Zaman, Mekân ve Bayram
Son 30 yıl içinde ülkemizin sosyal-siyasal-ekonomik altyapısı, çalışma koşulları ve yaşam alanları o denli hızlı değişikliğe uğradı ki kaçınılmaz olarak bundan gelenek ve göreneklerimizde etkilendi, değişti ve dönüştü. Sanal dünya ve sosyal medyanın da etkisi ile insani ilişkilerimiz de sanallaşma eğilimi içinde. Bayram günlerini yaşadığımız bu günlerde bu değişim ve dönüşümü açıkça gözlemleyebiliyoruz.
Birbirimizi ziyareti geçtim, telefon edip hal hatır dahi sormayacağımız insanlara dahi, sırf rehberimizde olduğu için sosyal medya ve iletişim araçları ile toplu mesajlar atarak önemli günlerin yükünden kurtuluyoruz.
Eskiden de dilimize pelesenk olan “Nerede o eski bayramlar?” nisyanı çok daha güçlü bir şekilde hayatımızda ama bundan kurtulmak için işe kendimizden başlamamız gerektiğini unutuyoruz.
***
Modernizm, her şeyi dönüştürürken farkında olmadan insanın insanla, doğayla ve tanrı ile ilişkisini de dönüştürdü ve dönüştürmeye devam ediyor. Ve bizler de bu büyük dönüşüme daha insani cevaplar vermek yerine bize sunulanı kabul ediyoruz.
Bayram günleri çoğumuz için artık başka bir anlam taşıyor. Dün, bayram demek ana baba ve çocukların, belki kırk yıldır birbirini görmeyen eş, dost, akrabanın birbirini görmek için vesile kıldıkları, küskünlük ve dargınlıkların sonlandırılması için fırsat kabul etikleri günler iken şimdilerde tatile çıkma ve birbirlerinden uzaklaşma aracı durumunda.
Burada insanları suçlamak belki de en kolay yol.
***
Maalesef bugün, insanlarımızın dinlenecek, kafa dinleyecek, iş stresini atabilecekleri çok fazla zaman ve ortamları yok.
Aile, eş ve dost ilişkilerimiz de değişti. Bir zamanlar açık kapılı, sofrasına misafir gelir diye bir tabak fazla konan evlerde yaşarken şimdi kapalı kapılar ardında yaşıyor, farklı mekânlarda buluşuyoruz. Asansörde dahi selamlaşmadığımız yabancı (?) insanlarla komşuyuz ve birbirimizi tanıma ihtiyacı dahi hissetmiyoruz. İş hayatı ve çalışma koşullarının zorlaması ile insanlarımızın birbirlerini ziyareti dahi en az seviyeye inmiş durumda. Eskiden çat kapı, istediğimiz saatte acaba kötü karşılanır mıyız, sıkıntı verir miyiz diye endişe dahi duymadan eş, dost, arkadaşları ziyaret edip, kabul edebilirken bugün kendi kardeşimizi, ana baba evimizi dahi ziyaret ederken haber verme ihtiyacı duyuyoruz.
Peki, suç kim de?
Hani bugünlerde her şeyi üst akıl ile açıklama çabamız var ya! Belki tüm bunlarda da bir üst aklın rolü var.
***
Zaman ve mekân değişirken bizlerin de bu değişen zaman ve mekâna uygun cevapları üretebilmemiz gerekiyordu. Ancak, ekmek ve maişet kavgasına öyle daldık ki tüm bunları hep es geçtik. Bizi biz yapan değerleri yeni mekânlarımıza taşıyamadık. Zenginliğin sadece maddi boyutları ile ilgilendik, ahlaki zenginliğin önemini unuttuk.
Dün zengini ile fakiri ile ortak mekânları paylaşırken bugün farklı mekânların insanları haline geldik. Birbirimizden uzaklaştıkça insani vasıflarımız da hassasiyetlerimiz de değişti. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen inancın çocukları olarak birbirimizi görmez ve dokunmaz olduk. Gördüğümüzde ise rahatsızlığımız gizleme ihtiyacı bile hissetmiyoruz artık.
Kimseyi de suçlamaya hakkımız yok çünkü fırsatını bulduğumuzda biz de o mahallelere taşınacağız.
Kim bilir belki de bundan böyle ülkemizi yönetenlerin de, bu topraklara karşı kendini sorumlu hissedenlerin de en önemli mücadelesi bu konular olmalı.
İçe dönük, sadece kendini düşünen, empatiden yoksun, sosyal ilişkilerden kopuk, makam ve mevkie önem veren bir neslin üretimine bu bayramdan başlayarak son verebilecek adımları düşünmek ve birilerinden izin beklemeden kendi hayatımızdan başlayarak bu mücadeleye katılmamız gerekiyor.
Cümlemizin bayramı mübarek ola…