Merhaba derken...
"Karar" yöneticisi arkadaşlar, lütfedip bana sütun teklif edince, biri objektif ve diğeri de sübjektif olmak üzere, iki sebebden ötürü pek bir sevindim:
Objektif olanı, şimdi eğri oturup doğru konuşalım, “Karar”ın düzgün bir gazete olmasından kaynaklanıyordu. Sübjektif sebeb ise, buraya geçmenin benim için bir tür “yuvaya avdet” anlamı taşıması; zira buradaki arkadaşlardan, kısm-ı küllisi değilse bile kısm-ı azamıyla, daha önceki yıllarda da yollarımızın kesişmiş bulunması.
Şimdi artık hayırlısıyla esas meseleye geçebiliriz...
Geçelim öyleyse...
***
Alman meslekdaşlar arasında şöyle bir söz vardır; derler ki en zoru ilk cümledir; yaz da kurtul!
Ben ayıbdır söylemesi az biraz Alman Ekolü’nden gelme olduğum için, yazıya otururken derin derin bu “en zor” cümlenin ne mene bir şey olabileceği konusunda şakaklarımı zonklatma faaliyetine başlamışdım. Sonra ansızın farkettim ki meğer o en zor cümleyi yazmışım da haberim yok. (bkz: İlk cümle!)
Fakat derd tek olsa balla besleyelim fehvasınca bu sefer de ortaya ikinci cümle meselesi çıkdı.
***
Onun için en iyisi bu Alamanların peşine fazlaca takılmamak...
Haftada iki kere yazmak şerefiyle şerefyabım.
Eğer çok çalışır ve kendimi sevdirirsem ileride belki artar.
Mesela önce haftada ikiye devam ederken, müteakıb hafta üç yazarım; sonra her hafta üç, haftada dört, her Allah’ın günü, günde iki yazı filan derken bir de bakmışız ki her saat başı dört yazı...
Normal bir yazar olsa burada derdi ki “Yani bize de yazık!!!
Ama ben kalite farkımı tam bu noktada vurgulayarak diyeceğim ki
Millete de yazık!!!
Durun bakalım bu işin sonu nereye varacak?