İntikam mı adalet mi?
AB’nin ve kurumlarının bize karşı olduğu inancı öyle yerleşmiş ki AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) lehimize verdiği olumlu kararlar bile bizi çoğu kez uyandırmaya yetmiyor. AİHM verdiği son karar ile Türkiye’ye adaleti kendi elimizle tecelli ettirmek için bir fırsat verdi. Fırsat verdi derken bu durum olumsuza çekilmemeli.
AİHM, Türkiye’nin adli yönde attığı önemli bir adımı destekleyerek 15 Temmuz Darbe Girişimine karşı Türkiye’nin yanında yer aldığını gösterdi. Bu yer alışı doğru okumak gerekiyor. AİHM sadece hukuki süreçte Türkiye’nin aldığı önlemi doğru bulduğunu belirtirken bu durumu ilanihaye kabul ettiğini söylemiyor.
***
AİHM, KHK ile görevden uzaklaştırılan öğretmen Köksal başvurusunda, davacının iddialarına karşılık OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu iç hukukun bir parçası kabul etti ve OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kararlarına karşı idari mahkemeler önünde iptal davası açılabilecek olmasını ve bu kararların da bireysel başvurularla Anayasa Mahkemesi gündemine taşınabilecek olmasını hukuki güvence olarak değerlendirirken; OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun olası mağduriyetleri gideremeyeceğine dair hiçbir emarenin bulunmadığı, buna rağmen, iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM’ye başvuru yolu açık olacağı üzere başvuruyu reddetti.
Ancak yukarıda da belirttiğim gibi bu reddediş, Türkiye’yi geçici bir süre için rahatlatacaktır, çünkü AİHM fiiliyatta da adımlar atılmasını beklediği yönünde sinyal veriyor.
Çevremizde onca kıyamet koparken içimizdeki bu sorunu acilen çözmemiz gerektiği ise çok açık. Gerek FETÖ ve gerekse diğer suçlamalarla görevlerinden ihraç edilen, açığa alınan pek çok kamu çalışanının davalarının hızlandırılması elzem. Ve daha da önemlisi darbenin püskürtülmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçmesine rağmen hala görevden almalarla ilgili somut suçlamaların ve delillerin açıkça ortaya konulmaması, “suç tanımının” yapılmamış olması ciddi bir sıkıntı. Suçun muğlaklığı uzun vadede toplumsal çatışmayı arttıracağı ve FETÖ ile haklı mücadelenin zemini zayıflattığı çok açık. Bu nedenle elde bulunan dosyaların ivedilikle ve hakkaniyetle karara bağlanması gerekiyor. Bu hem 15 Temmuz Şehitleri için hem de bu ülke insanının güvenliği ve huzuru için şart.
Diğer yandan adalet sistemimizde yaşanan git-gellerde toplumu ciddi şekilde ikiye bölmekte ve daha kötüsü darbeci güruhun hala çok etkin olduğu izlenimini vermekte. Darbeci artıkları toplumda güvensizliği her hücremize kadar yaymak isterken maalesef yaşanan süreçte bilerek-bilmeyerek pek çok kişi ve kurumun da bu duruma hizmet ettiği görülüyor.
Özellikle FETÖ davalarında gözaltına alma, tutuklama ve serbest bırakmalara karşı kamuoyu ve basında gösterilen tepkiler zaten yavaş ilerleyen adli sürecin daha da yavaşlamasına sebep oluyor. Her serbest bırakma ya da tutuksuzluk haline gösterilen aşırı tepkiler adaleti tesisle görevli isimlerin, komisyonların işlerini gereği gibi yapmalarını engelliyor.
Bu durum bize iki ihtimal bırakıyor ya FETÖ adalet sistemi ve devlet içinde hala çok kuvvetli ya da bazı mihraklar bu linç kampanyalarını kasıtlı olarak köpürterek davaların sulandırılması ve halkın şüpheye düşmesini istiyor. Gerçekten AK Parti’nin yanında ve 15 Temmuz karşıtı görünenlerin de bu tavra ortak olmaları farkında olmadan FETÖ’ye hizmet ediyor.
Bu tavır gerçek suçluların ortaya çıkmasını engellediği gibi yeni mağduriyetlere de zemin hazırlayabilir. Darbeci güruhun cezalandırılması ne denli şart ise, darbecilerin tuzağına düşen, süreçle ilgisi olmayan ve de FETÖ dışında farklı suçlamalarla mağdur edilen insanların da mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi o denli elzemdir.
***
FETÖ davalarının geçmişteki Balyoz, Ergenekon, Jitem davalarına dönmemesi için çok daha dikkatli olmamız gerekiyor.
Ve yüce Allah’ın uyarısı üzere “Bir topluluğa karşı beslediğimiz kin ve öfkenin, bizleri adaletsizliğe sürüklemesinden” sakınmak temel şiarımız olmalıdır.