‘Dış güç’lere gerek var mı?
Türkiye’nin dolar kuru ile uğraştığı günlerde St. Petersbourg’da Uluslararası Ekonomi Forumu toplantıları başladı.
Putin’in katıldığı dünkü panelde sağında Fransa Cumhurbaşkanı Macron, solunda Japonya Başbakanı Abe, Çin Devlet Başkan Yardımcısı Qishan ve IMF Başkanı Lagarde oturuyordu.
Dünyanın her yerinden ekonomi bakanlarının, Merkez Bankası başkanlarının, dünyanın en büyük banka ve fon yöneticilerinin de aralarında olduğu 10 bin davetlinin katıldığı forumun başlığı “Güven Ekonomisi İnşa Etmek.”
Foruma bakınca geçen ay Batılı ülkelerin elçileri gönderdikleri ülkede yapıldığına inanmak zor.
Ama ekonominin dünyası siyasetten biraz farklı. Herhalde bunu en iyi Putin ile Rusya Merkez Bankası ilişkisi anlatıyor.
Forumun ev sahiplerinden biri olan Rusya Merkez Bankası başkanı Elvira Nabiullina bir panelde yaptığı konuşmada “Sıkı mali politikaya devam edeceğiz. Tahminlerimize göre, faiz oranını yükseltmemiz gerekmeyecek. Ancak, faizin düşürülmesine yönelik adımları yavaşlatabiliriz” diyerek “duruma hakimiz” mesajları verdi. Ünlü ekonomi kanalı CNBC’ye verdiği röportajın başlığı ise şöyleydi; “Putin ekonomiyi büyütmek istiyor ama biz ekonomik istikrardan fedakarlık yapmayacağız.”
Putin gibi otoriter bir liderin Merkez Bankası Başkanı için epey iddialı sözler.
Ama siyasette otoriter olan, muhalefete, medyaya tahammülsüz olan Putin, ekonomide kendi atadığı ehil bürokratlara teslim olmuş durumda.
Başkan yardımcılarının, bakanlarının sermaye piyasasını kontrol taleplerine karşı topu bu karara direnen Merkez Bankası başkanına atmanın da içinde olduğu pek çok kritik dönemeçte para politikalarında Merkez Bankası başkanı Elvira Nabiullina’nın bağımsızlığının arkasında durdu ve onun tasarrufunda olan konularda en azından kamuoyu önüne konuşmadı. Muhtemelen kırmızı bir hattan sürekli görüştükleri söyleniyor ama piyasalardaki algı ve sonuç böyle değil.
Elvira Nabiullina yalnız da değil. Birlikte çalıştığı ekibi de dünyanın en iyi okullarında eğitim görmüş ehliyet sahibi bürokratlardan oluşuyor. Pek çoğu da dünya görüşü olarak Putin’e yakın isimler değiller.
Putin ve Rusya’nın, Batı’nın nefret listesinde birinci sırada olduğuna şüphe yok. ABD ve Avrupa’da seçimlere karışmakla suçlanıyor, Kırım’ı ve Ukrayna’yı işgal ettiği, Suriye’deki politikaları için tehlikeli bulunuyor, Rusya ve Rus şirketleri hakkında sayısız yaptırım kararı var, en son İngiltere’deki zehirlenme olayı yüzünden Batılı ülkelerdeki Rus elçiler evlerine yollandı.
Yani eğer bir üst akıl varsa, para piyasalarıyla oynayarak parasını çökertme isteyeceği ilk ekonomi Rus ekonomisi olmalı.
Ama Rus ekonomisi ve Ruble, bu güçlü ve bağımsız Merkez Bankası sayesinde geçen ay Batı’daki bütün elçilerinin geri gönderilmesi karşısında bile Türkiye ekonomisi ve Lira kadar hasar almadı. Bir zamanların ABD’nin sert yaptırım kararlarıyla yerlerde sürünen Rus ekonomisi ve Ruble, tarihinin en iyi dönemini yaşıyor.
Yıl başında ABD’deki enflasyon oranının bile altına indirilmiş enflasyonda yıllık hedef yüzde 4. Rusya Merkez Bankası, faiz oranlarını da 2015’deki yüzde 17 seviyesinden 7.5’a kadar indirmiş durumda.
Ülkenin kredi reytingleri de yüksek. Neredeyse hepsi Rusya’ya düşman Batılı ülkelerde kurulmuş reyting derecelendirme kuruluşları Rus ekonomisinin reytinglerini yüksek tutmaya devam ediyorlar. Hatta elçilerin gönderilmesinden sonra Moody’s “Rus ekonomisinin ABD yaptırımlarına dirençli olduğunu” açıkladı. O yüzden Rus bonoları, tahvilleri yatırımcıların gözdesi olmayı sürdürüyor.
Çünkü her ne kadar devletler müdahale etmeye çalışsa da ekonominin kendi rasyonalitesi var. Ve bu rasyonalitenin temeli kazanmak üzerine kurulu. Fon şirketlerinin, yatırım bankalarının birinci önceliği siyaset değil, onların gerçekten de dini imanı para.
Bu yüzden de uzun yıllar Türkiye ekonomisine yatırım yaptılar. Bilançolarında bono bulundurmak durumunda olan Türk bankaları dışında yurt insanının itibar etmediği, talep göstermediği hazine bonolarına yatırım yapıp faizlerin düşmesine ve TC hazinesinin borçlanma maliyetinin aşağı gelmesine katkı yaptılar. Son 15 yıllık arşive Moody’s, Fitch, Standards and Poors, Türkiye yazdığınızda karşınıza olumsuz karneler, düşürülen notlardan çok yükseltilen kredi notları, ardı arkası kesilmeyen övgüler çıkar.
Türkiye ekonomisinin bu başarı hikayesine güvenip gelenler arasında tasarruf yapmayı seven ama ülkelerindeki faizler düşük olduğu için yurtdışı piyasalarında tahvil satın alan Japon Ev Kadınları da vardı. Sadece 2012 yılında 3.7 milyar dolarlık TL cinsinden Uridashi adlı tahvillerden satın almışlardı. Bu yüzden uzun yıllar Türkiye’deki ekonomi sayfalarını “TL’ye aşık Japon ev hanımları” haberleri süsledi.
Ama geçen hafta sahur vakti dolarda yaşanan yükselişin arkasında “Gece yarısı dolar bu kadar nasıl yükselir” gibi sorularla dış güçleri bulanların aklına önce onlar gelmedi.
Uluslararası sistemin bir parçası olan bir para biriminin günün bütün saatlerinde işlem görmeye devam ettiği, burada sahur vakti iken uzak doğuda piyasaların açık olduğu gibi basit coğrafya ve ekonomi bilgilerini ıskalayanları, belki de “ülkemize yönelik bu operasyonun” arkasında artık TL’ye güvenlerini kaybetmiş sadece yastık altlarındaki paralarını artırmaya çalışan Japon Ev Hanımlarının da olduğuna ikna etmek zor.
Parayı getirirken ilan-ı aşklar edilip, giderken komplocu dış güçler ilan edildiklerini de inşallah Japon Ev hanımları duymaz.
Uzun yıllardır güvenerek Türkiye’nin bonolarına yatırım yapmış pek çok Batılı fonun bu son dalgalanmada Türkiye ile birlikte kaybettiğini, faizin yüksek bir miktarda yükseltilmesine rağmen, piyasaya rasyonel ve bağımsız bir ekonomi yönetimi güvencesi verilmedikçe, esas bunun vur-kaççı faiz lobisine ve spekülatörlere para kazandırmaktan başka bir işe yaramayacağını da uzmanlar günlerdir yazıyor.
Kendi piyasalarının kapalı olduğu bir saatte, eli kolu bağlıyken panikle faiz artıran bir Merkez Bankası’nın bu güveni veremeyeceğini de...
Euromoney dergisi 2015 yılında en başarılı Merkez Bankası başkanı olarak Rusya Merkez Bankası Başkanı’nı boşuna seçmedi.
2013 yılında da The Banker dergisi yılın en başarılı Merkez Bankası başkanı olarak Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı seçmişti.
Bir yıl sonra onu bugünkünün 800 puan altında olan faiz oranları yüzünden görevden alan, ıskarta bir göreve gönderen bir ülkenin ekonomideki sorunları için dış güçlere ihtiyacı var mı?
Yine aynı yıl ekonomik başarının mimarı olan Ali Babacan’ı anlamsız bir sebeple siyaseten tasfiye eden, dünyanın adını bildiği Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’yı ıskarta bir göreve gönderen de herhalde üst akıl değildi.
Türkiye’nin Putin’den öğrenecekleri var.