Arap rejimlerinin ‘derin korku’su
Bazılarımız için 1 lira önemlidir. Zira, 12 liramız vardır. 1 lirasını birisine verdiğimiz veya harcadığımız zaman 11 liramız kalır. Sonra, yarım ekmek alırsın, yüz gram da peynir, çay içmeye paran ya kalır ya kalmaz.
Bazılarımız için 100 lira önemlidir, bazılarımız için bin lira.
Üç bin lira maaşın var, bin iki yüz lirasını kiraya veriyorsun. 75 lira apartman aidatı ödenecek. Elektrik, su, doğalgaz, en az kullandığın zaman 350 lira. Ne kaldı? 1375.
İdareli harcamak lazım.
Yüz lirası olanın idareli harcamasıyla yüz bin lirası olanın idareli harcaması birbirinden farklıdır.
Bu, anlatılır bir şey midir bilmiyorum. Deneyeceğim.
Sen, zeytin alırken birisi gelir.
Sen fiyatları kıyaslıyorsun. Bir zeytin var, kilosu 6,5 lira. Bir başka zeytin, 9 lira. En pahalısı 27 lira.
Yani, senin gittiğin bakkalda fiyatlar öyle.
Biri geliyor. Daha girerken soruyor.
En iyi zeytin hangisi? Kaç para? Ver oradan yarım kilo.
Sen 6,5 liralıktan almaya utanıyorsun. Bari 9 liralıktan alayım diyorsun.
Adam, zeytin, peynir, pastırma, artık ne lazımsa, hesap kitap yapmadan ‘at arabaya’ diyor tezgahtara.
Sonra vzzzzt! Gidiyor.
Bu, tam bir kıyaslama olmadı.
Başka birini düşünün.
Senin 100 gram zeytin alırken yaptığın ince hesapları, otomobil alırken bile yapmıyor.
Filan otelde bir gece konaklama kaça?
Bin, iki bin, üç bin...
Hiç önemli değil.
Şu pabuç kaça?
Beş bin.
On bin olsa daha iyiydi.
Arap aleminde bir zümre öyledir.
Küçük oğlana otomobil, büyük oğlana yelkenli.
Bir yelkenli de Maldivler’de lazım. Ala kem?
Mısırlı, Suriyeli garibahlar Kahire, Şam sokaklarında ‘fülüs’ün hesabını yaparken, onlar hem yüzen, hem uçan hem de yolda giden araba peşindedir.
Hani, kahvecilerin, çay parası yerine kullandıkları plastik ‘marka’lar var ya.
Onun gibi bir şeydir para...
Üfff! Çok uzattım.
Parası çok Katar’ın. Başka bir şeyi yok.
İngiltere Ortadoğu’nun sınırlarını petrol koklaya koklaya çizerken...
Şerif Hüseyin ve Suud Ailesi Birleşik Krallık’ın gönlünü etmek için rekabet ederken...
Katar bir müddet Osmanlı’nın yanında kalmış. Ama nereye kadar?
Sonunda boyun eğmiş.
Karışık, netameli bir bölgede mevcudiyetini muhafaza etmeye çalışıyor.
Parasını, ‘var olmak’ için kullanıyor.
Bir medya kurmuş. El-Cezire, kim ne derse desin, Arap aleminin en önemli ve en etkili medya grubu.
Edebilirse, Dünya Kupası’nı organize edecek. (Bu gidişle 2022’yi Katar’dan alırlar.)
Körfezin karşısında İran. Berisinde Suudi Arabistan.
Suudi Arabistan, İhvan-ı Müslimin’i sevmez.
Zira, mazisi olan, hikayesi olan en ciddi siyasi hareket, İhvan’dır Arap Alemi’nde.
Hamas’tan da hoşlanmaz.
Birleşik Arap Emirlikleri de öyle. Bahreyn hakeza...
Katar, bir taraftan parasıyla, bir taraftan Müslümanlığıyla, kendisine bir ‘var olma alanı’ veya ‘güvenlik alanı’ kurmaya çalışıyor.
İhvan’a, Hamas’a sempatisi var.
Sisi darbesine iyi kötü tavır koymuş.
Suriye’de parasıyla aktif olmaya çalışıyor.
Bu konularda en yakın, en önemli ‘partner’i Türkiye.
Ötekiler, hem Türkiye’ye, hem Katar’a diş biliyor.
Katar hariç bütün Arap Körfezi, İran’a antipatisini ikide bir ilan eden Trump’tan sonra 90’lardaki kıvamına geldi.
Suud-İran tahterevallisinde Suud yukarı çıktı.
Tam bu sırada...
Çoğu Suudi Arabistan’ın eteği altındaki rejimler... Mısır, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn... Nerden icap ettiyse, Maldivler de dahil olmuş.
Hava, deniz, kara sahalarını Katar’a kapatmışlar.
İşitince şaştım.
Bazıları ‘Katar’ın 15 Temmuz’u diyor. Olur mu olur.
Parası olan fakat nüfusu ve toprağı olmayan bir ülke böyle bir salvoya nasıl dayansın?
Para, bu işe kafi gelir mi?
Zor.
Ortadoğu’da bütün tezgahtarlar Daeş diye bağırıyor.
Fakat, Arap rejimlerinin ‘derin korku’su galiba İhvan.
Trump’ın teşvikiyle Katar’a kestikleri ceza, İhvan cezasına benziyor.