Trabzonspor’un ilk yarı karnesi III
İkinci yarı hazırlıklarının hem Trabzonspor hem de diğer tüm takımlar için harıl harıl devam ettiği şu sıralarda, daha önce yönetim ve teknik kadro açısından yaptığımız ilk 13 maç kritiklerini, üçüncü ve son olarak futbolcular açısından değerlendirmeye çalışacağız.
Bir başka bakış açısıyla, sahip oldukları çeşitli maharetleri sergileyerek aynı zamanda bir nevi sanat da icra eden futbolcular oyunun sonucunu, takımların performanslarını ve dolayısıyla da kulüplerin kaderini tayin eden en önemli figürleri, futbolun.
Geçtiğimiz 2021-2022 sezonunda yakaladığı futbolcu kadrosu ile çok uzun yıllar sonra şampiyonluk kupasını Trabzon’a taşımayı başaran Trabzonspor, çok da tahmin edilemeyecek bir değişimle (biraz da zorunlu olarak) birçok yeni futbolcu transfer etti. Ancak bu yeni oyuncu grubu geçen sezon ilk maçlarda yakalanmış olan uyum ve performansı bu sezon ilk 13 maç da tam olarak gösteremedi. En azından şimdilik gösteremedi. Rakamsal olarak lider Fenerbahçe’nin 6 puan gerisinde olan Trabzonspor, geçen sezonun 13. Hafta Trabzonspor’unun ise tam 10 puan gerisinde kaldı zira.
Bunun ilk sebebinin M.Gomez, M.Bartra, J.S.Larsen gibi aslında kaliteleri çok tartışılmayacak oyuncuların, oldukça zor geçen gerek lig ve gerek Avrupa Kupası maçlarının yoğun temposuna hemen hiç hazırlık yapmadan direk oynamaya başlamaları olduğu kanaatindeyiz. Öyle ki bu sezon gelen E.Bardhi’nin hangi mevkide oynayacağı konusunda hala bir netlik olmadığı apaçık ortada. Benzer bir sorun da M.Bartra’nın savunmanın demirbaşı V.Hugo ile olan daha doğrusu olamayan uyumu yani uyumsuzluğu. Bu ve benzeri “transfer zamanlaması veya bir mevkide futbolcu yığılırken bir diğer mevkide oyuncu sıkıntısı yaşama” gibi hatalar bu futbolcuların kusuru sayılamayacağından dolayı, yeni transferleri ve geldikleri günden beri takıma sürekli katkı yapan M.Hamsik, A.Bakasetas, M.Siopis gibi istikrarlı performans gösteren birçok futbolcuya bu 13 maç için değinmeyeceğiz.
Şüphesiz 14. Hafta oynanacak olan Fenerbahçe maçı ile lige bu kez mazeretsiz bir başlangıç yapılacak ve o haftadan sonra takımın üzerindeki projektörlerin ışığı sonuna kadar açılacak.
Zaten 15. Hafta itibari ile alınacak sonuçlar, artık takımların performanslarını çok da tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaya başlayacaktır.
Burada çok uzun zamandır sabırla düzelmesini beklediğimiz, ancak bir türlü kendine gelemeyen ve koskoca Trabzonspor takımında tabiri caizse laylaylom takılan ve gayriciddi bulduğumuz bazı oyunculara değineceğiz, daha çok.
YUSUF ERDOĞAN
Daha önceleri takımda olduğu dönemin özellikle son yıllarında tribüne gelen çoluk çocuk dahil herkese sinir krizleri yaşatan bu oyuncu, adeta bütün Trabzon’un konsensüsü ile gönderilmiş ve bir Allah’ın kulu “neden gönderildi” diye sormamıştı. Gittiği kulüplerde de çok fazla pozitif anı biriktirmeyi başaramayan Y.Erdoğan geçen sezon devre arası camia tam da şampiyonluk havasında iken kimsenin anlam veremediği bir şekilde sesiz sedasız transfer edildi. Eğer geçen sezon devre arası o kenetlenme havası olmamış olsaydı, böyle bir transferin aşırı tepki çekeceği ve belki de bu nedenle yapılamayacağı da pekâlâ söylenebilir. Nitekim bu oyuncu, geleli bir yıl olmasına rağmen sadece bazı maçlara sonradan girmiş, girdiği maçların birkaç istisna maç hariç birçoğunda bulunduğu mevkiden takıma gol yedirmeyi başarmıştı(!)
Özellikle son oynanan kritik Konyaspor maçında göster(eme)diği performansla tribünleri adeta isyan ettirmişti. Artık Trabzon Akyazı’da taraftarların görmeye dahi tahammül edemeyeceği bir konumda. Yeni bir kulüp hem kendisi hem de Trabzonspor’un menfaatine olacaktır bize göre.
YUSUF YAZICI
Birkaç yıl önce Trabzon’dan Lille kulübüne giderken Trabzonspor’a tarihi bir transfer bedeli kazandırmış, Lille kulübünde gittiği ilk yılda Burak Yılmaz ile birlikte, yıldızlar topluluğu PSG önünde şampiyonluk yaşamış, bir Avrupa Kupası maçında Milan’a tam 3 gol atarak hattrick yapmış ve “Lille’den de daha büyük kulüpleri gideceği” iddiasına neredeyse kesin gözü ile bakılırken adeta bir peri masalına imza atmıştı. Ancak ne olduysa işler tersine döndü. Yusuf Yazıcı futbol sahalarından başka yerlerde de görülmeye, fotoğraflanmaya başladı. Ve böyle durumlardan sonra kaçınılmaz olan akıbet “kendine kulüp bul” mottosu çalışmaya başladı. Kısa bir Rusya macerasından sonra gerek Avrupa gerekse Türkiye’de birçok aramalara rağmen sıfır talep olunca da biraz hatır-gönül, biraz emrivaki çok da istenmediğinin herkesçe bilinmesine rağmen “ver elini Trabzonspor” oldu.
Yine de hala bir ismi vardı ve “Trabzonspor kadrosuna Yusuf Yazıcı’yı kattı” nın bir haber değeri vardı. Lakin öyle olmadı.
Oynadığı hemen her maçta sahada Yusuf Yazıcı’nın sadece ismi vardı. Cisminin yerinde ise koşamayan, sürekli top kaybeden, hırsı ve isteği sıfır bir kaybeden vardı. Trabzonspor’a bırakın katkı yapmayı, süre aldığı her dakika adeta takımı bir kişi eksik bırakmaktaydı.
Aslında Y.Yazıcı’nın olduğu mevki Trabzonspor kadrosunun en şişkin olduğu mevkiiydi. Y.Yazıcı, yıllardır kulübe musallat olmuş hatır transferi müessesesinin yeni bir örneği miydi yoksa? Bunu bilmiyoruz tabi.
Ancak Yusuf Yazıcı’nın düşüşüne başka bir takımda devamının hem kendisi hem de Trabzonspor adına hayırlı olacağı kanaatindeyiz. Zira Trabzonspor “yaşlı sığınma evi “değildir. Hayır kurumu hiç değildir. Umarız bir şekilde toparlanır ve yeniden büyük rakamlara transferler yapar. Trabzonspor’dan başka bir takımda yani.
ABDÜLKADİR
Yusuf Yazıcı’nın transfer olmayanı. Yine birkaç yıl önce 20 milyon Euro’yu gördüğü başkan tarafından deklere edilen, iddia o ki başkanın “keşke satsaydım, şimdi o para etmez” demecinden sonra küsen ve bir türlü de barışamayan arkadaş.
Sahaya ilk çıktığında Türk Messi olarak herkesin gözdesi olan Abdülkadir, özellikle geçirdiği sakatlıklardan sonra sürekli irtifa kaybetti. Takımın en iyisi, yıldız olması beklenirken yaklaşık bir yıldır takım için de kendisine yer aranmakta. 8 mi oynasın, 10 mu oynasın, açık mı oynasın vs. hala yeri belli değil. Yaş oldu 24 ve hala azar işiten çocuk modunda ve hala küskün gibi.
Güzel kardeşim Trabzonspor’da oynuyorsun yahu.
İlla çok güzel oynaman da gerekmiyor ama azıcık ısır, rakibin üstüne koş!
Koş, coş, zıpla, yuvarlan, takla at, kahkaha at, oyna, oynat.
Derdin ne?
Gözde ol, yeniden istenen ol.
Çok para kazan, Trabzonspor’a da kazandır.
Kazandır ki yeni Abdülkadirler yeni Yusuflar yetişsin…
Ve onlar çok daha iyi “profesyonel” olsun…
Trabzonspor’a değer versinler, saygı duysunlar.