Önemsiz konularda da milli mutabakat gerek!
Toplum olarak çoğu kez dünyayı kurtarmayı üstümüze vazife bildiğimiz için nedense basit işleri yapmaya gelince şaşırıyoruz.
Halbuki dünyaya ayar verebilmek için basit gibi gördüğümüz şeyleri de yapmak ve de sorunlarımızı da çözmemiz gerekli.
Korkmayın; insan hakları, demokrasi özgürlük vs. demeyeceğim. Daha basit mevzuları kastediyorum.
Örneğin ulaşım. 21. yy.’dayız ve biz hala dünyanın en pahalı taşıma sistemi olan karayolu taşımacılığını kullanıyoruz ve demiryolu taşımacılığında ise geriyiz. Demiryolu hatlarımızla yurdun dört bir yanını birbirine bağlayabilmiş olsaydık eminim küçüklü büyüklü tüm yatırımların İstanbul ve Marmara çevresine yığılmasını ve büyük göç hareketlerini engellemiş olabilirdik.
Osmanlı’dan miras 4136 km demiryolu hattı kalmış; Cumhuriyet ise bunu 2016 yılı itibariyle 12532 km’ye çıkarmış ve bunun 1213 km’si hızlı tren hattı.
Halbuki yüzölçümleri bizden daha küçük olan Almanya, Fransa, Avusturya gibi ülkelerin 30 bin km’den, İtalyan’ın 17 bin km’den, Japonya’nın ise 20 bin km’den fazla demiryolu hattı var. Gelişmiş tüm ülkelerde yük ve insan taşımacılığın asıl yükünü demiryolları çekiyor.
Bizde ise demiryolu taşımacılığı tek parti döneminden sonra milli bir mesele olamadı. Karayoluna verdiğimiz önemin onda birini bile demiryollarından esirgedik. Halbuki iktidarıyla, muhalefetiyle tüm siyasal partilerimizin temel mutabakat noktalarından birisi olması gereken bir konu.
Bugün tarladaki domates kuruşla satılırken pazarda nasıl olup da 5-6 TL’yi bulduğunu bu yüzden idrak edemiyoruz.
***
Domates demişken tarım, hayvancılık ve ormancılık gibi konularda da milli mutabakat gerekiyor. Tarımda çalışan nüfusumuz hala gelişmiş ülkeler ortalamasının çok çok üstünde ancak verimlilikte bir Portekiz, bir Hollanda etmiyoruz.
Avrupa’nın 150-200 yıl önce çözdüğü tarım toprakları ve ormanların korunması sorununu biz daha yeni yeni kavramış durumdayız. Ama hala tarım arazileri, ormanlık alanlarımız sanayi ve konut imarına açılmaya devam ediyor.
Bugün çeşitli sebeplerle binlerce hektar verimli tarım arazimiz atıl durumda. Kimi çok küçüldüğü, kimi ulaşım ağlarına uzak olduğu kimi de sahiplerinin isteksizliği yüzünden.
Bu atıl vaziyetteki topraklar yüzünden “kendi kendine yeten” ülke olma iddiasından “tahıl ve et ithal eden ülkeler” sınıfına girdik.
Ve dahası tüm dünyada gıda fiyatları düşerken bizde yükseliyor. Aynı kötü gidişat hayvancılık ve ormancılık için de geçerli.
Peki, bu konularda kısa vadede çözüm üretilebilir mi?
İnsanlarımızdan zorla köye döndüremeyeceğimize göre doğru ve anlamlı projeler geliştirilmeli. Ve işin özünde atıl arazi, mera ve ormanların verimli kullanımını sağlayacak yöntemlerin üretilmesi gerekiyor.
Çünkü küçük çiftçilik-hayvancılığın maliyeti çok yüksek. Halbuki aynı emek, araç ve maliyetle bir çiftçi çok daha büyük alanları daha karlı bir şekilde işletebilir.
Mülkiyet hakları ile ilgili bir takım sıkıntılar olsa da belki de devletin atıl durumdaki tarım arazilerinin üretime katılmasını sağlayacak bir düzenleme getirmesi gerekiyor. Atıl durumdaki araziler şartları önceden belirlenerek 5-10 yıllık sürelerle girişimcilere kiralanabilir. Ya üreteceksiniz ya da üretene toprağınızı üretim için kiralayacaksınız.
Haksızlıkları önleme adına bu atıl araziler öncelikle o bölgelerdeki çiftçilere verilebilir.
Yine hayvancılık için belli bölgeler belirlenip, Uruguay’da olduğu gibi bu mera ve yaylalar -güvenliği sağlanarak- üreticilerin hayvanlarının iklim koşullarının uygun olduğu dönemlerde serbest yayılıma ya da çobanlar vasıtası kullanıma açılabilir.
Kış geldiğinde de üreticiler hayvanlarını ister satar isterse kendi tesislerinde toplar. Böylece meraların ve yaylaların yağmalanmasının da önüne geçilebilir. Ormancılığa ise yer kalmadı…
Bu tür uygulamalarla hem tarım ve hayvancılıktaki gerileme önlenmiş olur hem de tarım ve hayvancılığa dayalı sanayinin büyümesi sağlanmış olur. Bu büyüme de doğal olarak beraberinde sürdürülebilir bir kalkınma hamlesini tetikleyecektir.
Millilik ve yerlilik tartışmalarının bolca yaparken biraz da bu ve benzeri önemsiz konulara da kafa yorulmalı. Çünkü bu ülkenin temeline koyacağımız her tuğla bizi büyütecektir.