Bir hatırattan öğrendiklerimiz...
Türkiye’de fikri takip geleneği her zaman zayıf oldu.
Bundan köşe yazarlarına düşen yüzlerce yazınız olan bir mesele üzerine niye hiç yazmadığınızla ilgili hesap soran, ithamlarda bulunan, sizi son yazdığınız cümleyle tartan hafızasız okur tepkileri.
Ülke gündemine düşeni ise tabii ki daha ağır. Bir anda parlayan, patlayan herkesin konuştuğu, hakkında bin türlü komplo teorilerinin üretilmiş olaylarla ilgili daha sonra ortaya çıkan bilgilerin, tanıklıkların çok az kişinin ilgisini çekmesi sonucu ortaya çıkan kanaat çöplüğü.
Üzerinden iki sene bile geçmeyen 15 Temmuz da bundan nasibini aldı.
Takip edilmeyen davalar, okunmayan iddianamelerle oluşan kanaat çöplüğü en çok da darbenin esas hikayesini eğip bükerek kafası karışmış kendi taraftarları için alternatif bir hikaye yaratmaya çalışan FETÖ’cü algı operatörlerine yaradı.
Tabii buna üst düzey isimlerin Meclis komisyonuna, mahkemelere zamanında vermedikleri ifadelerden doğan boşluklar da eklendi. O yüzden geçen haftalarda Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının mahkemelerde verdiği ifadeler çok az ilgi çekti, zaten dava dosyalarına, ifadelere hakim insan sayısı da az olduğu için karşılaştırmalı analizler pek fazla yapılamadı.
15 Temmuz darbe girişiminin merkez üssü olan Hava Kuvvetleri’nin iki numaralı ismi Korgeneral Mahmet Şanver’in “15 Temmuz: Kartal Yuvasının İstilası” anıları da aynı ilgisizliğin kurbanı oldu.
Halbuki darbe girişimiyle ilgili şu an kadar ordu içinden yazılmış bu ilk hatıratta, sadece 15 Temmuz hakkında değil, Rus uçağının düşürülmesi gibi yakın tarihin kritik olayları hakkında önemli bilgiler ve tanıklıklar var.
Mehmet Şanver, 1972 yılında Yozgat’ın Yerköy ilçesinden on beş yaşındayken girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nden Hava Harp Okulu’na geçmiş ve Hava Kuvvetleri’nin iki numaralı koltuğu olan Eskişehir Muharip Hava Kuvveti Komutanlığı’na kadar yükselmiş bir isim.
Aslında kariyerinin beklenen bir sonraki durağı orgeneral rütbesiyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ydı.
Bu yolda önüne çıkan ilk engel 2015 YAŞ’ında Akın Öztürk olmuş.
O Şura’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı Abidin Ünal’a devreden Akın Öztürk’ün tuhaf bir şekilde emekli edilmeyip, YAŞ üyesi yapılmasıyla, Hava Kuvvetleri’nin iki orgeneral kadrosu boşalmamış ve böylece Şanver de Korgeneral rütbesiyle Türkiye’deki bütün uçuşlar ve üslerin bağlı olduğu, Hava Kuvvetleri’nin esas beyni olan Eskişehir’deki Muharip Hava Kuvvetleri’nin komutanı olmuştu.
Eğer 15 Temmuz darbesi olmasaydı, muhtemelen Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı.
Bu yüzden de kızının o yaz yapılacak düğünü için takvim belirlerken YAŞ toplantılarıyla geçecek Ağustos ayı elenmiş, Ramazan sonrasında gün belirlenirken de erkek tarafı, damat beyin annesinin de doğum günü olan 15 Temmuz’u ve Moda Deniz Kulübü’nü seçmişti.
O gece basılana kadar Moda Deniz Kulübü’nde komutanların kurduğu acil durum merkezinden darbeye karşı verilen ilk emirlerin, özellikle Mehmet Şanver’in Eskişehir’deki Birinci Hava Harekat Merkezi Harekat Başkanı Albay İsmail Üner’e verdiği emirlerin ve darbecilerin düğünü basıp komutanları Akıncı Üssü’ne götürmelerinden sonra da Albay Üner’in kontrolü eline aldığı Eskişehir’deki Hava Harekat Merkezi’nin darbenin bastırılmasında oynadığı kritik rolü darbe iddianameleri okuyanlar fark etmişlerdir.
Kitaptan o gece 01.43’te Dalaman’dan kalkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı taşıyan TC-ATA uçağının havadaki darbecilerin F-16’ları tarafından görünmemesinin sebebinin de yine Eskişehir’deki Birinci Hava Harekat Merkezi’ndeki kıdemli bir kontrolörün uçağın izini askeri radar görüntülerinden sildirmesi olduğunu öğreniyoruz.
Atatürk Havalimanı’nda kontrol sağlanana kadar Cumhurbaşkanı’nın uçağı Biga üzerinde bekletilmiş ve ancak onu takip için havada olan darbecilerin F-16’sı yakıt ikmali için gidince uçak indirilebilmiş.
Cumhurbaşkanı’nın uçağını takip göreviyle Diyarbakır’dan kalkan, İstanbul’da alçak uçuş yapıp, camları aşağı indiren F-16 pilotunun ismi de Erdem Erdoğan’mış.
Sembolleri çok seven bir örgütün bu tercihi herhalde tesadüf değildir.
Darbe gecesi havada ve hava üslerinde olan biten bütün faaliyetlerin dökümünün de yer aldığı kitap, Cumhurbaşkanı’nın uçağını Rusların koruduğuna, Amerikalıların İncirlik Üssü’nden darbeye yardım ettiğine inananlar için ise hayal kırıklığı olabilir.
Emekli Korgeneral Şanver’in, kitap ve ardından verdiği röportajlardaki tespit ve eleştirilerinin 2016 YAŞ’ında beklendiği gibi Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmayan bir komutanın hayal kırıklıklarına yorulması ise herhalde haksızlık olacaktır.
Çünkü kitaptan bu hayal kırıklıklarının tek sebebinin bir terfi olmadığı anlaşılıyor.
Darbe gecesi, kızının düğününden darbeye karşı ilk emirleri yayınlayan, sonra derdest edilip, Akıncı Üssü’ne götürülmüş, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın en güçlü adayı bir komutan, darbeden sonraki kaotik ortamda iki kez gözaltına alınıp serbest bırakılmış.
İlki darbecilerin elinden kurtulup Eskişehir’deki üssüne gitmeye çalıştığı gün Sabiha Gökçen Havaalanı’nda. İkincisi Eskişehir’de görevine başlayıp, savcılara müşteki olarak ifadesini verdikten sonra, YAŞ toplantısına beş gün kala. Polis aracıyla Ankara’ya götürülüp günlerce emniyette tutulup, ardından tekrar müşteki sıfatıyla ifadesi alınıp, bir kere daha özür dilenerek bırakılmış.
Kitapta darbe öncesinde orduda FETÖ ile nasıl mücadele edildiğiyle ilgili de önemli bir tanıklık var. Çok tekrarlanan bir iddiaya göre FETÖcüler, 2016 Ağustos YAŞ’ında tasfiye edileceklerini anlayınca darbeye kalkışmışlardı.
Kitaptan öğrendiğimize göre darbeden önce (tam tarih belirtilmemiş) üst düzey komutanların katıldığı Yıllık Eğitim Değerlendirme Toplantısı’ndan sonra Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, bütün komutanlarla şahsen görüşerek TSK’daki FETÖ yapılanmasıyla ilgili tespit ettikleri isimleri ve kanaatleri kendisiyle paylaşmalarını istemiş. Sıra Şanver’e de gelmiş:
“Nihayet görüşme sırası bana geldi ve içeri girdim. Girmem ile birlikte görüşmenin o kadar da özel olmadığını gördüm. Üçüncü bir kişi daha vardı odada. Koskoca Genelkurmay Başkanı özel görüşmesine ortak ettiğine göre güven, tam olmalı diye düşündüm... Tahmin edileceği üzere Genelkurmay Başkanı’nın yanındaki şahıs, Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu’ydu.”
İlhan Talu’nun o akşam MİT müsteşarının karargahta olduğunu görerek, darbe saatinin erkene çekilmesini sağlayan kişi olduğunu, halen darbe ve FETÖ üyeliğinden müebbetle yargılandığını hatırlatalım.
(Zaten daha önce 15 Temmuz Çatı iddianamesinde, eğer darbe olmasaydı ve 2016 Ağustos YAŞ’ı yapılsaydı, yapılacak atamalarla ilgili Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Nerim Bitlislioğlu’nun yaptığı bir bilirkişi raporu yer almıştı. Raporda “terfi ettirilecek personelin büyük çoğunluğunun darbe faaliyetlerine katılmış örgüt üyeleri olduğu anlaşılmıştır” tespiti yapılmıştı.)
Kitapta 15 temmuz darbesi dışında dikkat çeken iki başlık daha var.
Birincisinin sadece başlığı bile dikkat çekici; “İkinci Uludere Vakası”. Okuyalım:
“Bir grup terörist Kara Kuvvetleri’nde uçurulan İHA tarafından tespit edilmiş, bölgedeki kara unsurlar tarafından hedef olarak değerlendirilmiş, 2. Ordu onayı ile de ani istek kapsamında hava desteği talep edilmişti Geçen süre de uçaklar havalanmış bölgeye yaklaşmamaktaydı, biz de pür dikkat İHA görüntüsünü izliyorduk. Kalabalık bir gruptu izlenenler... Grubun hareket tarzı...beni işkillendirmişti... Arkadaşlarımdan grubun tekrar değerlendirilmesini istedim. Biz bu değerlendirme faaliyetlerini icra ederken uçaklar da hedeflerine yaklaşmakta ve silah atış kontrollerini yapmaktaydı... Hedefin sorgulanması neticesinde ilk cevap Jandarma’dan geldi. Harekat Merkezi’ndeki tüm personel Jandarma’nın ikazı üzerine adeta şok geçirdi. Hedef olarak verilen ve İkinci Ordu tarafından hedef olduğu onaylanan grup tarlada çalışan masum sivil insanlardı. Beklemeden görevi iptal etti ve uçakları inişe gönderdim... 2. Ordu’yu aradım. Ulaşabildiğim generale durumu bayramlık ağzım ile sordum. Ağzıma ne geldiyse sıraladım.”
İkinci dikkat çekici bölüm ise hala Türkiye’nin dış politikası üzerinde çok etkili olan, üzerine çok fazla komplo teorisi üretilmiş, siyasi tartışma yapılmış 24 Kasım 2015’teki Rus uçağının düşürülmesi.
İlk kez Rus uçağını düşüren uçağın bağlı olduğu Muharip Hava Kuvveti Komutanı ağzından olay anlatılıyor.
Emekli Korgeneral Şanver, olayı anlatmaya, 22 Haziran 2012 günü Suriye’de Türk keşif uçağının düşürülüp, iki pilotun şehit olduğu olaydan sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan güvenlik zirvesinde angajman kuralının değiştirilmesiyle başlıyor.
H-182 kodlu angajman kuralı değişikliğiyle “Türk hava sahasını ihlal eden, bu sahada izinsiz uçuş yapan Suriye’ye ait hava vasıtalarına ateş açmak” yetkisi Başbakanlık’tan Genelkurmay’a, oradan da hiyerarşik olarak Hava Kuvvetleri’ne oradan da Muharip Hava Kuvveti Komutanı’na devredilmişti:
“İcrada kolaylık nedeniyle.. aynı mantık ile bu yetki pilot-kontrolör işbirliğine kadar indirgenmiştir. Hal böyle olunca, herhangi bir anda, belirtilen bölge veya sınırdan Suriye’ye ait bir hava aracı Türk hava sahasını ihlal ettiği zaman, o anda skop başında bulunan kontrolör astsubay ve havada devriye uçuşu gerçekleştirmekte olan pilot ikilisi ihlal yapan Suriye hava vasıtasını düşürebilecek yetkili konuma getirilmişti...doğası gereği sorumluluk yetkiyi devreden makamda kalmıştı. Bu yüzden angajmana girmeden yani düşürme amaçlı ateş etmeden önce eğer mümkünse Muharip Hava Kuvveti komutanından ya da Hava Kuvvetleri Komutanı’ndan izin almak gerekli idi”
Uçağın düşürüldüğü 24 kasım 2015 günü Şanver bir test uçuşunda olduğu için o izin eski Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’dan alınmış:
“Benim uçuşla meşgul olduğumu ancak Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’ın makam odasında ve müsait olduğunu öğrenmişlerdi. İki uçaktan oluşan Rus görev kolunun sınırımıza yaklaştığını gören sistem, önce ikazlarını yapmış, ikazların bir işe yaramadığını gören arkadaşlar, Rus pilotları ikaz etmeye devam ederken uçakların rotalarının değişmediğini görünce, devriye uçaklarımızı bölgeye sevk edip diğer taraftan Hava Kuvvetleri Komutanı’nı aramışlardı. Komutanın odasında bulunan hava sahası ekranında karşılıklı durum teatisinden sonra,... birinci uçağın ihlaline müteakip, ikinci uçağında ihlal yapması üzerine, daha önce atış pozisyonuna geçirilen hava savunma nöbetlerimize telefonda an be an olayı takip eden komutan onayıyla ateş emri verilir. 17 saniyelik ihlal gerçekleştiren iki numara vurulur.”
Emekli Korgeneral Şanver’in, bir asker olmasına rağmen sonuçları Türkiye’nin dış politikasını doğduran etkileyen böyle bir ateş açma yetkisinin askerlere verilmesinden rahatsız olduğu anlaşılıyor:
“Yetki devri iyi tartışılmadan veya sonuçları iyi irdelenmeden verilmiş olacak ki Muharip Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na indirgenen, Rus uçaklarına yönelik düşürme yetkisi tekrar geri alındı.”
Tabii ki bütün hatıratlar bir olayı anlamak için tek güvenilir kaynak olamaz.
Ama belki bu hatırattaki iddialar, pek hatırat yazma geleneği olmayan Türkiye’de başkalarını da hatıratlarını yazmaya teşvik eder. Biz de gerçeğe farklı açılardan biraz daha yaklaşmış oluruz.