank üzerinden yaptık.
Ne var bunda?
Bana göre hiçbir şey yok. Ne ahlaki, ne ticari.
(Arada akçeli işler olmuş mudur? Bu konuda teyit edilmiş bir bilgiye sahip değiliz. Yapan olduysa günahı başına! Zaten gördüğüm kadarıyla Amerikan yargısı işin o tarafıyla fazla ilgilenmiyor.)
Bana göre hiçbir şey olmaması sadece bana göre ve benim baktığım gibi bakanlara göre anlamlı.
Bilindiği gibi, o dönemde ABD İran’a ambargo uyguluyordu.
OFAC (Office of Foreign Assets Control: Dışarıdaki Değerleri/Varlıkları Denetleme Bürosu) şimdi yavaş yavaş kaldırılmakta olan bu ambargonun tabir caizse ABD açısından takibini yapıyordu.
BM de İran’a Ambargo kararı almıştı ve bu ambargonun kriterleri vardı.
Türkiye, İran’la yaptığı alışverişte OFAC’ın kriterlerini kısmen gözettiyse bile, bağlayıcı olan BM kriterleriydi.
Alışverişin BM kriterlerine uygun yapılmasına özen gösterildi.
FETÖ’nün 17-25 Aralık saldırısı sırasında hatırlarsınız, Halk Bank da hedefe konulmuştu.
Dönemin yetkilileri, İran’la ticarette BM kriterlerine harfiyen uyulduğunu söylüyordu.
FETÖ bu konu üzerinde çok çalıştı.
Bir de UANI diye bir sivil örgüt var. Açılımı: United Against Nuclear Iran. Nükleer İran’a Karşı Birlik gibi çevirebilirsiniz.
FETÖ, 17-25 Aralık günlerinde yaptığımız haberlerden hatırladığım kadarıyla, İsrail lobisinin bir uzvu kabul edilen bu oluşumla da işbirliği yaptı.
Türkiye karşıtı lobi o günlerde sonuç alamadı. Türkiye BM kriterlerine uygun ticaret yapıyordu.
Fakat, görüldüğü kadarıyla çalışmaya devam ettiler. Ve nihayet Savcı Bharara’nın dava açmasını sağladılar.
Hala çalışıyorlar.
Hem de çok yoğun.
Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Atilla’ya yönelik suçlamaları içeren resmi belgede bir takım ‘tape’lerden söz ediliyor. FBI, tapelerin bir kısmını detaylı bir şekilde aktarıyor.
Tapeler... 17-25 Aralık’tan aşina olduğumuz telefon dinlemeleri.
Yani ‘servis’ tempo düşürmüyor.
Bizim ticari başarı olarak gördüğümüz bir işten Türkiye’ye ceza kesmek için gece gündüz çalışıyorlar.
Bu işlerin uzmanı değilim. Ama, okuduklarımdan şunu çıkarıyorum.
Bizim, onlardan daha çok çalışmamız lazım.
Daha çok, daha yoğun ve daha etkili.
Çalışıyor muyuz?