Yaşasın halk
Dün gece, demokratikleşme tarihimizin başından beri demokratik hak ve özgürlükleri sürekli olarak -kendisini bu ülkenin ve devletin sahibi sanan vesayetçi ve statükocu güçlerce- törpülenen halkın tarihe altın harflerle geçecek bir demokrasi destanına şahitlik etti.
Dünden bugüne defalarca düdük çalarak “demokrasi oyununa” ara vermeyi ve halkı yeniden hizaya sokmayı alışkanlık haline getiren bir zihniyetin artıkları ilk kez halkın tokadıyla ve şapkasını alıp gitmeyenlerle karşılaştı.
En sıradanından ve sorumluluk sahibi görevlilerine kadar insanımızın darbecilere karşı canları pahasına ortaya koydukları mücadele bugünden yarına ülkemizin daha aydınlık günlere çıkacağı konusunda hepimize büyük bir umut verdi ve demokrasimiz konusunda duyduğumuz kaygılarımızın en azından bugün için geçmesini sağladı.
Ve uzun zamandır kafalarımızı kurcalayan ‘Türkiye eski Türkiye’ye geri dönebilir mi?’ sorusuna kanlı da olsa güçlü bir “Hayır” cevabı aldık.
Halkın ve basının ezici çoğunluğu bu kirli oyuna dur dedi. Darbenin sıcaklığı ve boyutu daha ortaya çıkmadan ikircikli bir iki söze rağmen basının neredeyse tamamının darbeye hayır demesi ve bu yönde yayın yapması Türkiye’nin sağı ve solu ile ne denli değiştiğini hepimize gösterdi.
Ancak her şeye rağmen tehlikenin tamamen geçmediğini de bilmemiz gerekiyor.
Darbe girişiminin başarıya ulaşamayacağı anlaşıldığı andan itibaren darbecilerin içinden bazılarının ortaya koydukları manzara bize nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu ve panik halinde halka hedef göstermeden saldıranların gücü ele geçirdiklerinde neler yapabileceklerini bir kez daha en acı şekilde hatırlattı.
12 Eylül’ün işkencehanelerinden nasıl PKK çıkmışsa Allah korusun bu darbecilerin işkencehanelerinden de o çok korktuklarını iddia ettikleri İşidci vb. yapıların ortaya çıkması kaçınılmaz bir gelecek olurdu. Ve Türkiye’nin yeni bir Suriye olma yolunda koşar adım gitmesi içten bile olmazdı.
H H H
Bugün soğukkanlı olma, aşırılıklardan uzak durma ve uyanık olma günüdür. Mesele iktidar meselesi değil Türkiye’nin bekasıdır. İç siyaset kavgalarımızı bu darbeci güruhun tüm imkânları ellerinden alınana kadar ertelememiz gerekiyor. Bugün ikircikli sözlerin ne yeri ne de zamanı bugün demokrasiye sahip çıkma günüdür. Korkuyla sabah olmaz.
Bu tehlike atlatıldığı gün geriye dönüp nerede yanlış yaptık sorusunu hep birlikte yükse sesle düşünmemiz ve çözüm için emek harcamamız gerekiyor.
Gelelim Batıya ve ABD’ye; yazık ki ilk açıklamaları itibariyle ABD ve Batı’nın Doğu’ya ve İslam dünyasına bakışının ne denli ikiyüzlü ve haince olduğunu bir kere daha gördük. Darbeye açıkça karşı çıkmak yerine yine yuvarlak laflarla ne kazanabilirize odaklandılar.
Batı artık fark etmelidir ki, kendi içinde yaşadığı huzuru devam ettirebilmenin yolunu Doğunun huzursuzluğunda aradığı sürece huzursuzluk kendi kapısına da dayanacaktır.
Darbeci zihniyeti, daha doğrusu darbenin kötülüğünü Tayyip Erdoğan’ın gitmesi ile tolere edebilecek kadar zavallılaşan bazı çevreler Cumhurbaşkanının halkı sokaklara ve direnişe davetini ‘halkın canını tehlikeye atacak bir hareket’ diyerek yerme gafletine düşerek aslında nerede durduklarını bir kere daha gösterdiler.
Bu zihniyetin bir ürünü olarak, TBMM’ye ve halka uçaklardan ve helikopterlerden ateş açılırken, yaşananlar karşısında basireti bağlanmış bir şekilde yaşananlara “tiyatro oyunu” diyebilecek kadar alçalabilenlere ve darbenin başarısızlığına üzülenlere bazı şeyleri hatırlatmak gerekiyor. Eğer dün gece Erdoğan ve siyasiler şapkasını alıp gitseydi ya da halk sokaklara inmek yerine evlerine çekilip bekleseydi bugün ve yarın yaşanacaklar 12 Eylül’de gördüğümüz manzaralarla aynı olacaktı. Ve şaşkınlıkla kenarda bekleyen pek çok darbeci ruhluların da meydanları sardığını görecektik. Televizyon ve gazetelerin asker kontrolüne girdiği; tv’lerden Hasan Mutlucan parçalarının okunduğu, sistematik tutuklanmaların başladığı bir güne uyanacaktık.
Şehitlerimize Allahtan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum; inşallah bu halk akan bu kanın bedelini daha demokratik ve özgür bir Türkiye kurarak ödeyecektir.