Biz uyurken FETÖ çalışmış

Biz, devlete uzaktan bakan bir nesiliz. Biraz mesafeli, biraz serin.

Öyle yetiştik. Devlet de bize yakından bakmadı. İşe gönülsüz gönülsüz aldı bizi, üniversiteye istemeye istemeye...

Bizim adamlar kısmen Diyanet’te imam, müezzin, vaiz olarak, biraz milli eğitimde öğretmen, muavin olarak, biraz da (MSP sayesinde) çalışma, sanayi, tarım gibi bakanlıkların bünyesinde düz memur olarak çalışırdı.

Hariciyede, adliyede, askeriyede, emniyette, MİT’te bizim muhitten kimse olmazdı.

Hal ve hareketi tuhaf tiplerin polis veya MİT olabileceğinden kuşkulanır, bizden uzak olmalarını tercih ederdik.

Sadece İslamcılar değil, solcular, sağcılar da MİT’e, polise gıcık olurdu.

Kimse kimseye ‘hakim, savcı ol’ diye tavsiye etmezdi. Bizimkiler savunma makamıydı. Hep avukat oldular.

Askeriye başka bir şey. Öteki alanlara göre sanki daha devlet.

Meslek olarak askerliğe mesafeliydik.

Hoş askerlik de bize mesafeliydi.

Özal’ın iktidarında mütedeyyin insanlar İçişleri’nde daha fazla görülmeye başlandı.

Polis akademilerinde muhafazakar gençler eğitim aldı.

Çoğu zaman ekmek parası için seçildi polislik. Doktorluk, mühendislik gibi çocuklukta insanın kafasına sokulan bir hedef-kariyer olarak değil.

Biz böyle yetişmiştik. İşimiz gücümüz kitap okumaktı.

Çok politizeydik. ‘Vatan kurtarmak’ dediğimiz şeyi evde, kahvede, kitabevlerinde her daim yapardık.

İçimizde Mülkiye’ye heves edenler vardı, bir bunu biliyorum. Demek ki ‘vatan kurtarma’ seanslarının muhayyilemizi en ziyade yükselttiği mevki valilik, kaymakamlıkmış!

Fakat herkes bizim gibi yetişmemiş.

Biz, ‘Sakarya’ şiirinin pek ala tasvir ettiği ‘Anadolunun saf çocukları’ gerçekten safmışız!

Biz, ‘vatan’, ‘millet’ derken FETÖ bambaşka bir gündemle çalışıyormuş.

Biz uyurken askeriyeye girmişler, emniyete girmişler, polis okullarını tümden ele geçirmişler, yargıya girmişler, her tarafa dolmuşlar.

AK Parti’nin tek başına iktidarından sonra bizimkiler bu mesafeli oldukları müesseseleri yönetmek gibi bir görevle karşı karşıya kaldılar.

Eh, çaresi yok. Vazife neyse yapılacak. Yapılacak da...

Emniyette, yargıda -çoğu bizden önce yerleşmiş- ‘alnı secdeli’ insanlar var. Onlar oraları çekip çevirsin. (Adamlar orada hepimizi nasıl çekip çevirdi!)

‘Cemaat’ bizimkilerden iyi yapar. Niye kafa yoralım?

Askeriyede var mıydı aynı tiplerden? Bilmiyorduk. Onlar da uluorta konuşmuyordu. Sinsi sinsi yerleşiyorlardı.

Onların askeriyeye çöreklenmesini bizim tarafta sorun olarak gören çok azdı.

17-25 Aralık darbelerinde mevzu kısmen anlaşıldı. İlk defa iktidar, yargı ve emniyet üzerinde ciddi ciddi kafa yordu. Emniyeti doğrudan yönetmeye azmetti.

Yargıdaki FETÖ timlerinin zararını asgariye indirmek için tedbirler aldı.

Bir mücadele mevsimi geçirdik.

Bugün karşı karşıya bulunduğumuz tehdidi görünce anladık ki, yapılanlar hayli nazik, hayli naif çalışmalarmış.

Mamafih biraz netice alındı.

Peki, askeriyede yapıldı mı bir çalışma?

Yapılmadı.

28 Şubat YAŞ’larında askeriyeden atılanlar meğer FETÖ’cüler değil, bildiğimiz muhafazakar, mütedeyyin subaylarmış.

Allahu alem, attıranlar da FETÖ’cüdür!

Tevatür halinde söyleniyordu. ‘TSK’da paralel var. TSK’da paralel var.’

Mehmet Ocaktan Akşam’da manşet yapmıştı da, Genelkurmay dahil bütün rical-i devlet tekzip etmişti. Takriben üç sene evvel.

Sonra da yazıldı. Hiçbir şey değişmedi.

Bugün değişiyor.

Geleneğimizde bu anlatılanlara uygun iki söz var.

Biri, ‘olanda hayır vardır.’

İkincisi, ‘bir musibet, bin nasihatten evladır.’

Şimdilik iki sözle iktifa edelim.

Diyeceklerimizi Allah izin verirse bir sonraki yazıda tamamlayalım.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum