Kibirle icraat birlikte olmuyor
Hatırlarım Sayın Erdoğan ilk başbakan olduğumda telefonunda kendisini uyaran “mağrur olma” diye bir ifade vardı.
Türk Dil Kurumuna göre mağrur “gururlu, kibirli, kendini beğenmiş” halidir.
Değerli okur bunu nereden mi hatırladım?
31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti önemli bir seçim yenilgisi aldı. Ya da ana muhalefet partisi CHP önemli bir seçim başarısı elde etti.
Sayın Cumhurbaşkanı yerel seçimlerden hemen sonra seçim yenilgisinin muhasebesi için AK Parti Merkez Yönetim Kurulunu topladı.
Basına yansıyan bilgilere göre Sayın Cumhurbaşkanı toplantıda “kibir” hastalığına dikkat çekmiş. Sonra da eklemiş: “Buradan başlayarak; il, ilçe, belde teşkilatlarına, belediye başkanlarımıza, milletvekillerimize, hatta bürokrasiye uzanan bir sıkıntıyla karşı karşıyayız.”
Aynı fikirdeyim.
AK Parti elitlerinde ve hatta lümpeninde son yıllarda gözlemlenen en büyük özellik “kibir”dir.
Hayatında girdiği ilk seçim İBB başkanlığıydı. Önceki görevlerinin hepsine atamayla geldi. (AK Parti dönemindeki atamalardaki liyakat sorununu da varın siz düşünün.)
Seçilmiş İBB başkanına “sen o bakanlıkların kapısından geçemezsin. Sende öyle bir liyakat yok ki. Seni oraya alsalar bakanlığın kantinine köfteci alırlar” dedi. Bakanken her açılış cümlesi “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” diye başlayan talimat eri.
Kibre bir bakar mısınız?
6 Şubat, 2023’te Kahramanmaraş merkezli 11 ili kapsayan büyük bir deprem yaşadık. Ortalık yerle yeksan oldu. Binlerce yaralımız ve ölümüz vardı.
Kamu kurumları sahaya ulaşmakta geç kaldı.
Belediyeler, sivil toplumları ve sade vatandaşlar yardıma koştu.
Bir teşekkür edilir değil mi?
Yok etmediler.
Eski bir AK Parti milletvekili bölgeye yardıma giden İBB başkanına “İngiliz uşağı burada ne işin var, defol git” dedi. Diyebildi gerçekten.
Ne kadar ayıp değil mi?
Aynı anda bölgede İngilizler dahil çok sayıda yabancı kurtarma ekibi bulunuyordu.
En acı günümüzde hayırseverler bir sivil toplum örgütü olan Ahbap’a daha çok güvendiler.
Ama kibirliler devlet dururken Ahbap bu kadar parayı harcayamaz diye racon kesti. Her bir şeyi bilirler ya.
Daha da ileri gidildi.
Bir atanmış deprem bölgesine yardıma giden seçilmiş belediye başkanlarına “siz kimsiniz, devletin yapamadığını siz mi yapacaksınız?” bile dedi.
Değerli devlet büyükleri boş yere kibirli biçimde kendinizi övmeyin.
Siz iyi bir şey yaparsanız vatandaş takdir eder zaten.
Ama yap(a)mazsanız da son yerel seçimlerde olduğu gibi gereğini yapar.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
MARİFET İLTİFATA TABİDİR
İster seçilmiş olsun ister atanmış medeni bir ülkede kamu görevlisinin temel görevi vatandaşa hizmet etmektir. Çünkü kendilerine kamu kaynaklarını kullanma yetkisi bu nedenle veriliyor.
Oysa, son yıllarda Türkiye’de yaşanan bunun tam tersi. Sanki bu görevliler işlerini yapmıyorlar da vatandaşa kıyak geçiyorlar.
Üstüne bir de vatandaşların arasında ayrımcılık yapıyorlar.
Peki vatandaş aldığı hizmetten memnun mu?
Bu konuda başvuracağımız önemli bir kaynağımız var.
Üyesi olduğumuz İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) bu konuda bir araştırma yapıyor.
Araştırmanın adı “Kamu hizmetlerine duyulan güven ve memnuniyet.”
Sağlık, eğitim ve yargı gibi kamu hizmetleri vatandaşın refahını doğrudan etkilemektedir. Çünkü bu hizmetlerin sunumunda halk kamu kurumları ve genel idare ile doğrudan iletişime geçmektedir.
Yani vatandaşın aldığı hizmetin kalitesini ölçmek için senin böbürlenme ihtiyacı yok nur yüzlüm.
Onlar reklama değil performansa not veriyorlar.
Memnuniyet kamu hizmetlerinin erişim, ödenebilirlik, nezaket ve zamanlama gibi değişik özelliklerini yansıtmakla beraber; uluslararası karşılaştırma açısından da önemli bir performans göstergesidir.
Kamu hizmetlerinden memnuniyet kamu kurumlarına ve hükümete olan güveni de etkilemektedir.
Şekil 1’de kamu hizmetlerinden memnuniyet konusunda OECD ülkelerinin ve Türkiye’nin notunu gösteriyorum.
Türk halkı sağlık, eğitim ve yargı hizmetlerinde, OECD ülkelerinden daha memnuniyetsiz durumdadır. Ve dolayısıyla kamu kurumlarına daha az güvenmektedir.
Memnuniyet notu olayın sadece bir yönünü gösteriyor.
Türkiye’nin 39 OECD ülkesi arasındaki sıralamasına bakıldığında tablonun vahameti daha da net görülüyor.
Kamu hizmetlerine memnuniyet/güven konusunda Türkiye 39 OECD ülkesi içerisinde sağlıkta 31’inci, yargıda 35’inci ve eğitimde ise 39’uncu, yani sonuncu sıradadır.
Kamu hizmetlerinde başarıyı hastane binası, okul sayısı ve adalet sarayı inşasıyla ölçen betonkolikler orada mısınız?
Memnun musunuz?
Değerli okur bırakalım bunları ve biz işimizi yapmaya devam edelim.
Peki vatandaş kamu hizmetlerini vatandaşa beğendirmek için ne yapılabilir?
Devam edelim.
BAŞARI PAYLAŞTIKÇA BÜYÜR
22 yıllık iktidar tecrübeleri gösterdi ki AK Parti kadroları gelir, unvan ve şöhret gibi başarı göstergelerini paylaşmayı sevmiyorlar.
“Rabbena hep bana” durumu yani.
Ancak kibirleri o kadar yüksek ki bırakın başarıyı; kendilerinden olmamakla beraber bir projenin başarısına katkı sağlayabilecekleri de oyuna almak istemiyorlar.
Sene 2008. AK Parti iktidarının kalfalık dönemi başlamış.
Bu konuları konuştuğum bir AK Partili devlet büyüğü oturduğu koltukta arkasına yaslandı ve kostaklanarak şöyle dedi:
“Uğur’cuğum sonradan bir kulübe üye alınmıyor.”
Hazret Türkiye Cumhuriyeti Devletini te o zaman kendilerinin kulübü olarak gördüklerini söylüyordu.
Devletin görevlerini ve unvanlarını da kulüp üyeliği gibi dağıtmaya başlamışlardı.
Bizim gibileri de kulüp üyeliğine layık görmüyorlardı.
AK Partili yetkililerin övüne övüne bitiremedikleri alanlardan birisi de altyapı yatırımlarıdır.
Ama bu yatırımları da betonla ölçüyorlar.
Hizmetin önceliği ve kalitesi çokta umurlarında değil.
Oysa bu konuda da kibirden vazgeçip biraz vatandaşı dinleseler hizmet kalitesi artacak.
Ama kimin umurunda.
Nereden mi biliyorum?
Üyesi olduğumuz OECD’nin bu konuda da bir çalışması bulunmaktadır.
“Altyapı karar alma sürecine paydaş katılımı.”
Vatandaşların ve paydaşların katılımı altyapı projelerinin tasarımını ve kamu tarafından kabulünü iyileştirmektedir.
Çoklu krizlerin yaşandığı bir dönemde; altyapı karar verme sürecinde vatandaşların ve paydaşların katkıları ülkelerin iklim değişikliği, azınlıkların katılımının teşviki, cinsiyet eşitliği ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi uzun dönemli zorlukların üstesinden gelmelerine de yardımcı olacaktır.
OECD verilerinden hareketle Türkiye’nin bu konudaki notunun da can sıkıcı olduğunu söylemek mümkündür.
Altyapı karar sürecine katılım konusunda Türkiye OECD ortalamasının altında kalarak, 31 OECD ülkesi içerisinde 26’ncı sırayı almıştır.
Bu endeks paydaş katılım rehberi, paydaş katılım uygulaması ve paydaş denetimi gibi üç bileşenden oluşmaktadır.
Türkiye’nin notu üç alanda da son derece düşüktür.
Hadi altyapı projelerinin karar alma sürecinde kimseye danışmıyorlar.
Kendileri bilimsel bir çalışma yapıyorlar mı?
Ne gezer.
Kibirliler yukarıdan talimat gelince süt dökmüş kediye dönerler.
Hatırlar mısınız dönemin kibirli bir askeri dönemin başbakanıyla ilgili ne demişti: “Tak emrediyor şak yapıyoruz.”
Modern deyimiyle, bizim kibirliler de “ihtiyaçtan projeye değil, talimatla belirlenen projeden ihtiyaca gidiyorlar.”
Yani gerçekleştirdikleri projelerin ne ihtiyaç analizi, ne yapılabilirlik etüdü ne de talep projeksiyonu bulunmaktadır.
Ama kibirlerinden de bir türlü vazgeçmiyorlar.
Değerli okur ben yoruldum.
Son sözümüzü de izninizle üstat Cemil Meriç söylesin: “Kibirden vazgeçersek sevimli oluruz.”
İyi pazarlar.