Kalite ve hesap verebilir eğitim
Cumartesi günü yazdığım yazıya beklediğim gibi çok fazla olumsuz tepki aldım. Yazımın konusu, Türkiye’de üniversite giriş sisteminin sadece akademik başarıya ve sınava bağımlı olması ve bunun yarattığı öğrenci seçimindeki olumsuzluklardı. Yazımın sonunda “Neden üniversiteler kendi öğrencisini seçemesin ki” demiş ve eklemiştim: “Şimdi bana itiraz edeceksiniz torpil olmaz mı diye.
Bende diyorum ki, her yıl binlerce dâhiyi, binlerce yaratıcı, üretken genci kaybedeceğimize bu sisteme dur diyelim”.
Beklediğim gibi birileri yine test çözmenin faydalı olduğunu ve boşluk doldurarak dünyanın en üretken nesli olabileceğini düşünüyor, bunu gördüm. Önlerinde ABD, Kanada gibi dünyanın en iyi ve en üretken üniversiteleri dururken bazı aklı evveller halen bizim sistemi savunuyor. Üstüne üstlük dünyanın en iyi ilk 100 üniversitesinin 84 tanesi kendi öğrencisini seçip milyarlarca dolar ekonomi üretirken biz merkezi sınavla “memur” yetiştirmeye devam edelim diyor birileri. Bunu birileri kendilerine reva görebilir ama ben bu gençliğin daha iyisini hak ettiğini düşünüyorum. Bu yüzden size bir daha ekonomi-eğitim ilişkisini yazmam gerektiğini düşündüm, belki birileri bu sefer anlar.
***
Eğitimle ekonominin, eğitimle kalkınmanın, eğitimle gelişmişliğin, eğitimle demokratikleşmenin ilişkisini sürekli buradan anlatmaya çalışıyorum. Ülke kalkınmışlığı ve refahı için üretim, üretim için yeni ekonomi şart. Bu ekonomi, bilgi ve teknoloji temelli ise bunun için de eğitim şart. Peki ama bu eğitim nasıl bir eğitim? Dünya Bankası raporuna göre, başarılı, yani iktisadi büyüme sağlayacak bir eğitim reformunun üç ayağı var: Birinci ayak, fiziki eğitim yatırımlarından oluşuyor. Okul yapmak, sınıflara sıra koymak, çocuklara tablet dağıtmak falan hep bu birinci ayakta oluyor. Ne var ki, bunları yapmak tek başına yeterli değil. Bu alanda ne yaparsanız yapın üretken ve yaratıcı insanı yetiştiremezsiniz.
İkinci ayakta, eğitim sistemindeki tüm aktörlerin kaliteye odaklanmasının teşvik edilmesi gerekiyor. Ayrıca kalite için ezbere değil yaratıcılığa odaklanılması şart. Yani soru soran, sorgulayan gençler yetiştirmek yerine otoriteye itaat eden gençler yetiştirmek iktisadi büyümeye katkı yapmıyor. Öğretmenlerin ve yöneticilerin kaliteye odaklanabilmesi için öğrencilerin ve velilerin de kaliteli eğitim istemesi gerekiyor. Bunun için kaliteli eğitim almanın getirisinin yüksek olması lazım. Her şeye rağmen bir şekilde eğitim kalitesini artırsanız bile eğitimli nüfusu istihdam edecek yenilikçi, Ar-Ge odaklı yerli veya yabancı firmalar ülkenizde yatırım yapmıyorsa eğitime yaptığınız yatırım da büyümeye fazla katkı yapmıyor. Özetle, eğitim reformlarının iktisadi büyümeye dönüşmesi için yaratıcı bir eğitim sistemi ve yaratıcı yatırımları teşvik eden bir iktisadi ve sosyal ortam gerekiyor. Böyle bir ortamın oluşması için ise ülkelerin eğitim sistemlerinin daha bağımsız, daha demokratik ve daha özgürlükçü olmasına ihtiyaç var.
***
Bu da bizi eğitim reformunun üçüncü ayağına getiriyor. Nedir bu üçüncü ayak? Kamuya hesap verebilirlik! Bu ayak, eğitim politikalarını yönetenlerin, öğrencilerin, velilerin ve uzmanların görüşlerini dikkate almasını ve başarısız politikalar için hesap vermesini gerektiriyor. Eğitimi yöneten bürokratın, okul müdürünün hatta öğretmenin hesap verebilir olması için dolayısıyla da eğitim reformunun üçüncü ayağının yere sağlam basabilmesi için en başta sistemin vatandaşı dinlemeye ve hesap vermeye niyetli olması gerekiyor. Türkiye’de bu konuda sıkıntılar olduğunu görmek zor değil. Örneğin, somut olarak her yıl kamu bütçesinden okullara ayrılan paranın sonucu olarak çocuklarımızın kaliteli eğitimden geçmediği ortada iken bunun hesabını soran yok. Özetle, Türkiye’de başarılı bir eğitim reformu için gerekli olan üç ayaktan ikisi yere sağlam basmıyor. Eğitimde gelişme dediğiniz şey sınavları değiştirmekle, öğretmen atamakla, okul yapmakla olmuyor. Eğitimde gelişme için iki kavrama odaklanmamız şart; bunlar, “kalite ve hesap verebilirliktir”. İşte ben ülkenin tek kaynağı gençler olduğu için onların kaliteli eğitim almasını istiyorum ama siz “boş ver bunları ‘memur’ olsunlar yeter” diyorsanız yapacak bir şey yok.















İnşallah eğitim politakalarını belirleyenler de sizinle aynı kafada değildir. Yoksa ne yükseköğreTimde ye de yükseköğreNimde kalite kalmaz.
Yanıtla (0) (0)Bu ''her üniversite öğrencisini kendisi seçsin'' fikri şaka mı ? Siz hangi ülkede doğup büyüdünüz ? Türkiye'de mi ? Yoksa sonradan mı yerleştiniz Türkiye'ye ? Bu savunduğunuz sistem gelirse üniversiteye öğrenci seçiminde, torpil ve rüşvet tavan yapar Allah muhafaza ! Aman gözünüzü seveyim bu konuda çok yazıp da siyasetçilerin ve bürokratların kafasını da karıştırmayın. Lütfen !
Yanıtla (0) (0)Sizin dediğiniz sistem gelirse ve öğrencileri her üniversite kendisi seçmeye başlarsaTürkiye'deki üniversitelerin diplomaları birkaç sene içinde kese kağıdına döner. Çünkü hakkaniyet diye birşey kalmaz. Böyle ''Amerikadaki sistem iyi onu burayada uygulayalımla'' olmaz bu işler. Bilgisayar oyunu mu öyle copy/paste yapacaksınız ? Türkiye'nin sosyolojik ve kültürel yapısına uygun bir reforma eyvallah. Ama şu anda merkezi sınavlardan ve yerleştirmeden vazgeçemeyiz.
Yanıtla (0) (0)Üniversiteye geçişte merkezi seçme ve yerleştirme sistemini kaldıran kişi Türk yükseköğrenimine ve hatta tüm öğrenim sistemine en büyük kötülüğü yapmış olur. Ahbap-çavuş ilişkileriyle ve hatta belki rüşvetle öğrenci seçimine evrilir o dediğiniz sistem. Bu hataya umarım düşülmez.
Yanıtla (0) (0)Eğer üniversiteler öğrencilerini kendileri seçmeye başlarsa iktidardaki partiye üye olan üst düzey kişilerin çocukları Boğaziçi, Odtü, İTÜ'ye girer. Zenginler de zaten çocuklarını yurtdışına gönderiyor. Apolitik ve gariban vatandaşların çocukkarı da taşradaki üniversiteler yerleşirler. Tabi orada da rüşvet devreye girmesse. Şu dediğiniz şey akılla bağdaşıyor mu ?!
Yanıtla (0) (0)Bizim ülkemizde her şey politiktir ve herkes birbirini fişler maalesef. Dolayısıyla her üniversite öğrencisini kendisi seçerse ideolojik etkenler çok fena etkili olur üniversiteye kabullerde. Öte taraftan adam kayırma ve rüşvet de alır başını gider. KISACA, Üniversiteye girişte merkezi yerleştirme kalkarsa eğer, hakkaniyet ve liyakat biter. Ayrıca, hem öğrencilerin özgün şeyler ortaya koymasını bekliyorsunuz, istiyorsunuz hem de kendiniz başka bir yükseköğrenime geçiş sisteminizi olduğu gibi kopyalamaya kalkıyorsunuz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu Allah aşkına. Öyle ''Falanca ülkedeki üniversiteler çok iyi, hadi oradaki sistemi getirelim bizimkiler de iyi olur hemen'' gibi bir mantık kabul edilemez. Her ülkenin kendi şartları vardır. Eğer ülkenize ve toplumunuza uygun bir sistemi ''üretmek'' yerine başka yerlerden ''kopya'' çekerseniz başarısız olursunuz. Umarım yükseköğretime geçişi planlayan siyasiler ve bürokratlar da sizinle hemfikir DEĞİLLERDİR. Yoksa gençliğimize o zaman yazık olur işte.
Yanıtla (0) (0)Sizin dediğiniz öğrenci seçme sistemi; ideal hukukun olduğu, insanların hak yemekten korktuğu, hak-hukuk ihlal edenlere en ağır cezaların verildiği ülkelerde uygulanabilir ancak. Yoksa bizim gibi ülkeler için (ilkokul diplomasına sahip ama okur-yazarlığı bile olmayan insanların milletvekili olabildiği ülkeler mesela) en ideal öğrenci seçme metodu merkezi sınavlardır. Merkezi sınavlar kaldırılırsa gizli emelleri olan illegal yapılanmalara da gün doğar. İstedikleri üniversitelerde öğrencisinden, öğretmenine yapılanıp at koştururlar istedikleri gibi. Bunu görmek bu kadar zor mu ?! Siz bir vakıf üniversitesinin danışmanı olarak elbette öğrencilerinizi kendi seçmek istersiniz. Ama bu sistem devlet üniversitelerine gelirse o gün üniversiteye geçişte adaletin bittiği gün olur.
Yanıtla (0) (0)Görüşlerinize katılıyorum,her öğrencinin farklı yetenekleri vardır.Bu yeteneklerin test çözme mantığı ile ortaya çıkarılamayacağını hala anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar çünkü yıllarca test mantığı ile yetişmiş bu nesil başka sisteme entegre olmakta zorlanıyor.Gelişmiş ülkeler 4.sanayi devrimine geçerken bizim bu eğitim sistemini değiştirmemiz gerekir.Üreten bir ülke haline gelmek istiyorsak bunu yapmalıyız.
Yanıtla (0) (0)Merkezi sınavlarda bile hak gasbı yapan ve kabul eden zihniyet sizin dediğiniz ortama gelmesi için 40 tekne "ekmek" yemesi gerek. Liselerde "takdir" alan talebeler üniversite sınavında 5 matematik sorusu çözemiyorsa neyi kimin takdirine bırakacaksın.
Yanıtla (0) (0)Bizi de el alemin çocuğunun dini/dinsizliği ilgilendirmiyor. Ailesinin bileceği iş, bizi ilgilendirmez. Biz meraklı ve becerikli nesil istiyoruz.
Yanıtla (0) (0)Dindar nesil istiyoruz
Yanıtla (0) (0)Üçüncü ayağın başarılı olması için okullar ilçe belediyelerine bağlanmalı. Velinin belediyeden hesap sorması MEBden hesap sormasından çok daha kolay ve etkili. İlçe BBları da birbirleri ile eğitim konusunda rekabete gireceklerdir çünkü eğitimin kalitesi ilçenin (emlakın) değerini doğrudan etkiler. Bu rekabet kaliteyi de yukarı çeker
Yanıtla (0) (0)