Meşveret ve doğa
İlk medeniyetler suyun etrafında doğup, gelişti. Mısır, Sümer, Çin, Hint gibi büyük uygarlıklar nasıl suyun etrafında doğmuş ise Anadolu medeniyetleri olan Hitit, Urartu, Frig ve Lidya’sı da öyle doğdu. Bugün Anadolu o çağlardan kalma önemli eserlerle dolu.
Alacahöyük’te Anadolu’nun en eski barajı hala sapasağlam ayakta. Ne ilginç ki buradaki gölün bir baraj olduğu çok yakın bir zamanda keşfedildi. Bugün Doğu Anadolu’da Urartulardan kalma hala çalışan su kanalları mevcut.
Göçebelik bile suya bağlı. Su kaynaklarını bilmez, kontrol edemez ve ne zaman gidileceğini doğru hesaplayamazsanız hayatta kalamazsınız. Orta Asya bozkırlarının altı Bozkır İmparatorluklarından kalma su kanalları ile dolu. Keza Arap çöllerinde de su her zaman değerliydi.
Bugün Afrika’nın pek çok yerinde temiz su hala kolay ulaşılabilen bir nimet değil. Bizde sıradan bir iş gibi duran su kuyularının açılması Afrika’da dünyanın en önemli işi!..
Görünen o ki geçmişte tüm önemli medeniyetler suyun etrafında doğup, gelişip, serpilmiş. Yıkımlarında bile suyun etkisi var. Doğayla hem barışık olmak hem de egemen olmak şart. Bu dengeyi kuramadığınızda felaketlerle karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.
Tarih doğa ile olan dengesini koruyamadığı için terkedilmiş ve unutulmuş şehir, kasaba ve köylerle dolu.
***
Doğa cömert olduğu kadar acımasız da…
İnsanlık ne zaman kontrolün kendisinde olduğunu düşünse doğa bir şekilde asıl patronun kim olduğunu bizlere hatırlatıyor.
Bu nedenle doğayı ve suyu kontrol etmek oldukça meşakkatli ve bir o kadar da itina istiyor. Attığınız ya da atmadığınız her adım beraberinde tahmin edilemeyen birçok yeni maliyet ve sorun çıkarabiliyor. Anlık kazanımlarımız beklenmedik zararlara sebebiyet verebiliyor.
***
Günümüzün teknoloji devi Japonya için depremler adeta bir hobi ama onlar bile bir noktadan sonra aciz kalabiliyor. Çok şiddetli depremlere kafa tutan Japon dehası tsunami karşısında çaresiz.
Dünyanın şu an için çıldırmış süper gücü ABD bile her yıl yüzlerce insan hayatına ve milyarlarca dolarlık zarara sebebiyet veren kasırgalar ve yangın felaketleri ile mücadele etmekte zorlanıyor. Maddi zararı önleyemediği için de önceliği insan yaşamını korumaya veriyor.
***
Son günlerde ülke olarak hiç de alışık olmadığımız doğal afetlerle karşı karşıyayız. Su taşkınları ve seller hemen her yerde yaşanıyor.
Depremlere karşı kayıtsızlığımız bilinse de yaşadığımız afetlerin bir kısmının son yıllarda yapılan bazı yatırımların hesap edilmeyen sonuçları olduğu ise acı bir gerçek. Küresel ısınmayla ilişkilendirilebilecek derecede ciddi bir iklim değişiminden söz edebiliriz. Pek çok bölgemize artık kar yağmıyor.
Akdeniz kıyıları boyunca yapılan yoğun yapılaşmanın şehirlerimizi sürekli taşkınlara açık bırakmasına alışmıştık(?). Şimdi de Karadeniz bölgesi aynı durumla karşı karşıya.
Çarpık kentleşme, doğayla barışık olmayan yol ağları, doğru yapılmamış dere ıslah çalışmaları yaşanan son felaketlerin görünen sebepleri. Halbuki bunların bir kısmı önlenebilirdi.
Tabii ki sağlıklı bir konuşma ortamımız olsaydı.
***
Ülke olarak sağıyla soluyla birlikte sağlıklı bir konuşma iklimini bir türlü inşa edemiyoruz. Edemediğimiz için de yapılan ya da yapılması düşünülen projelerin artı ve eksileri doğru düzgün masaya yatırılamıyor. Hemen her itirazı otomatikman muhaliflikle suçlayıp mahkum ediyor ve itibarsızlaştırıyoruz. Hal böyle olunca da haklı uyarılar da göz göre göre inadımıza kurban gidebiliyor.
Yıllar önce Karadeniz otoyolu ve de HES’ler inşa edilirken pek çok çevreci örgüt bu projelerin ciddi problemler barındırdığını söylediklerinde yapılan haklı uyarılara kulaklar tıkanmamış olsaydı belki bugün halkımıza çıkan ağır fatura bu denli büyük olmayabilirdi.
Fatura demişken, devletimiz alicenaplık göstererek halkın zararlarını karşılayacağını söyledi ama eksik söyledi. Bu kayıpları telafi edecek olan bu ülkenin 80 milyon vatandaşıdır çünkü bu zararlar bu halkın ödediği vergiler ile telafi ediliyor…
***
Hep danışma ve meşveret diyoruz ya; keşke gereğini de yapabilsek.