“Büyükada casusları” deşifre oldu

Tutuklanmaları üzerinden üç aydan fazla geçen Büyükada’daki insan hakları örgütleri çalışanları hakkında nihayet iddianame çıktı.

İddianamenin çıktığı haberini bazı haber televizyonları kırmızılı son dakika şeritleriyle verdiler. O son dakikaların üst bandında şöyle yazıyordu: “Büyükada’daki casuslar toplantısı”

Haberde ise şöyle “11 şüpheli hakkında, "silahlı terör örgütüne üye olma" ve "silahlı terör örgütüne yardım etme" suçlarından 15’er yıl hapis cezası istendi”

Peki casusluk? Casusluk suçları af mı edilmişti acaba?

İddianameye bakalım.

Büyükada soruşturmasıyla ilgili bu köşede yazılmış yazıdan biraz daha uzun, 3 aydır gazetelerde çıkan haberlerden muhakkak çok daha kısa 17 sayfalık bir iddianame var karşımızda.

Suçlamanın yer aldığı 17. sayfadan başlayalım.

Büyükada toplantısına katılan 11 sanık hakkındaki tek suçlama “Silahlı terör örgütlerine yardım”. Büyükada’daki toplantıya katılmayan ama bu iddianameye konan tutuklu Af Örgütü yöneticisi Taner Kılıç içinse suçlama, bylock iddiasıyla silahlı örgüte üyelik.

Yani hiçbiri için casusluk suçlaması yok. Üç aydır süren “Büyükada casusları” haberlerini iddianame topluca tekzip etmiş.

Ayrıca toplantıya katılmayan bir sanık hakkında örgüt üyeliğinden 15 yıl, Büyükada toplantısına katılan sanıklar hakkında sadece yardımdan 5’er yıl istenmekte.

Peki, hangi örgütlere yardım etmişler? Harf sırasına göre; DHKP-C, FETÖ/PDY ve PKK/KCK.

İddianamenin girişindeki paragrafta bu tuhaf yardım şöyle tarif edilmiş:

“Toplantıya katılan şüphelilerin cebir, şiddet ve diğer hukuk dışı yöntemleri kullanarak devlet otoritesini baskı altına almayı, zaafa uğratmayı, yönlendirmeyi, alternatif bir otorite olarak ortaya çıkmayı, devlet otoritesini ele geçirmeyi, sonuç olarak demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sona erdirerek yerine örgüt lideri Fetullah GÜLEN (GÜLEN)’in kendi doktrinlerine göre saptırılmış şer'i yasaların hakim olduğu teokratik bir devlet kurmayı hedefleyen FETÖ/PDY, amacı ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini de içine alacak bir şekilde; Suriye, İran ve Irak toprakları üzerinde “Kürdistan” olarak adlandırdıkları bölgede, Marksist -Leninist ilkeler doğrultusunda, sözde bağımsız- birleşik- demokratik bir Kürdistan Devleti kurmak olan PKK/KCK ve amacı amacı mevcut anayasal düzeni silahlı halk ayaklanması ile yıkarak, yerine Marksist-Leninist ilkelere dayalı komünist bir düzen kurmak olan DHKP/C'den ibaret farklı ideolojilere sahip olsalar da Gezi Parkı eylemleri gibi şiddet içeren ve devletimiz Anayasal düzenini tehdit eden olaylarda ve ilerleyen zamanlarda kamuoyunda "17/25 Aralık Soruşturmaları" adıyla bilinen sözde yolsuzluk soruşturması sürecinde stratejik ortaklık yaptıkları aşikar olan terör örgütlerine mensup şahıslarla ve ülkemiz Anayasal düzeni aleyhine faaliyet yürüten kurum ve kuruluşlarla ilişki ve irtibatlarının bulunduğu”

(Konuyla tamamen ilgisiz ama bu paragrafta en ilginç kısım FETÖ’nün “saptırılmış şer'i yasaların hakim olduğu teokratik bir devlet kurmayı hedeflediği” iddiası olabilir. Darbe ve ihanetle suçlandıklarını sanıyorduk, teokratik devlet kurmakla da mı suçlanıyorlar?)

Yakın dönem Türkiye tarihi özeti gibi bir paragraftan sonra yardımı anlatan cümle şu: “terör örgütlerine mensup şahıslarla ve ülkemiz Anayasal düzeni aleyhine faaliyet yürüten kurum ve kuruluşlarla ilişki ve irtibat”. Peki yardım nerede? Çünkü yardım başka birşey, ilişki ve irtibat başka bir şey.

Peki ilişki ve irtibattan kasıt ne?

Tutuklama müzekkeresinde yer alan ve bu köşede çıkan “Büyükada’da aksayan vapur seferleri üzerine” başlıklı yazıda tek tek ele alınan “ByLock'lu aradı, email geldi, bilgisayarından harita çıktı” gibi deliller bir kere daha iddianamede tekrarlanmış. Lehte de delil toplaması gereken savcılık, bu ‘delillerle’ ilgili bu üç ay içinde ortaya çıkmış gerçekleri dikkate almamış, düzeltme yapma gereği duymamış.

http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/buyukadada-aksayan-vapur-seferleri-uzerine-4620

Hatta tutuklama müzekkeresinde olmayan, o yazıda da ele alınmamış bazı ek ‘deliller’ de koymuş.

Mesela toplantı için, toplantıdan 15 gün önce kurulan Temmuz Toplantısı whatsapp grubu kayıtları. İddianameye göre bu WhatsApp kayıtlarından önem arz edenleri şunlarmış:

“Toplantı için mail attım. Tarihlerle ilgili sorunu olan var mıdır? Sadece eğitim 3-4-5-6 temmuz. 1 ve 7 temmuz eğiticilerin toplantısı. Istanbul ekibine soru – toplantıyı Büyükkada'da yaparsak otelde kalmanızda sorun yok di mi? Yani her gün git gel yapmak yerine”

Tam bir casusluk ve terör örgütlerine yardım toplantısı hazırlığına benziyor! 15 gün önce bile toplantıya kimlerin katılacağı, nerede yapılacağı tam belli değil.

İkinci önem arz eden bölüm herhalde en önem arz eden bölüm olduğundan iddianamede boldlanmış:

“Şimdi ciddi bir sey yazıyorum. Kolaylaştırıcımız Ali'den tercüme ediyorum: İlk ödeviniz - vapura binmeden önce tüm teknolojik aletlerinizi kapatacaksınız. Telefon, laptop, tablet, smart saat vs. Etrafı seyrederek, keyfini cıkararak seyahat ederek otele girinceye kadar açmayacaksınız. Okuyan ok desin ki herkesin gördüğünden emin olalım”

Ali, İsveç vatandaşı, toplantıda stresle baş etme eğitimi verecek Ali Gharavi. Casuslara verilmiş ilk ödev böylece deşifre oldu; Adalara vapurla gelirken telefonlarını kapatıp, etrafı seyret!

Peki ne zamana kadar, esas “casusluk ve teröre yardım toplantısı”nın yapıldığı otele girinceye kadar. El Salvador istihbaratı bile daha iyisini düşünürdü. Ama iddianameye göre bu gizlilik şüphe çekici.

Hem boldlanmış hem de altı çizilmiş yerler de var. Örneğin Büyükada’daki toplantıyla hiçbir ilgisi olmayan, orada konuşulmamış, bir ay önce yapılmış başka bir toplantının Büyükada’daki toplantı katılımcılarından Özlem Dalkıran’a email ile gelmiş notlarındaki bir cümle iddianameye de girmeyi başarmış:

“İş Bankası’nı, Paşabahçe’yi bloke etme. 3 liralık bardak alıp kırıldı diye geri verme gibi eylemler yapabiliriz. Dayanışma ekonomileri çökertici bir şeydir”

Bu korkunç kaos yaratma planlarını yapanlar da referandumda Hayır kampanyası yapmış, “referandum bitti şimdi ne yapacağız” diye toplanmış bir grup canı sıkılan ve bu müthiş eylem fikirlerini bularak devletimizi çökertme planları yapan bir grup solcu.

Bu cümlenin Büyükada toplantısı iddianamesinde ne işi olduğunu anlatma gereği bile duyulmamış iddianamede.

Yine iddianamedeki yeni delilerden biri de, hakkında iddianamede “bundan telefon geldi” kabilinde bile hiçbir suçlama olmayan Kadın Koalisyonu koordinatörü İlknur Üstün’ün bilgisayarında bulunmuş “BÜYÜKADA MACERASI başlıklı bir yazı. Yazının ne olduğunu okuyalım iddianameden; “yazı içeriğinde, toplantının kaç kişiden oluştuğu, otelin ne tür özeliklere sahip olduğu ve imkanlarından bahsedilmiş ve yapılacak olan toplantının konu başlıklarının yazıldığı.”

İlknur Hanım gerçekten çok önemli bilgileri not almış, macera başlıklı yazısında.

İddianamedeki açık bilgi yanlışlarına da iki örnek verip, esas ek delil olarak giren MASAK raporlarına bakalım.

Meşhur dil haritası için “Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer alan Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin etimolojik olarak ve ayrıca ayrı bir devlete ait topraklarmış gibi gösterilen haritanın bulunduğu” denmiş. Halbuki o haritada bütün ülkelerin sınırları yerinde duruyor, ve bu net biçimde görülüyor. Harita üzerinde gösterilen dil gruplarının adı da net olarak görülmekte.

İkinci iddia; “şüphelilerin mensup olduğu sivil toplum kuruluşlarına ait internet sitelerinde ve sosyal medya grupları üzerinden yapılan açık kaynak araştırmalarında herkese açık olan paylaşımlar ve duyurular kısımlarda 2017 Temmuz ayı içerisinde İlimiz Adalar bölgesinde yapılması planlanan herhangi bir toplantı çağrısına rastlanılmadığı tespit edilmiştir” Çünkü bu bir iç eğitim semineri. 15 kişilik küçük bir otelin havuza bakan, şeffaf cam, kapısı açık bir salonunda yapılıyor, ama tabii ki herkese açık değil.

Gelelim, ilk kez iddianameye giren MASAK delillerine;

Eski Todays Zaman yazarı Doç. Günal Kurşun, Feza Gazetecilik’ten 2016 yılında 7200 TL almış. Orada yazı yazdığı için olabilir mi? Bir de aynı dernekte çalıştıkları, hakkında FETÖ’den dava olan Orhan Kemal Cengiz’e para göndermiş. Bir de KHK’yla kapatılan bir dernekten 500 TL telif almış.

BM’nin Suriyeli mültecilerle ilgili projelerinde çalışan Veli Acu ise “hakkında birtakım istihbari nitelikte bilgiler bulunan” bir TC vatandaşından 1.000 TL almış ve bağış diye 1785 TL göndermiş. Bu şahısa Danimarkalı bir mültecilere destek veren vakıf da para göndermiş. Nitekim Acu bu parayı mültecilerle ilgili yapılan bir hizmet karşılığında gönderdiğini söylemiş.

Özlem Dalkıran ise kapatılan Roboski Derneği’ne 250 TL, kapatılan Rojava Derneği’ne 'gıda desteği' için notuyla 350 TL ve 'Iraklılar için' diye de birine 200 TL göndermiş.

İnsan hakları derneği yöneticisi Nejat Taştan da hakkında FETÖ’den soruşturma yürütülmüş bir kişiye 500 TL göndermiş, borç iade diye de 750 TL almış.

Diğerleri hakkında bu ‘ciddi’ delilleri dahi yok. Bir de hepsi insan hakları örgütlerinde çalışan sanıklar cep telefonlarının şifresini söylememişler. Bu da hayatın akışına aykırı bulunmuş iddianamede.

İşte deliller böyle. Bu delillerle haklarında üç ayrı, birbirine benzemez terör örgütüne yardım suçlaması var. Peki nasıl bu olabiliyor? Bunu da iddianamenin sonundaki çok ilginç içtihattan okuyalım:

“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/03/2013 tarih ve 2013/9-32-52 EK sayılı içtihadında da vurgulandığı üzere icra hareketleri bölünüp teşebbüsü mümkün olan silahlı terör örgütüne yardım suçunun oluşumu için failin bilerek ve isteyerek, zorlayıcı etkenlerin baskısı altında kalmadan, özgür iradesiyle eylemde bulunmasının suçun oluşumu için yeterli olduğu, yine suçun oluşabilmesi için kanunda yardım şeklinin sınırlı olarak sayılmadığı, örgütün yaşantısını sürdürmesine yönelik her türlü eylemlerin bu suçun oluşması için yeterli olduğu yalnızca maddi değeri olan şeyleri vermek veya örgüt üyelerini barındırmak gibi eylemlerle değil her şekilde yardım kastıyla yapılan her türlü eylemde suçun oluşacağı, somut olayda da elde olunan ve incelebilen dokümanların içeriği, tanık beyanları, MASAK- ilişki irtibat raporları bir arada değerlendirildiğinde şüpheli Taner Kılıç haricindeki şüphelilerin çoğunun terör örgütleri ve mensuplarıyla olan irtibatları, faaliyet alanları itibariyle sivil toplumu etki güçlerinin bulunmaları, terör örgütlerince benimsenen ve örgütlerin yaşantılarını sürdürmelerine yönelik, faaliyet şekillerin vazgeçilmez bir unsuru olan yöntem ve taktiklere ilişkin devletimizin Anayasal düzeni ve toplum huzurunu hedef alan, ülkemiz aleyhine gerçekleştirilen uluslararası faaliyetlerde taşeronluk görevi üstelendikleri izahtan vareste olan terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda yakın geçmişte, 2013 yılı Haziran alında vuku bulan, sivil toplum örgütleri faaliyeti görüntüsü altında organize edilen ve terör örgütlerince desteklenen, şiddet eylemleriyle kamu düzenini tehdit eden Gezi Parkı eylemleri benzeri toplumsal kaosa dönüşecek hareketlenmeler yaratmak amacıyla toplantı düzenlediklerinin anlaşılmasına göre bağlantılı oldukları terör örgütleri lehine faaliyette bulunmak suretiyle yardım kastıyla hareket ettikleri, yabancı uyruklu şüphelilerin de mevcut konumları ve ülkemize dair irtibatları nazara alındığında bu amaç haricinde hareket ettiklerinden bahsedilemeyeceği ve şüphelilerin iştirak iradesiyle üzerlerine atılı Silahlı Terör Örgütlerine (FETÖ/PDY, PKK/KCK ve DHKP/C) Yardım Etme suçunu işledikleri anlaşılmıştır”

“Terör örgütleri lehine faaliyette bulunmak suretiyle yardım kastıyla hareket etmek” Yani terör örgütüne yardım etmek için onunla ille de bir ilişkiniz olmasına gerek yok, onların yaptıklarına benzer amaçlar için hareket ederseniz, bu terör örgütlerine yardım suçuna girebilir. Bu içtihatla terör örgütüne yardım suçu üzerine atılmayacak çok az kişi kalabilir.

Peki aylardır süren casusluk iddiaları? İddianamenin sonunda bir not sadece;

“Şüphelilerle ilgili terör örgütleriyle bağlantıları ve olayın oluş şekline göre işledikleri yönünde şüphe bulunan Terörizmin Finansmanı ve Casusluk suçları yönünden evrak tefrik edilmekle kayıt edilen başka soruşturma evrakı üzerinden soruşturmaya devam edilmekte olup”

Yani hâlâ ortada bir delil yok, şüphe üzerine bakılmaya devam ediliyor, haklarındaki iddianameye ise yetişmedi.

O halde soralım; Üç ay sonra ortaya çıkan bu iddianame, bu türden suçlamalar için, bu kadar insanı aylardır tutuklu tutmaya, Almanya’yla zaten var olan meseleleri büyütmeye, elini zayıflatmaya, dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden birini Türkiye aleyhine kampanya yaptırtmaya değer miydi?

Hangisi adalet sığar kısmını bir tarafa bırakalım, bazıları için artık hiçbir şey ifade etmiyor da bari şöyle soralım; bunun neresi vatanseverlik, neresi ülkesinin iyiliğini düşünmek?

YORUMLAR (43)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
43 Yorum
  • KARAR OKURU / 26.10.2017 13:38

    Ve nihayet hepsi tahliye edildi

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 12.10.2017 21:53

    abd adaleti mi...

    Yanıtla (0) (0)
  • tayyip kılıcıyla bahçede demir dövüyor / 12.10.2017 01:49

    neden gözlerden uzak bir yerde 10 kişi toplantı yaparkı,şüphelenmemek elde değil,vatan ajan dolu tabikide kurunun yanında yaş da yanacak

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.10.2017 09:37

    Sd dikte etmiyoruz soru soruyoruz.maksat adalet ve hukuksal duyarlılıksa savcıların yanlış tutumudan mağdur yüzbinler varken sadece büyükada için 2 yazi kaleme alınması sana manidar gelmedi mi.

    Yanıtla (0) (0)
  • Süleyman Topçu / 09.10.2017 23:42

    Savcı suçlamış, siz beraat ettirmişsiniz. "Kontrollü darbe" söylemini delillendirecek yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz.

    Yanıtla (0) (0)
  • Has Parti / 09.10.2017 21:26

    Evet o teröristler Tayyip Erdoğan şiir okudu diye hapse atılınca karşı çıkıp kampanya başlamışlardı.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 17:16

    Hükumet haklı mücadelesinde bu kadar mağduriyet yaratmasaydı, bu sulandırmalara kimse itibar etmezdi.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 17:12

    Sayın sıradan vatandaş, bizim sorunumuz şu ki; biz mesele sadece bize dokunduğunda ses çıkaran bir toplumuz, başkaları etkileyen kötü kararlara çok da tepki vermeyiz yani. Yargıyla sorunu olan sadece o alandaki haklı/haksız uygulamaları görüyor, arabası olan MTV meselesini, çocuğu olan TEOG olayını vb... aslında iyi giden bir iş yok gibi malesef ve biz yine de şahlandığımızı sanıyoruz. Bizden adam olmaz hissim hiç olmadığı kadar güçlü. Belki de haklısınızdır, çok beddua almışızdır.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 17:02

    sadece beyin ve vicdan yeterdi aslında.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 16:29

    sn sd soru sormak yazı dikte etmek değildir. %55 mağdur varken sadece 12 kişi için 2 yazı yazan bir yazara bazı sorular sormanın ne sakıncası var ve siz neden sormak istemediniz. kısacası amaca yönelik bir yazı algısı yaratmadımı sizde?

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 16:01

    BENCE YAZAR ÇOKTAN KARARINI VERMİŞ MASUMLAR DİYE

    Yanıtla (0) (0)
  • nuray / 09.10.2017 15:52

    Ya ne kadar korkuyorsunuz bu sözde "insan hakları dernek"lerinden.Zaten size kalsa mahkemeye bile gerek yok.Siz olayı çözmüşsünüz zaten.Hepsi "İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ÇALIŞANI"

    Yanıtla (0) (0)
  • ibrahim / 09.10.2017 15:43

    bak oğur bey şu tazminatların rucu meselesi vardı bilmem hatırlarmısınız. şayet bu söylendiği gibi işletilseydi ve millet duysaydıki yahu bilmem ne memuru rücuu ettirilen bilmem neyden batmış ha. işte güneşin doğuşu o vakit zevkle izlenirdi. liseye geçiş sınavlarındaki sorunları sürekli ilkokulu bitiren öğrenciler yaptı biliyomusun.

    Yanıtla (0) (0)
  • SD / 09.10.2017 15:17

    Sizi rahatlatacaksa şöyle diyebilirim: Bugünün toplumları (neredeyse mutlak bir şekilde) maalesef yalnızca medyaya yansıyanlarla ilgileniyor. Bana gelince... Ben o %55'in mağduriyetini dolaylı yoldan da olsa dile getirmiş olduğumu düşünüyorum ve bunu vicdani sorumluluk taşıyan bir kişi olarak yeri geldiğinde yapmaktan da çekinmiyorum. Ancak, Oğur'a veya başka herhangi bir kalem erbabına "şunu niye yazmıyorsun?" diye yazı dikte etmeye çalışmanın da doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 15:00

    Sanırım geçenlerde bir yorumunda demokrasiden bahsedenlere "demokrasi aşığı olmuşlar" diyen kişi ile sen aynı kişisin. Şimdi de "hukuk aşığı" olmuşlar diyorsun. Aynı terane! Demokrasiye hiç ihtiyacın olmayacağını düşünebilirsin, sorun yok, ama bir gün hukuka ihtiyacın olduğunda burada "imdat!" deme olanağını bile bulamayabilirsin. O zaman da seni buradaki "hukuk aşığı" insanlar savunacaktır.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 14:54

    bu durumda yazara şu soruyu sormak geliyor akla :tc de tutuklananların sadece %45 i mahkumiyet alıyorsa yani %55 insan mağdur ediliyorsa acaba yazarımız bu %55 le ilgili bir yazı yazacağına neden bu büyükada davasını bukadar önemsiyor acaba?? sayın sd bu soru acaba sizin aklınıza neden gelmedi. %55 in mağduriyeti mi yoksa bu 10-12 kişinin mağduriyetimi??

    Yanıtla (0) (0)
  • SD / 09.10.2017 14:54

    Merî TCK'nın 328, 331 ve 335. Maddeleri, başlıklarıyla birlikte casusluk kapsamındaki suçları düzenlemiştir.

    Yanıtla (0) (0)
  • KIZILELMA GÖNÜLLÜSÜ / 09.10.2017 13:13

    SAYIN OĞUR ŞİMDİ BU YAZINIZLA BİZİM; BÜYÜK ADA TOPLANTISINI SIRADAN BİR TOPLANTI OLARAKMI! ALGILAMAMIZI İSTİYORSUNUZ, İDDİANAMEYİ ANLATMADAN DA BUNU YAPABİLİRDİNİZ. KALDI Kİ! ÖNCEKİ YAZILARINIZDA DA BU BAĞLAMDA İFADELERİNİZ DE VARDI.. AMA SİZ YORULMAYIN MİLLET ZATEN ONLARIN NE MAL OLDUĞUNU BİLİYOR. İDDİA ŞART DEĞİLKİ. HAKİMİN DELİLLERLE KARAR VERMESİ ESASTIR.. LAKİN VİCDANI DA YOK DEĞİLDİR.. HA MİLLETİN VİCDANINDA HEPSİ, CASUS, TERÖRİST, TERÖRİST YARDAKÇISIDIR. İDDİANAMEDE CASUS YAZMAMASI, YERLİLERİN TERÖR ÖRGÜTLERİNE ÜYE, YARDIM VE YARDAKÇILIK DESEDE YABANCILAR İÇİN BU TABİR HEM CASUSLUK, HEMDE TERÖR ÖRGÜTLERİNE ÜYE, YARDIM VE YARDAKÇILIK OLMAZMI.? ÜLKEMİZDEKİ VE DIŞARIDAKİÜLKEMİZE YÖNELMİŞ TERÖR ÖRGÜTLERİNE YARDIM EDEN YABANCILARA NASIL BİR TERİM'LE İFADE EDECEĞİZ?? MUAMMA.. SAVCILIK İDDİANAMEDE BUNU DEMEDİYSE Kİ SİZ ÖYLE DİYORSUNUZ DOĞRUDUR. YANLIŞ YAPMIŞLAR KANIMCA. ZATEN SORUŞTUR DA DEVAM EDİYOR. BU EKSİK İDDİANAME DE MAHKEMEDEN GERİ DÖNER.. YA DA DİĞER DELİLLERDE BEKLENİR.. VESSALAM

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 13:11

    bu durumda yazara şu soruyu sormak geliyor akla :tc de tutuklananların sadece %45 i mahkumiyet alıyorsa yani %55 insan mağdur ediliyorsa acaba yazarımız bu %55 le ilgili bir yazı yazacağına neden bu büyükada davasını bukadar önemsiyor acaba?? sayın sd bu soru acaba sizin aklınıza neden gelmedi. %55 in mağduriyeti mi yoksa bu 10-12 kişinin mağduriyetimi??

    Yanıtla (0) (0)
  • Sıradan Vatandaş / 09.10.2017 12:45

    "Almanya’yla zaten var olan meseleleri büyütmeye, elini zayıflatmaya, dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden birini Türkiye aleyhine kampanya yaptırtmaya değer miydi?" Ben 33 yıldan beri Almanya ile Kültür turizmi sahasında çalışan biri olarak bunun hesabının sorulmasından ve bu ülkenin benim gibi binlerce emekçisinin ekmeği ile ciddi bir şekilde sorumsuzca oynayan bu ahmaklardan hesabının sorulmasını talep ediyorum! Bir Ülke ve onun sorumlu mevkilerdeki insanları, nasıl ülkesinin gelirlerine bu kadar hain olabilirler ki? Yaşımız nerdeyse 60 dayandı ve Allah için bu ülkede bir normallik ve gün yüzü göremedik! Acaba arkasında çok mu beddausı olan bir ülkedeyiz???

    Yanıtla (0) (0)
  • Muharrem Balcı / 09.10.2017 12:37

    Sayın Yıldıray Oğur. Yazınız ve hukuka duyarlılığınız için tebrik ederim. Bu tarz iddianameler Türk Yargısında yeni değil. 45 yıllık hukukçu olarak bu tür iddianamelerin 39 yılına tanığım. Bu yözdendir ki iddianamelerin %50’si beraatla sonuçlanıyor. 1980'lerde iddianameler nasıl yazılıyorsa, 2017'de de aynı mantık ve söylemlerle yazılıyor. Esasen polis fezlekesini göremedik. Görebilseydik başka düşünceler de üretebilirdik. Sorun Terörle Mücadele veya terörün finansmanı meselesi değil. Casusluk meselesi hiç değil. İddianameden bu kolayca anlaşılıyor. Sorun, Savcılarımızın devlet memuru olmaları ve kendilerini devletin bir ajanı gibi görmelerinde, devletin birçok kademesinin tesiri altında, hukuku unutarak yaptıkları işlemlerde. Bu sözlerim, şüpheliler lehine bir aklama anlamına değil, Savcı iddianamesinin tutarsızlığı anlamınadır. Gerçekten sağlıklı inceleme yapılsa ve tutarlı iddialarla bir iddianame ortaya konulsa belki şüpheliler aleyhine sağlıklı ve yargılamaya esas suçlamalar ortaya konabilirdi. Oysaki sizin de ortaya koyduğunuz gerekçelerden, yargılamanın sulandırıldığı, FETÖ ve Terörle Mücadelede bilinçli veya bilinçsiz apaçık bir sulandırma olduğu su götürmez halde ortaya çıkıyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 12:34

    Başka bir ülkede yaşasan komik, ama bu ülkede yaşıyorsan trajik.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 12:30

    ver baş papazı al papazlarını... baş papaz kimmi, hani şu ''haçlılar sizin ananıza bacınıza dokunmaz''diyen papaz. bu saçmalıktan bile hikmet çıkaran yavru mankurtları da hukuk aşığı olmuşlar başımıza.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 12:13

    Daha önce yazar şüphelilerin kesin suçsuz olduğunu iddia ettiği için bu fikrinden dolayı biraz tarafsızlığını kaybetmiş galiba. hukuksal bir değerlendirme yaparsak. 1-devleti bölmek suçlaması yeterlidir. Casus luk la ilgili bir suç yok kanunlarımızda. Casusluk yapan ceza alır diye bişey yok. masum casusluklarda vardır çünkü. Yazar bu konuyu atlamış 2-yazarın ve sanıkların iddianemede elle tutulur bir delilin olmayışına sevinmeleri gerekir. İddianame ne kadar saçma delillere dayanıyorsa sanıkların avukatlarının davayı savunup sanıkların suçsuzluğunu ispat etmeleri okadar kolay olacaktır. eğer gerçekten suçları yoksa beraat edeceklerdir fakat derin devletin bu adamları yargılama sürecinde kodeste tutarak biraz cezalandırma niyeti de olabilir. bu her zaman herherde böyledir. Adam ın suçlu olduğunu bilirsin fakat suçun ispat edilmesi mümkün değildir. Bu durumlarda yapılacak tek şey de adamı saçma bir iddia ile kodese tıkıp en azından yargılanma sürecinde biraz ceza verip ciddi şekilde uyarmış olursun. Bu galiba abd de de böyle. Mesela ben rıza sarrafın demokrasinin en güçlü kalesi abd deki durumunu cok merak ediyorum. Keşke yazar onun durumunuda bir araştırıp o konudada bizi aydınlatıverse. Onun aleyhindeki iddianamedeki kesin deliller nelerdir. Abd gibi hukuk sistemi hızlı işleyen bir ülkede bir insanın 1.5 yıldır cezası kesinleşmeden kodeste kalması normalmidir? , katil zanlılarının bile kefaletle tutuksuz yargılanabildiği abd de istenebilecek en büyük kefaleti teklif etmesine rağmen tutuksuz yargılanma teklifi kabul görmedi?? Demekki dünyanın heryerinde bazen hukuktan gugukta çıkabiliyor fakat biz yinede Büyükada için delilleri bir bekleyelim derim.

    Yanıtla (0) (0)
  • SD / 09.10.2017 11:33

    Resmi bir araştırmadan hatırladığım kadarıyla, Türkiye'de savcılıklarca açılan davaların ancak %45'i mahkumiyetle sonuçlanıyor. Mesela ABD'de bu oran %90'ın üzerinde. Yani bizimle ilgili oranın geri kalan %55'i için konuşursak, şüpheli önce tutuklanıyor sonra aleyhinde kanıt aranmaya başlanıyor. Bulunursa ne âlâ. Bunun bir nedeni de, yapılan bariz hukuki hataların hesabının sorulabileceği hukuki mekanizmaların getirilmemesi ve işletilmemesi. Ayrıca iktidarda bulunan siyasilerin yargılama süreci henüz tamamlanmadan şüpheli bir kişiyi suçlu ilan etmesi de ayrı bir garabettir ve dahası Anayasaya ve hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Yine ABD'den örnek verelim. Suçsuz yere mahkum edilen kişiye (miktarı eyaletten eyalete değişiklik göstermekle birlikte) belli bir tazminat ödenir. Örneğin Teksas'ta bu tazminat 1 yıl için 80 bin Dolardır. Mağdurun ayrıca tazminat davası açma hakkı saklıdır. Mesela 2012'de Georgia eyaletinde haksız yere tutuklanan Eric Johnson'a, açtığı dava sonucunda 600.000 Dolar ödenmiştir. Yine aynı yıl Nassau'da haksız yere tutuklanan bir kişiye, ticari itibarı da zedelendiği için 5 milyon Dolar tazminat ödemiştir eyalet yönetimi. Sonuçta savcıya ve polise birilerinin özgürlüğünü kısıtlama yetkisi veriyorsanız, haksız ve hukuksuz uygulamalarının hesabını da sormalısınız.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 11:06

    Bu ülkenin en büyük sorunu; insanların kendisi gibi olmayanı kolayca "hain, terörist" ilan etmesidir. Tüm taraflar birbirlerini hainlikle suçluyor. İşin komik tarafı teröre yardım etmekle suçlanan insanlar bir süre sonra serbest bırakılıyor ve kimse de demiyor ki madem suçluydu neden bırakıyorsun, suçlu değilse neden bu kadar süre içeride tutuldu. HDP milletvekilleri ve gazetecilere yapılan da budur. Bir vekil tutuklanırken diğeri salıveriliyor, demek ki "hukuk ve adalet"e göre değil, siyasi konjoktüre göre çalışıyor yargımız. Serbest bırakılanlara bir de tazminat ödeniyor, bu para da halkın cebinden ödeniyor..

    Yanıtla (0) (0)
  • Okur Düşünür / 09.10.2017 10:41

    "Ben Yazarın akıllısını severim" Yazar daha önce pek çok casus toplantısını takip etmiş olsa gerek. Toplantının casus toplantısı konseptine uymadığını ısrarla söylüyor. !

    Yanıtla (0) (0)
  • Hende Sine / 09.10.2017 09:03

    Sevgili Yıldıray, gayet güzel özetlemiş. Keşke savcı bu derece casusluk/terör paranoyası içinde olmadan insancıkların haklarını temele alan bir iddianame hazırlamış olsaydı. Bu komik iddianemeyle bu kadar süre içeride kalmaları yazık, günah... Bu arada Türkiye'deki insan hakları örgütleri aktivistlerinin, süni direnişler örgütlemeye çalışmak, yerel protestolardan yeni bir gezi eylemi devşirmek, satın aldıkları ürünleri iade ederek ekonomiyi çökertmeye çalışmak gibi ulvi!!! işlerle meşgul olmaları da ayrı bir komedya. Savcıların, insan hakları örgütlerinin hali buysa, yanmışız...

    Yanıtla (0) (0)
  • Tuna / 09.10.2017 08:28

    İddianamede ne yazdığının ne önemi var. Haşmetli'leri çoktan kararı verdi. Casus vatan haini ve terörist bunlar. Mahkeme sadece bunu tescil edecek, öyle ya da böyle!...

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Erdoğan / 09.10.2017 07:40

    İddianameleri daha anlaşılır kılmak için hukuk fakültelerine ek edebiyat dersi konulmalı!..

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 03:41

    Mevcut hükumet ve yetkililer haklı bir davayı yine ellerine yüzlerine bulaştırdılar. 15 temmuz gecesi mesafelerden dolayı elim ulaşmadığı için ancak ağlaya ağlaya dua ettiğim (Allah şahidimdir) ülkeme artık hiçbir muhabbet besleyemiyorum. Bunca akıl tutulmasına hala nasıl razıyız? Haklı bir dava nasıl böyle bir zulüm aracı haline geldi...

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 09.10.2017 03:30

    Devreleriniz yandı olan biten karşısında değil mi sayın yazar. İşte bu ülke böyle bir yer oldu ve insanların çoğu bu tür hadiselerin istisna olduğunu sanıyor. Ya da işin ucu ancak kendisine ya da bir yakınına dokununca 'aa biz ne zaman bu hale geldik' oluyor. Bu cinnetten bütün bir ülke olarak sorumluyuz.

    Yanıtla (0) (0)