Keyif yapmak varken neden çalışayım ki?
Okullar tatile girerken geriye dönüp baktığımızda onca çabaya rağmen eğitim sistemimizin bir türlü düzlüğe çıkamadığını, sürekli patinaj yaptığını ve çabaladıkça da battığımızı görüyoruz.
4+4+4 ile temel bazı yanlışlıkların düzeleceğini ummuştuk ama anlamsız bir şekilde eğitim fetişizmi yaparak çocukları ister başarılı olsun ister olmasın 12 yıl boyunca okullara hapsediyor ve karşılığında ise çok az şey verebiliyoruz.
Dünyanın en başarılı sistemine sahip Finlandiya gibiyiz –devamsızlık hariç- sınıf geçmek serbest fakat nedense sınavlarımız var. Birinci kademede çocukların geçme-kalma korkusu yaşamamaları ne kadar doğruysa ikinci ve üçüncü kademede bunun imkansızlaştırılmasının ise mantığı yok! Üçüncü kademede de TEOG ile çocukları kastlara ayırıp işi çözüyoruz. Yükseköğrenim kalitemizin aslında uzatmalı lise seviyesinde –çok başarılı üniversitelerin olması bu gerçeği değiştirmiyor- olması da eklenince hep birlikte dibe batıyoruz.
***
Daha öncede yazmıştım, milyonlarca genç içinden iyi yetişmiş ve Türkiye’yi taşıyabilecek 20-30 bin gencin çıkması için mucizeye ihtiyaç yok ama büyük Türkiye için geride kalan milyonlarca genç için neler yapabilire kafa yormak gerekiyor.
Çocukların çoğunu hedefsizce sistemde tutarak geleceklerini de karartıyoruz. Akademik bir kariyer yapması mümkün olmayan, daha doğrusu bu potansiyeli çıkarabilmesi için uygun koşullara sahip olmayanlara da yıllarca boşa kürek çektiriyoruz. Buna bir de üniversite yıllarını ekliyoruz.
Peki, sonuç? Mesleksiz ve asgari ücrete talim eden –daha doğrusu talip/razı olan- vasıfsız büyük bir iş gücü!
Sürekli müfredat ve içerik konuşuyor, çocukların üstündeki baskıyı kaldıralım, çağa uyalım diyoruz da:
X sınıfında 10 dersi olan bir öğrencisiniz. Ana dersler dışında resim-müzik, beden eğitimi, din kültürü ve iki seçmeli dersin –bu derslerin önemsiz olduğunu kastetmiyorum- her birinden 100 ortalama yakaladığınızı düşünün. Bu beş dersten 500 puan alan bir öğrencinin diğer beş dersten “0” alsa bile sınıf geçebileceğini biliyor muydunuz?
Siz öğrenci olsanız ve devamsızlık dışında okulda kalma ihtimaliniz olmasa, içinizde Allah vergisi bir cevher yoksa, ebeveynleriniz sizinle yeterince ilgilenmiyor, okul ve sınıf ortamınız da sizi çalışmaya yöneltemiyor ise başarılı olabilmeniz mümkün mü?
İlgiyi çoğu kez üst baş vs. almak ve okula göndermek olarak anlayınca çocuklar da okulu öğrenmek ve becerilerini arttırmak için bir araç olarak görmek yerine bir sosyalleşme alanı olarak kullanıyor. İşin içine bir de teknolojinin bugün geldiği nokta eklenince iş daha da çıkmaza giriyor çünkü çocuklar ve gençler zamanlarının büyük bir kısmını sanal ortama ayırıyor ve bu derslerde de devam ediyor.
Bugün derslerde öğrencilerin canını en çok yakan şeyin cep telefonlarından ayrı kalmak olduğunu okulla az çok ilişkisi bulunan herkes bilir.
Şu gerçeği de kabul etmemiz gerekiyor okullar mevcut halleri ile çocukların ihtiyaçlarına karşılık veremiyor ve gerçek hayatla uyum içinde değil. Ancak, asıl sorun işlevsiz bir eleme ve yönlendirme sisteminin olması ve bunun sonucunda gençlerin vasıfsız kalmalarındadır.
***
Bugün köklü Anadolu liseleri hariç pek çok okul sıraları başarılı olduğunu düşünen ama o sıraya otururken 2-3 matematik neti dahi yapamayan çocuklarla dolu.
2-3 net ne demek?
Bu çocukların daha ilkokulda öğrenmeleri gereken ve muhtemelen öğrendikleri dört işlemi dahi kullanma becerisine sahip ol(a)madıkları anlamına gelir. İşte bizim meselemiz de biraz burada, çocuklarımız kendilerine öğretilen pek çok şeyi kullan(a)mıyor ya da buna zorlanmıyorlar. Bu kadar serbest kalınca da iş maalesef Allah’a kalıyor.
Büyüklerimizin sözüdür “çok çocuk yapın; veren Allah, rızkını da verir.” Allah herkesin rızkını verir vermesine de bu rızkın gerçekleşmesi için bizimde üstümüze düşenler yok mu?
Tüm öğrencilere LYS sınavlarında başarılar ve iyi tatiller.