Madımak’tan Başbağlar’a ikiyüzlülük
Bazı yaralar vardır köz gibidir, üstü kül kaplansa da içten içe yanar. Madımak katliamı böyle bir yaradır unutamayanlar için. Hatırlanmasını bile istemeyenler ise orada yaşananların yaşanmışlığından değil de bura(lar)da olmasından, adımızın karaya çıkmasından rahatsızdır. Kendilerince haklıdırlar; ağır tahrik vardır ve ne oldu ise din û devlet içindir.
***
Laik-anti laik cepheleşmesinde kurulmuş hain bir tuzak. Sığınacak o kadar çok bahane var ki; A. Nesin’in ateistliğinden, Şeytan Ayetleri tahrikine, önyargı ve yalanlarla beslenmiş daha pek çok şey vicdanları sükût ettirebilir.
Ve yine bazı yaralar var ki kabuk bağlasa da yumuşak yerdedir, hafif kıvrandı mı kanar. Başbağlar katliamı gibi. Birilerinin çok vicdanlı görünen vicdansızlıklarını örtmek için kullandığı. Hatırlanması hakikat ve merhametten değil de bir hesaplaşma isteğindendir.
Ve bir de bu iki olayı cephesine malzeme olarak görenler var ki ikiyüzlülüklerine akıl sır ermez.
Geçmişte Sivas katliamı ile ilgili araştırma komisyonları kuruldu, yenilerinin kurulması teklif edildi. Ne hikmetse ne kurulandan hayır geldi ne de kurulmak istenirmiş gibi yapılanlardan.
‘Hafıza-i beşer nisyan ile malul’dür der atalar. Bazımız cahilliğinden bazımız hinliğinden hatırlamak istemez geçmişi.
***
Kurguladığımız geçmişe itikatla bağlanırız. Gerçekte neler oldu? Öğrenmek ve bilmek istemeyiz. Bir şeylerin yanlışlığını hissetsek de imanımız o denli kesif ki idrak susar ve cehlin konforuna sığınırız.
Bu nedenle hiçbir hakikat komisyonundan hakikat çıkamıyor! Sağcı-Solcu, Alevi-Sünni gerçeğin kendisinden korkuyoruz. Çünkü, hangi tarafsak(?), işin bize de bulaşmasından, içinde bizim(?) çocukların da olma ihtimalinden tedirginiz. Öyle ürküyoruz ki, bırakalım olduğu gibi kalsın istiyoruz.
Seyfi Oktay “Ne araştırması? Mahkeme onlarca kişiye idam kararı ve hapis cezası verdi. Daha ne yapılacak?” demişti. Şüphesiz Seyfi Oktay da biliyordu, o mahkemelerin siyasi olduğunu ve siyasi mahkemelerde “adalet”in tecelli etmediğini.
Çoğumuzun halet-i ruhiyesi darbelerle yıkılan ama kaderi darbecilikle sonlanan Demirel gibi; “Bana sağcılar ve milliyetçiler (ya da solcular ve sosyalistler) cinayet işliyor dedirtemezsiniz, böyle bir şey söylemiyorum, devlet cinayet işleyenin yakasına yapışmak zorundadır.” Yarı doğru yarı yanlış. Bunları söylerken Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta katliamlar yaşanıyordu.
Aynı Demirel, yıllar sonra devletin açık ihmali(?) yüzünden Madımak’ta insanlar ölürken “Fevkalade hassas bir konu. Devlet güçleriyle halk karşı karşıya getirilmemelidir… Olay münferittir. Ağır tahrik var” diyebilmişti.
Böyle bir ruh halinden hakikat çıkabilir mi?
Ve son söz “Madımak’ı kınayanlar Başbağlar’ı niye kınamıyor?” diyenlere. Bugüne kadar bu soruya muhatap bırakılanların “iyi olmuş” dediğini duymadım. Ama bunu soranların akıl ve vicdan sorunu olduğu çok açık. Birini diğerine emsalmiş gibi görmelerinin arkasında başka şeyler yatıyor.
Farklı şekillerde gelişen iki olaya biri birinin karşılığıymış gibi davranmanın başka bir izahı yok.
Biri eli kanlı bir terör örgütünce, gözlerden ırak ve güvenlikten yoksun bir dağ köyünde 33 köylünün kahpece katledilerek toplumun bölünmüşlüğünden istifade etme çabası.
Diğeri, böyle bir olayın yaşanma ihtimali bırakın saatleri günler öncesinden belirmesine rağmen devlet ve sorumluların dur deme dirayeti gösterememesi.
***
Olaylar başladıktan sonra kimsenin sorumluluk almadığı, güvenlik güçlerinin seyirci kaldığı, insanlar bir otele sıkıştırılıp linç edilmek istenirken, linç edilmek istenen vali imiş gibi valiliğin korunduğu ve binlerce insanın adeta trans halinde Allah’ın kutlu adını işledikleri günaha örtü ettikleri ve üstelik de tüm bunların TV’lerden canlı yayınlandığı bir olay. El insaf…
Acılarımızı bile insanca yaşayıp, hatırlayamıyoruz…