Söylenmiyen
F. R. Atay’ın “Çankaya”sındaki bölümlerden birisinin başlığı “Söylenmiyen”dir.
Ülkemizde herkes büyük işler peşinde koştuğu için nedense küçük işlerle iştigal etmeyi sevmeyiz. Büyük insanlık ideali peşinde koşarken, yapılması gereken basit şeyleri yapmayı hep unuturuz.
Büyük Türkiye hayali kurarken de durumumuz çok farklı değil.
Saddam Irak’ı, Ortadoğu’nun en büyük hava gücüne sahipti. Peki, ne oldu? Birini bile uçuramadı! Çünkü yedek parçası yoktu ve temin edemiyordu. Düşünsenize, milyon dolarlar verdiğiniz uçaklar birkaç vida, somun ya da basit bir pompa yüzünden uçamıyor.
Yaşı kırkın üstünde olanların bildiği hikâyedir; “Efendim, Türkiye’nin altı petrol dolu ama yabancılar çıkarmamıza izin vermiyor. Petrol buldukları kuyuları da ‘petrol yok’ diyerek beton döküp kapatıyorlar.”
Hikâyenin birçok tarafı doğru ancak kurgu yanlış.
Türkiye’de petrol var ama bunun çıkarılmama nedeni çoğu kez farklı. Bulup da ‘bulmadık’ diyen yok. Petrol ya çok derinde ve yüksek maliyetli ya rezervi çıkarılmaya değmeyecek kadar az ve kalitesiz ya da rezerv büyük ama çıkaracak teknoloji henüz gelişmemiş.
***
Bir de aculluğumuz var.
Soma’daki maden faciasından sonra apar topar maden yasasını çıkarttık ama madenlerimizin o yasal çerçeve içinde çalışıp çalıştırılamayacağına bakmak aklımıza gelmedi. Ne oldu? Madenler birer birer kapanırken, maden işçileri ekmek kapılarının kapatılmaması için eylem yapmaya başladı.
Taş atan çocuklar yasasını hatırlayın; yasadan Ogün Samast da yararlanınca nasılda şok olmuştuk “ama nasıl olurdu?” Kaş yapalım derken göz çıkartıldı…
Bir de asgari ücret meselesi… Muhalefetin gazı ile Ak Parti de bu popülizme yenildi. Sonrası mı? Askeri ücret artarken olması gereken olmadı ve milyonlarca çalışanın maaşı yerinde saydı; pek çok firma işçi çıkarttı. Farkında olmadan büyük sermayenin oyununa gelindi, orta ve küçük işletmelere büyük bir darbe vuruldu. Koç’un çıkışını hatırlayın… Koç şirketler grubunda asgari ücretli kaç çalışan var acaba? Emin olun üçü beşi geçmez, ya orta ve küçük ölçekli işletmelerde?
Taşeron işçi işi de öyle, piyasanın nasıl işlediğini ve emeğin nasıl etkili pazarlanacağını bilmeyenler yüzünden taşeronluk sistemi tukaka ediliyor. Hâlbuki sorun taşeronlukta değil, taşeronluk sistemi ve çalışanların sosyal hakları ile ilgili yapılması gereken yasal düzenlemelerin doğru düzgün yapılmamasında.
***
Basit bir konut inşaatı için bile onlarca farklı kalemde iş varken, bunları hızlı ve etkili bir şekilde yapabilmek için taşeronlara ihtiyaç var çünkü taşeron şirketler belli alanlarda uzman ekiplere sahip ve işlerini de çok iyi yapıyorlar.
Neyse, yapılması gereken çok ama çok önemli işlerimiz var… önce onlar yapılmalı!
Çankaya ile bitirelim; “Vilâyet merkezlerinden birinde bir iki gün kalacaktık. Atatürk ve arkadaşlarını ağırlamak için idarî ve askerî makamlar ve ileri gelenler seferber olmuşlardı. Belediye binasında bir akşam ziyafeti, ondan sonra da orduevinde bir balo hazırlanmıştı. Belediye binasında kalabalığın büyük kısmı fraklı idi. Sofrada hiçbir eksik yoktu. Bir aralık ellerimi yıkamak için dışarı çıktım. Sıkılarak:
- Binada yıkanma yeri yoktur, dediler.
- Ya ne yapabilirim? diye sordum.
Bahçenin yolunu gösterdiler. Bahçe de seyirci halk ile doluydu. Daha da tuhafı bina Cumhuriyet devrinde yapılmıştı. Dış ve iç şatafatı yerinde idi.
- Ya Atatürk’ün bir ihtiyacı olursa? diye sordum.
- Onun için yer hazırladık efendim, dediler. Ve bana bir paravan arkasında bir iskemle ile üstüne konmuş bir leğen gösterdiler.
- Ne yapayım, orduevine gideceğiz, gelirim, dedim.
Bir öğretmen geldi:
- Maatteessüf orada da yoktur, dedi.
Ama fraklar, son moda esvaplar, parlak pabuçlar, hepsi hepsi yerinde idi.”