İsrailli gazeteciden tokat gibi sözler
Geçen hafta Kudüs kararıyla gerilen ilişkilere rağmen Türkiye’de internet siteleri, gazeteler ve televizyonlarda sık sık bir İsrailli gazeteci göründü; Haaretz yazarı Gideon Levy.
2015 yılında Washington’daki Ulusal Basın Klubü’nde verdiği “İsrail Lobisi” adlı konferanstaki konuşmasında söylediği şu cümleler, “İsrailli gazeteciden tokat gibi sözler”, “İsrailli gazeteciden alkışlanacak sözler” başlıklarıyla duyuruldu:
“Aranızda İsrail’in işgal bağımlısı olmasıyla ilgili şüphesi olan var mı?”
"İsrail bağımlı, hastalıklı ve tedaviye muhtaç bir kişi gibi.. Amerika İsrail’e iyilik değil kötülük yapıyor."
"İsrail halkının yalanlarla beyinleri yıkanmış durumda. Tarihte bu kadar işgalci olup kendisini mağdur tanıtan başka hiçbir güç yoktur”
Gerçekten de Levy kendi ülkesiyle ilgili çıplak gerçekleri cesurca dillendirmişti.
Aslında, hayat hikayesini okuyunca, ülkesine ve kendi halkına karşı nasıl bu kadar eleştirel olabildiğine insan şaşırıyor.
Çünkü soykırım sırasında Nazi’lerden kaçmış Çek Yahudisi bir anne ve babanın oğlu.
Babası, 1939’da Türkiye limanlarına sokulmayan Yahudi mültecileri taşıyan Frossoula gemisiyle altı ay yolculuk yaparak Karadeniz’den Beyrut’a ulaşmış, şimdi Levy’nin can düşmanları olan Revizyonist Siyonist Vladimir Jabotinsky’ye yakın çizgide biriymiş.
Annesi de yine savaş yıllarında Çekoslavakya’dan kurtarılıp, İsrail’deki bir kibbutzda büyümüş Yahudi bir yetim. Altı Gün Savaşları’nda evlerine Arap roketleri isabet etmiş. Levy, 1974-78 arasında İsrail Ordu Radyosu’nda çalışmış. 1978 ile 1982 arasında ise Davos’ta Erdoğan’ın “Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” dediği Şimon Peres’in sözcülüğünü ve danışmanlığını yapmış.
Bu hikayeden çıkan Gideon Levy,1982’de yazmaya başladığı sol liberal eğilimli Haaretz’de neredeyse bütün gazetecilik kariyerini İsrail’in işgalini eleştirmek ve Filistinlilere yönelik insan hakları ihlallerini yazmakla geçirdi.
İsrail’in Gazze’ye saldırılarında yaralanan sivilleri hastanelerde ziyaret edip, hikayelerini yazdı. 2006 Lübnan saldırısında sivillere yönelik katliamları kaleme aldı, duvarına “Filistin’i ziyaret edin” yazan posterler astı. İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini, İsrail’e yönelik boykotu ve iki devletli çözümü savundu. Bir de üstüne üstlük bütün bu yaptıkları için yurtdışından ödüller aldı, yine yurtdışındaki pek çok konuşmasında ülkesini yerden yere vurdu.
Bu yüzden de tahmin edileceği gibi İsrail’de çok sevilen bir isim değil.
Sağcı milletvekilleri vatana ihanetten yargılanmasını istedi. Defalarca ölüm tehditleri aldı. “Hamas aşığı”, “İsrail düşmanı”, “İçimizdeki Truva atı” ilan edildi. Yazıları yüzünden İsrailli ünlü isimler Haaretz’i boykot çağrıları yaptılar. Sağcı Maariv gazetesinin şu cümlesi herhalde tanıdık gelecek:
“Ülkemiz bu kadar zorlu bir savaşın ortasındayken, kendi ülkesine ve halkına karşı da biraz empati yapmasını ondan isteyebilir miyiz?”
İsrail, etrafında kendisinden nefret eden devletlerle kaplı bir coğrafyada, sürekli çatışmaların ortasında yaşayan, daimi olarak birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçen bir güvenlik devleti. Vatandaşı olmayan Filistinlilere karşı gösterdiği bu beka kaygılı, ceberrut yüzü dünyanın malumu.
Ama Levy bütün bunları yaparken Tel Aviv’de oturmaya, Haaretz’de yazmaya devam etti. Hiç tutuklanmadı.
Bizim memnuniyetle izlediğimiz Washington’daki o konuşmasını İsraillilerin çoğunun pek memnuniyetle karşılamadığı herhalde açık.
Ama bu konuşmadan haklı olarak memnun olan bizler için cevaplarından pek memnun olmayacağımız bir soru var:
Ülkemizde Gideon Levy’nin yaptığına benzer eleştirileri yapanlara karşı biz bu kadar tahammül müyüz?
Tıpkı İsrail’de pek çok kişinin Gideon Levy’ye yaptığı gibi, o eleştirilere kızabilir, terörle mücadele ederken söylediklerini teröristlerin “ağzıyla konuşmak” olarak görebilir, “hep devleti eleştirip, teröristlere karşı sessizliklerini” yerden yere vurabilirsiniz, isteyenler, yurtdışına çıkıp ülkeyi yerden yere vurmalarını da vatana ihanet olarak da adlandırabilir.
Ama Gideon Levy ile benzer sözler söyledikleri, yazılar yazdıkları için, terörle mücadele kanunun imkanlarından faydalanarak kolayca üyelik, propaganda, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgütün amaçları doğrultusuna hizmet etme suçlarına sokulup, tutuklanan, işinden atılan bu kadar çok insanın, gazetecinin olduğu bir ülkede “İsrailli gazeteciden tokat gibi sözler” başlığı atıp, onun cesaretini takdir etmek insanın içinden pek gelmiyor doğrusu.
Halbuki insan hakları, hukuk konusunda kimseye ders verecek hali olmayan İsrail’i bağlamasa da Türkiye’nin tarafı olduğu AİHM’in, defalarca mahkeme kararları ve Yargıtay içtihatlarında yer almış hükmü çok açıktı; “Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki yaratmaz sayılan haberler veya fikirler için değil, fakat devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir.”
Ama birkaç yıl öncesine kadar bu içtihadı övünerek kararlarında kullanan Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay daireleri, hakimler ve savcılar uzun bir süredir kendi kararlarını, aldıkları onca insan hakları eğitimini unutmuş görünüyor.
Son bir kaç haftanın haberleri bu ani hafıza kaybının örnekleriyle dolu.
Örneğin bugün, İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin yaptığına benzeyen, belki siyaseten yanlış bulabileceğimiz haber ve yorumlar yüzünden Cumhuriyet Gazetesi’nin dört çalışanı, ‘adeta’larla dolu bir iddianameyle bir kere daha tutuklu olarak hakim karşısına çıkacaklar.
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/596258.aspx
Eğer bugünkü duruşmada da tahliye kararı çıkmaza, fikirleri ve haberleri yüzünden yargılandıkları bu davanın bir sonraki duruşmasına, son çıkan KHK nedeniyle tek tip elbiseyle katılmak zorunda kalabilirler.
Geçen haftanın son günlerindeki bir başka habere göre telefonla bağlandığı Beyaz Show’da söyledikleri yüzünden “Terör örgütü propagandası”ndan 1 yıl 3 ay ceza alan Ayşe Çelik, cezası ertelenmese iki aylık kızıyla birlikte hapse girecek.
(Hapis cezası aldığı 2 dakika 49 saniyelik telefon konuşmasında söylediği sözlerin tam dökümü hatırlamayanlar için şöyleydi:
“İyi geceler. Yalnız ben kısa konuşmak istiyorum. Türkiye’nin doğusunda Güneydoğusunda neler olup bittiğinin farkında mısınız? Burada anneler doğmamış çocuklar, insanlar öldürülüyor, sanatçı olarak, insan olarak siz de bir şekilde yaşananlara sessiz kalmamalısınız ve bir şekilde dur demelisiniz. Ayrıca bir şey daha söylemek istiyorum. Ölen çocuklara sevinen zavallı insanlar var. Ben bu insanlara daha doğrusu biz bu insanlara hiç bir şey söyleyemiyoruz, yazıklar olsun demekten başka. Bir şey daha demek istiyorum kusura bakmayın. Ben öğretmenim öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler, o tertemiz çocukların gözlerinin içine bir daha nasıl bakacaklar. Ben konuşamıyorum gerçekten. Burada yaşananları ekranlardan, medyadan çok farklı aktarılıyor. Yani gerçekten konuşamıyorum sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün duyurun artık bizi elverin. Yazık insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. Söyleyeceklerim bu kadar. Çok teşekkür ederim. Aslında çok şey söylemek istiyorum ama sesim titriyor. Bomba sesinden kurşun sesinden , insanlar susuzlukla açlıkla mücadele ediyor. Özellikle bebekler, çocuklar, Lütfen siz de duyarlı olsun sesiz kalmayın, rica ediyorum, lütfen. “
https://www.youtube.com/watch?v=_0yG5Ljqj6c)
Program sırasında izleyicilerin ve programın sanatçı ve sporcu konuklarının da alkışladığı konuşmasını hendek terörü sürerken söylemesini, sadece fotoğrafın bir kısmına işaret etmesini, ahlaken ve siyaseten eleştirebilirsiniz, haksız ve abartılı bulabilirsiniz ama içinde hiçbir terör örgütünün adı geçmeyen, şiddet çağrısı yapmayan, herhangi bir terör örgütünün propagandasına sokulamayacak ancak HDP’ye yakın bir Diyarbakırlı Beyaz Show izleyicisinin olan bitenle ilgili yorumu denecek bir konuşmadan hapis cezası çıkarmış bir ülkenin, bunun çok daha ağırlarını ad vererek kendi devletine söylemiş, yazmış Gideon Levy’nin cesaretini alkışlamaya pek hakkı olmayabilir.
Cesaret edilen şeye katılmak, buna cesaret demek ve dememekten bağımsız olarak, en sert sözlerle ülkenin, devletin, siyasetçilerin eleştirilmesine tahammül göstermedikçe, elalemin gazetecisinin kendi ülkesini yerden yere vurmasından “tokat gibi sözler” başlığı çıkarmak pek dürüstçe olmayacak.
Şayet, Gideon Levy’nin, Nazilerden kaçan babasının gemisine İstanbul limanlarına yanaşma izni verilseydi, Gideon burada doğsaydı ve İsrail devletine yaptığı eleştirilerinin benzerini Türkiye devletine yapsaydı başına gelebilecekleri düşünerek bunu bir kere daha düşünmekte fayda var.
Gri tulum mu, badem kurusu tulum mu olurdu?