Kim terörist kim değil?
Geçen haftaki yazıma gelen eleştiri ve yorumlar nedeniyle birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye 15 Temmuz’da nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılamayan, sınırları çok muğlak, iç içe geçmiş ve devletin kılcal damarlarına kadar sızmış bir yapı ile ilk kez karşılaştı.
***
“Hizmet hareketi” adı altında 80’li yıllardan beri farklı sebeplerle halktan ve farklı siyasi yapılardan aldığı destekle büyüyen bu yapının o kadar çok katmanı var ki doğal olarak mağdurları da o denli fazla.
Bu nedenle hem 15 Temmuz’un hakkını vermek hem de bu yapı ile hesaplaşmak sanıldığı kadar kolay değil ve adalet için kılı kırk yarmak gerekiyor.
Bugünden geriye doğru bakıldığında ancak gerçek amacının ne olduğu yeterince anlaşılabilen 17-25 Aralık operasyonları ve MİT TIR’ları olayı gibi eylemleri samimiyetle doğru olduğunu düşündükleri için “o gün” destekleyen sıradan mensuplarını hukuken suçlu saymak hatta o süreçte hükümetin tepkisine rağmen “cemaatle” bağlarını devam ettirmeleri de suçlu sayılmak için yeterli değil. Bu olsa olsa büyük bir basiret bağlanması sayılabilir. Bunların bu desteği yukarıda yapılan alçakça planları bildikleri ve destekledikleri anlamına gelmez. Nitekim o günlerde bu operasyonlar FETÖ’cü olmayan muhalif çevrelerde ve Ak Parti içinde de bir kesim tarafından kendisine destek bulmuştu.
Tabii ki bu kaydım sınav hırsızlığına bulaşan, bundan nemalanan, devletin kendisine verdiği yetkiyi örgütün açık-gizli emelleri için kullanıp, Türkiye’yi ateşe atanları kapsamıyor.
Bu nedenle daha önce de defaatle yazdığım gibi suç tanımı ve suç kabul edilecek eylemlerin açık ve net, tartışılmayacak bir şekilde yapılması gerekiyor.
Bylock konusuna dönersek, kanaatimce bir takım programları telefonuna indirmek, kanalları-siteleri izlemek, takip etmek, abone olmak vb. eylemler suçlanmak için yeterli olamaz, olsa olsa bu bize kişilerin ilgi ve sempatilerinin hangi yönde olduğunu gösterebilir. Eğer Bylock kullanmayı tek başına suç kabul edersek Facebook ve Twitterdaki çeşitli grupları vb. de suç kapsamına sokabiliriz. Daha da ileri giderek çatısına ikinci bir çanak takıp yasaklı kanalları izlemek, internetten yasaklı sitelere girebilmek için DNS ve IP adresleri ile oynamak da suçlu ilan edilmek için yeterli sayılabilir.
Geçen haftaki yazımdan kastım dışında “Bylock bulundurmanın tek başına suçlu sayılmak için yeterli gördüğüm” algısı oluştu. Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi Bylock bize ancak cemaatin yayılış haritasını verebilir, suçlu sayısını değil.
Bu nedenle FETÖ ile ve diğer terör örgütleri ile mücadele ediyoruz derken terörün saflarını sıkılaştırmamak için çok dikkatli hareket edilmelidir.
FETÖ ile mücadelenin darbeden çok önce başladığı, bu süreçte Cumhurbaşkanının tüm kararlılığına rağmen büyük oranda yalnız bırakıldığı ve bugün bile gerekli desteği -daha doğrusu gerçek ve doğru anlamda- alamadığı düşünülürse ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Bazı çevreler devlet içindeki konumlarını kullanarak -bunun içinde kripto FETÖ’cüler ve farklı dini-la dini çeteler de var- hem FETÖ operasyonlarını kasıtlı bir şekilde bulandırmak ve toplumsal meşruiyetini zedelemekte hem de en alttaki geniş ve olan biteni anlamakta zorlanan, hatta samimiyetle ilk günden darbe girişimine karşı çıkan cemaat mensuplarını ve kendilerine muhalif ve rakip gördükleri kesimleri de işin içine katarak cezalandırılmak için ortamı kullanmaktadırlar.
***
Bu nedenle Ak Parti’nin iktidar sahibi olması hasebiyle, adli mercilerin de hukukun kendilerine verdiği yetki ile bu tür hareketlere ne olursa olsun izin vermemesi, bu tür sulandırma gayretinde olanları ayıklaması gerekiyor.
Geçmişten ders çıkarırsak; Hz. Ömer’in oğlu babasının emri hilafına katilini kısas etmek yerine öfke ile katilin ailesini katlettiği gün yeni Halife ve pek çok sahabenin bu suçu “Hz. Ömer’in oğlu olduğu için” affetmesi gelecek yeni fitnelerin kapısını sonuna kadar açmışsa bizlerinde yeni fitne kapılarının açılmasına engel olmaya çalışmak için gayret göstermesi boynumuzun birer borcu olmalıdır.