‘Payitaht’ ‘Muhteşem Yüzyıl’a karşı
Dizi sektörümüz dünyada oldukça iyi bir yere sahip. Çekim kalitesi ve her biri bir sinema filmi uzunluğundaki bölümleri ile pek çok ülkede büyük rağbet görüyor.
Ancak bu başarının sinema sektörümüzle birlikte çok önemli bir eksiği var: Yapımlarımızın büyük bir kısmı ülke gerçeklerinden kopuk. Sektörün bu tercihinin sebeplerini hepimiz az çok biliyoruz ama yine de bu açmazdan kurtulmak gerekiyor.
***
Sinema-dizi sektörü sosyal bilinç ve farkındalılığın inşa edilmesi, kültürel bir takım değerlerin aktarılması, demokratik değerlerin yerleştirilebilmesi açısından çok önemli bir araç. Dünyadaki örneklere baktığımızda da pek çok klişenin hemen her senaryonun vazgeçilmez bir öğesi olarak tekrarlandığını görürüz. Hatta sinema-dizi sektörü pek çok reddedilen görüş ve yaşam tarzının da topluma kabullendirilmesinde bir araç olarak kullanılabiliyor.
Bizim yapımlarımızın ise geneli gerçek hayattan kopuk; olumlu klişeler ya yok denecek kadar az ya da işlevsel değil. Buna karşılık içi boş hamasi söylemlere ise fazlasıyla yer veriliyor. En basitinden hemen her gün bir kadınımız şiddete uğrarken dizilerimiz de bu konuda bir hassasiyet yok. Trafik magandaları da keza öyle. Dizilerimizin izlenirliği, dizideki şiddet arttıkça artıyor.
***
Amerikan yapımlarındaki meşhur polis repliğini hepimiz ezberlemiş durumdayız “Şu andan itibaren söyleyeceğiniz her söz mahkemede aleyhinizde delil olarak kullanılabilir.” Hemen her aktör -senaryo gereği değilse- araçlarına bindiklerinde emniyet kemeri takar, trafik ışıklarına uyar. Ve devletle ilişkilerde sık sık bizim için çok da anlamı olmayan bir cümle insanların ağzından dökülür “Ben bir vergi mükellefiyim.”
İyi vatandaşa ne kadar vurgu yapılırsa devletin-sistemin ve de insanların ikiyüzlülükleri de bir o kadar acımasızca ortaya konur ve eleştirilir. Toplumu etkileyen hemen her olay anında kendisine ekranlarda yer bulur. Hatta yenilgilerin yarası bile filmlerle sarılır.
Biz de ise bu tür senaryolar ya yok denecek kadar az ya da olanlarda daha çok “Ertürk Yöndem” kıvamında propaganda kokuyor!
Örneğin yakın geçmişte Suriye’de yapılan “Afrin, Fırat Kalkanı” vb. operasyonları Amerikalılar yapsaydı bu operasyonlar çoktan beyazperdede kendisine yer bulmuştu. Hem eleştiren hem de destekleyen senaryolarla.
Batı kendi yaşanmışlıkları ile ilgili dizi, belgesel ve filmlerde içerik, sunum ve tarz bakımından birbirine taban tabana zıt teorileri büyük bir rahatlıkla işleyebilirken biz henüz bu olgunluğa erişmiş değiliz. Dönemin egemen havası ne ise senaryolarımız da kolay kolay bu havanın dışına çıkamıyor.
***
Yorgun Savaşçı gibi filmlerin başına gelenler unutulmuş değil. Bu açıdan Uzak Doğu sineması bile bizden çok ama çok ileride.
Örneğin Güney Kore yapımı, Kore iç savaşını konu edinen “Ön Cephe” filmi benzeri bir senaryonun yakın bir gelecekte Türkiye’de çekilme olasılığı neredeyse yok.
Nitekim bugüne kadar 12 Eylül dönemini, Maraş, Çorum vb. katliamları; Madımak ve Başbağlar katliamlarını farklı pencerelerden ele alan film ya da dizilerin hemen hiç yapılamamış olması büyük bir ayıptır.
Dünya en ufak olaylar hakkında bile çok sayıda eser ortaya koyarken biz ise unutmayı ve hatırlamamayı seçiyoruz. Uzak geçmiş ise daha da kötü, ifrat ile tefrit arasında geziyor. Hep bir bekçilik ruh hali içindeyiz. Bir kısmımız geçmişi her şeyiyle kötülerken bir kısmımız her şeyiyle yüceltiyoruz.
Dizileri bile safları sıklaştırmak için kullanıyoruz. ‘Muhteşem Yüzyıl’ mı döver ‘Payitaht’ mı döver noktasındayız.
Ancak asıl sorun bu dizilerdeki anlatımın bilinçlere sorgusuz sualsiz yerleştirilme çabasıdır. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi nasıl tarihin bizatihi kendisi değilse “Payitaht” ya da “Diriliş” de kendisi olamaz olsa olsa bir bakış açısını inşa denemesi olabilir.
Keşke bu ve benzeri konuları farklı bakış açıları ile ele alan birden çok zaman dizileri çekilebilseydi. Payitaht’taki Abdülhamit’i bir de Jön Türklerin gözü ile anlatan ya da -ikisini de çok sevdiğimiz için söyleyeyim- Mehmet Akif Ersoy’un bakış açısından bir Abdülhamit filmi çekebilseydik.
Herhalde çok ilginç olurdu, değil mi?
Yine de enseyi karartmayalım, bu sayede insanımızın bir kısmı tarihini merak ederek öğrenme çabası içine giriyor. Bu da güzel bir şey!