Aranan ‘motivasyon’ bulundu galiba
‘Daniska’ kelimesinin çağrışımı negatiftir. İyi şeylerin ‘daniskası’ndan ziyade kötü şeylerin ‘daniska’sından bahsederiz.
‘Üçkağıtçının daniskası’ dersin de ‘hayırseverin daniskası’ demezsin.
Dersen ne olur? Kelimenin mazisiyle ilgili rivayetler, iyi şeyler için de kullanmanın caiz olduğunu düşündürüyor.
İlk Egemen Bağış’tan işitmiştim. Türkçe’deki ‘daniska’ kelimesi her şeyin en kalitelisi anlamına, Danimarka (Danska) kelimesinden bize intikal etmiş.
Aynı şeyin Almanya’nın Danzing limanından ihraç edilen mallar için söylendiğine dair rivayetlere de rastladım.
Avrupa menşeli malların kalitesi konusunda insanlarda olumlu bir intiba var.
Fakat, son yıllarda, en azından bazı alanlarda şiddetli bir kalite düşüşüne şahit oluyoruz.
Bir ara Der Spiegel’in yayınları için ‘Alman malı ama kalitesiz’ (27 Haziran 2013, Star) cümlesini kullanmıştım. Gezi kalkışması sırasındaki tarafgir, yanıltıcı yayınlar için yazmıştım o yazıyı. Kullandıkları fotoğraflarda bile, kendi okurlarını yanıltmayı hedefliyorlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kazlıçeşme’de yaptığı milyonluk miting için kullandıkları çapaklı fotoğrafta 50-60 kişi ya vardı ya yoktu.
O günlerde bahsettiğim kalitesizlik sınırlıydı.
Bu kalitesizlik yayılıyor. Gitgide Avrupa’nın temel bir sorunu haline geliyor.
Almanya, bir muhalefet partisi gibi çalışıyor mesela.
Derken Hollanda. Aman Allahım! Bu kadarını düşünemezdim. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun uçağını indirtmiyorlar. Aile Bakanı Kaya’yı Rotterdam’da muhasara ediyorlar. Ülkeyi terk etmeye zorluyorlar.
Bunlar, kazayla, yanlış anlaşılmayla olmuş işler değil.
Taammüden yapıyorlar.
Arkadaşım Baki Kaya göndermiş. Nizam-ı Alem Ocakları’nın Almanya Başkanı Murat Ortaölçer yazıyor:
“Dışişleri Bakanı’nın Hamburg programını arkadaşlarımız yaptı. Elysee Hotel Hamburg’un saygın bir otelidir.”
“500 kişilik konferans salonu için Perşembe günü kontrat imzalandı, ücreti ödendi.”
“Cuma günü otelden çağırdılar. Parayı masaya koyup ‘kusura bakmayın’ dediler. Kapıyı gösterdiler.”
“Bir düğün salonuyla görüşüldü. Kahramanmaraşlı bir Kürt kardeşimiz. ‘Başım üstüne’ dedi.”
“PKK bu kardeşimizi tehdit etti. ‘Seni vururuz mekanını yakarız’ dediler. O Kürt, ‘Ülkemin bakanına evsahipliği yapacağım için beni vuracaksanız vurun. Vurursanız da şerefsizsiniz vurmazsanız da şerefsizsiniz’ dedi.”
“O gece PKK adamın mekanına saldırdı, duvarlara ‘hayır’ yazıları yazdı. Tabii ki yine vazgeçmedi.”
“Ertesi gün Eyalet Bölge Müdürlüğünden geldiler ‘burası toplantı yapmaya elverişli değil’ dediler. Oysa 20 yıllık düğün salonu. Aralarında polisler de vardı. Sonunda mekanı mühürlediler.”
“Bir başka düğün salonunu aradı arkadaşlar. Telefonda tamam dedi adam. Arkadaşlar salona gidene kadar salon sahibini PKK arayıp çoluğunu çocuğunu keseriz dedi, adam vazgeçti.”
“Bir Alman dans okulunun salonuyla anlaşıldı. Programdan bir gün önce polis salon sahibini buluyor örtülü tehdit ediyor. Sabah 6’da haber geldi o salon da iptal.”
Yazı devam ediyor. Ben, maksat hasıl olmuştur diye burada kesiyorum.
Görüyorsunuz. Engellemelerde sistemli bir ısrar, bir taammüt var.
Neden acaba?
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu değişik vesilelerle birkaç defa anlattı.
Hollanda’da seçim yakın.
Irkçı parti yükseliyor. Bu yüzden, merkez partileri de ırkçılık yapma ihtiyacı hissediyor.
‘İslamofobi’ seçim sath-ı mailinde prim yapıyor.
Buna Erdoğan fobisini de ilave etmemiz lazım.
Türkiye’deki referandumdan ‘evet’ çıkmasını istemiyorlar. Bunu kendi seçmenlerine belli etme ihtiyacı duyuyorlar.
Böylece ilkelliğin, faşizmin, kalitesizliğin ‘daniska’sını yapmış oluyorlar.
Bütün bunlar neye baliğ oluyor?
Türk seçmen arasında bir motivasyona.
Tabii ki ‘evet’ lehine bir motivasyon.
Geçenlerde referandumla ilgili bir motivasyon sıkıntısından bahsetmiştim.
Aranan motivasyonu galiba Avrupa’nın faşist uygulamaları temin edecek.