Sağlık sistemimiz sizlere ömür!
Geçen hafta üç olaya tanık oldum.
Bir arkadaşım Türkiye’deki sağlık sisteminin başarısından bahsetmeye başladı. Derken göz göze geldik. Ve arkadaşım en azından benim yazılarımı hatırlamış olacak ki “sistem iyi olsa doktorlar neden yurtdışına gitsin değil mi hocam?” dedi.
Değerli okur siz bu sözden, yazının başlığını anladınız aslında.
Ancak biz işimizi yapıp yazıya devam edeceğiz.
Hafta içi Karar Gazetesi yazarı İbrahim Kahveci’nin babasını kaybettik.
Kahveci, sosyal medya hesabı X’ten rahmetli babasının vefatını şu şekilde duyurdu: “6 gün hastaneye gidip ciddi bir şey yok diyerek basit ilaçlarla eve gönderilen babamı 7. gün acile getirdiğimizde Dr “durum çok ciddi” dedi ve 8. gün emaneti teslim etti... Bir de yoğun bakımda yer olmadığı için ölüm döşeğinde bile sedye üzerindeydi... Türkiye...” (18/04/2024)
Taziye için aradığım telefon görüşmemizde ise şunu ifade etti: “hocam inşallah babamın vefatı Türkiye’deki sağlık politikalarının düzelmesine bir katkı sağlar.”
Bu köşede Türkiye’deki sağlık sistemine ilişkin görmüş olduğum hata ve eksikliklere ilişkin çeşitli defalar yazılar kaleme aldım.
Dediler ki “Uğur hoca sen neden iyileri yazmıyorsun da hep eleştiriyorsun.”
Bir başkasının neyi söyleyip söylememsi gerektiğini dikte etmek demokratik bir hoşgörü ortamının davranış biçimi değildir. (Hangi ortamın/yönetim sisteminin davranış biçimi olduğuna siz karar verin lütfen.)
Bilim şüpheyi içerir. Bir konuda şüphelenmez iseniz ayrıntılara bakmak için adım atamazsınız.
Bunu dedikten sonra gelin işimize geri dönelim.
Nasıl mı?
Hadi bir bakalım.
SAĞLIK EKONOMİSİ VE FİNANSMANI
Mevcut hükümetin yarattığı “şehir efsanelerinden” birisi de “sağlık sistemindeki büyük başarıdır.”
Efsane diyoruz, çünkü başarı veriyle ölçülür.
Ancak bu hükümetin sevmediği hususlardan birisi de “veri paylaşımıdır.”
Kamu kurumlarının ve merkezi istatistik kumrunun yayımladığı verilerin bir işlevi de “hükümetin performansının” ölçülmesine aracılık etmeleridir.
Sağlık politikalarının performansını ölçmek için kullandığımız kaynaklardan birisi de Sağlık Bakanlığı’nın Sağlık İstatistikleri Yıllıklarıdır.
Bakanlık büyük bir nazlanmayla bu yıllığı geçen hafta yayımladı. Yıllıktaki veriler 2002 ve daha eski yıllara aittir.
Bu yıllıktan hareketle öncelikle yapılan kamu ve özel dahil toplam sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranını gösteriyorum.(Şekil 1)
Daha önceden de yazmıştım. (10/07/2022)
AK Parti 2007 yılında bir uygulama getirdi. Buna göre yoldan geçenin özel ve vakıf hastaneleri dâhil tüm hastanelerde ücretsiz tedavi görmesine imkân sağlandı.
2002 yılında sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı %5,2 iken, 2009 yılında % 5,8’e çıktı.
Yapmayın etmeyin SGK bütçesi bu popülizmi kaldırmaz diyenlere kulak asmadılar.
Daha sonra SGK “ilave ücret” uygulamasına geçti.
Şekil 1’deki siyah eğilim çizgisinden de kolayca göreceğiniz gibi popülist harcamalardan vazgeçildi ve cari sağlık harcamaları sürekli düşmeye başladı.
Cari sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı 2019 yılında % 4,4 idi. 2020 ve 2021 yıllarında Kovid19 salgınıyla mücadele çerçevesinde bu oran % 4,6’ya çıktı.
Salgının etkilerinin kaybolduğu 2022 yılında cari sağlık harcamaları tekrar kısıldı ve bu oran % 3,7’ye düşürüldü.
Yatırım harcamaları ise binde 3 oranında bir seviyeye sahip ve kıpırdamıyor. Hem de şehir dışındaki şehir hastanelerini yapmak için yıkılan şehir içerisindeki hastanelere rağmen.
Değerli okur bu oranlar sakın sizi şaşırtıp yanlış bir değerlendirmeye yönlendirmesin.
Sağlık Bakanlığı istatistik yıllığında sağlık harcamaları konusunda uluslararası karşılaştırma da yapılıyor.
Türkiye’nin cari sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı % 3,7 demiştim ya.
Türkiye bu harcama seviyesi açısından OECD ülkeleri içerisinde sonuncu sıradadır. Evet evet sonuncu sıradadır.
OECD ülkelerinde ortalama sağlık harcamalarının GSYİH’ya oranı % 9,7’dir. Neredeyse Türkiye’nin üç katına yakın.
Bu oran kişi başı milli geliri 6 bin 630 dolar olan Kolombiya’da %8,6 diyeyim de vahametin boyutunu siz düşünün. (Türkiye’de kişi başına milli gelir 13 bin doları geçti diye sevinenler bunu bir düşünün. Sağlık harcamalarımız, gelirimizin yarısı kadar geliri olan Kolombiya’nın sağlık harcamalarının yarısından daha az.)
Az önce SGK hastanelerde ilave ücret harcamasına geçti demiştim ya.
Hah işte buna Sağlık Bakanlığı “cepten yapılan harcama” diyor.
Bu uygulamadan sonra siz sağlık müşterilerinin cepten yaptığı harcama reel bazda hızla artmaya başladı.
Bakanlık diyor ki bu uygulamaya geçilen 2015 yılında sizler 822 TL harcıyormuşsunuz. 2022 yılında sağlık harcamanız reel olarak % 60 artmış ve bin 318 TL’ye ulaşmış.
Bu arada hepimize ucuz (hatta bedava) eğitim ve sağlık hizmeti sağlamak için bizden çatır çatır vergi toplayan hükümetimiz ne yapmış?
Şekil 2’de hükümetimizin sağlık harcamaları konusundaki tercihini gösteriyorum.
Bakanlık kamu sağlık ve faiz dışı harcamalarının artış hızına ilişkin veri paylaşıyor.
Ben sadece kamu sağlık harcamalarındaki artış hızını, faiz dışı harcamalardaki artış hızına oranladım.
2007 yılında “yoldan geçene bedava hastane” politikası çerçevesinde kamunun sağlık ve faiz dışı harcamaları aynı oranda artmış Birebir aynı.
Sonra yolculuk tersine dönmüş.
Kovid19 salgını öncesinde kamu sağlık harcamaları, diğer harcamaların % 54’ü kadar artmış. Yani diğer harcamalar %100 artarken, kamu sağlık harcamaları %54 artmış.
Anlaşılan yetkililer bizlerden topladıkları vergileri sağlığımıza harcamak yerine kendi saltanatlarına harcamışlar.
Baksanıza çalışma mekânı diye yapılan saraylara. 5 yıldızlı otellerde yapılan toplantılara. Benim makam arabam neden Alaman arabası değil diye ağlayan belediye başkanlarına. (Allah’tan 31 Mart seçimlerinde seçmen bunların bir kısmına kırmızı kart gösterdi de rahatladık.)
Ama nepotik biçimde verilen ucuz kredilerden ve teşviklerden hala kurtulamadık.
Değerli okur böyle olunca ne oluyor peki?
Hani yazının başında geçen hafta üç olaya tanıklık ettim demiştim ya.
Dikkat ettiyseniz bunlardan ilk ikisini anlattım, ama üçüncüsünü atladım.
Atladım çünkü bu olayı buraya sakladım.
Yazıda kalmaya devam ederseniz bu tanıklığı ve tanıklığın neden olduğu komplikasyonları anlatayım.
Anlatayım da yetkililerimiz bu olaylardan ve yapacağım açıklamalardan ders alsınlar ve doğru politikalar üretsinler.
Devam.
EN DÜŞÜK FİYAT
Şimdilerde söylentisi var kendisi yok “bir ekonomik programımız” var ya.
Size bir ekonomik reform programı örneği anlatayım da dinleyin.
2001 ekonomik krizi yaşanmıştı. Krizden çıkıp bir an önce toparlanmak için “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” hazırlandı.
Programın mottosu “15 günde 15 kanun” idi.
Kanunlardan birisi de “4734 sayılı Kamu İhale Kanunu” idi.
Hani mevcut hükümetin sonradan gelip 200 civarında değişiklik ile kevgir haline getirdiği kanun.
Bu Kanunun getirdiği iki önemli reform vardı.
Birincisi “birim maliyet” ihalesini sınırlamak ve “anahtar teslimi götürü bedel” uygulamasına geçmekti.
İkincisi de tekliflerin değerlendirmesinde “en düşük fiyat” ölçütünden “ekonomik açıdan en avantajlı teklif” ölçütüne geçilmesiydi.
Yeni sistemde teklifiler değerlendirilirken “fiyat ile birlikte işletme ve bakım maliyeti, maliyet etkinliği, verimlilik, kalite ve teknik değer gibi fiyat dışındaki unsurlar da dikkate alınacaktı.”
Alınamadı.
Bunun iki temel nedeni var.
Birincisi bu hükümetin ihale komisyonlarına atadığı kamu görevlilerinin liyakatsiz olmalarıydı. Bu liyakatsizler fiyat dışı unsurları belirleyecek ve bu unsurları ağırlandırarak puanlayacak kapasitede değillerdi maalesef. (Değerli okur belki de böyle olmaları bir tercih idi.)
Bunun için değerleme ölçütü olarak ağırlıklı biçimde “en düşük fiyatı” dikkate aldılar.
Sağlık alımlarında “en düşük fiyat” uygulamasının ikinci bir nedeni ise sağlık bütçesi ödeneklerinin kısılmasıydı.
Bakanlık yetkilileri bütçe kısıtları nedeniyle kaliteli ama görece pahalı medikal ekipman almak yerine düşük fiyattan kalitesiz ekipman almaya başladılar.
İzin verirseniz üçüncü tanıklığımı da bu vesileyle paylaşayım.
Balıkesir milletvekili Dr. Turhan Çömez Sözcü TV’de katıldığı bir programda anlattı.
Kendisinin de uzmanı olduğu bağırsak kanseri ameliyatında bir doktor arkadaşının tecrübesinden hareketle “kullanmak zorunda kaldıkları ucuz Çin ekipmanı nedeniyle çoğu ameliyatın başarısız sonuçlandığını” söyledi.
Devlet büyükleri kendi ve yakınlarının sağlıkları için her şeyi yapıyorlar. Haklılar.
Ancak vatandaşın canı bu kadar ucuz değil.
Ne demek bu devirde bir yoğun bakım yatağı bulamadan sedye üzerinde vefat etmek.
İyi pazarlar.
Not: Bu vesileyle değerli Kardeşim İbrahim Kahveci’nin babası Süleyman Kahveci’yi rahmetle anıyorum. Allah taksiratını affetsin.