Cumhurbaşkanı “Alevilerin sorunlarını çözün!” dese…
Muharrem ayı gelmişken hem Cumhurbaşkanımıza hem de hükümete sorsak; Alevi açılımına ne oldu?
Kürt açılımının akıbetini biliyoruz; PKK ve uzantıları sayesinde hendeğe yuvarlandı ancak Aleviler ne hendek açtı ne de barikat kurdu. Çok çok AK Parti’ye oy vermedi, siyasetini beğenmedi, karşısında yer aldı.
Peki, bunlar sorunlarının çözülmemesi için bir sebep olabilir mi? 28 Şubatçıların başörtülü kadınlarımızın birtakım haklarının engellenmesi ile Alevilerin birtakım haklı taleplerinin yok sayılması arasında ne fark var?
Biz onlardan farklıyız demekle farklı olunmuyor; hak ve adalet de sağlanmıyor…
Bu işler o kadar da kolay değil diyecekseniz; hiç konuşmayın daha iyi, çünkü bu ülke istenildiğinde bazı şeylerin çok da kolay yapılabildiğini biliyor.
Cumhurbaşkanımız bir TV programında “TEOG kalkacak” dedi ve kalktı! Yetkililerden de “Efendim, bir bakalım, olur mu olmaz mı?” diyen çıkmadı. Alevilerin istek ve talepleri de ol(a)mayacak şeyler değil!
Yeter ki Sayın Cumhurbaşkanımız bir işaret buyursun; herkes üstüne düşeni yapar.
***
Nitekim geçmişte ortada hiçbir şey yokken “Alevi Açılımı” o gün Başbakan olan Cumhurbaşkanının bir işareti ile başlamamış mıydı?
Hükümet de Alevileri toplayıp taleplerini sorunca onlarda -ayrılıklarını bir kenara koyup- bir dizi ortak talebi sıralayıverdiler.
İşte ne olduysa o zaman oldu!..
Düne kadar devletten dışlanan Muhafazakar-Dindar siyasamız iktidarla birlikte devletin gücünü içselleştirdi ve geçmişte kendilerini ezen ancak kendisini laik olarak tanımlasa da özde -kendinden menkul bir anlayışla- Sünni-Hanefi ve Türk olarak kabul eden devletin tüm reflekslerini sahiplenmeye başladı ve aydınlandılar(?).
Dünden bugüne bir türlü paradigma değişikliği yapamadığımız için de ne Alevi ne de Kürt sorununda bir arpa boy yol alamıyoruz ve hep aynı dehlizlerde kaybolup duruyoruz.
Şimdi, bizim bazı gerçekleri bilmediğimizi iddia edecek kadar da devletçi kesilen siyasilerimizden ricam, bizi de kendileri gibi aydınlatmaları!..
O vakit söz! Bir daha demokrasiymiş, özgürlükmüş demeyeceğim… En azından kendi adıma!
***
Peki, Aleviler ne istiyordu?
Zorunlu din dersleri kalksın. Neden karşı olduklarını bilmeyen yok ama işin asıl muhatabı MEB de dahil herkes bilmezden geliyor. Din dersine kimsenin karşı çıktığı yok -en azından çoğunluk- karşı olunan şey bu derslerde Sünniliğin dayatılması. Yoksa felsefe, tarih gibi bir genel kültür dersi olsa zaten itiraz edilmeyecek.
Seçmeli olsa ne kaybederiz ki; hem bu dersi zorunlu hale DARBECİLER getirmedi mi?
Ama Alevilerin de bir eksiği var; keşke okullarda seçmeli ders seçimi yapılırken örgütlenip çocukları için “Alevilik Dersi” isteseydiler!? Ama nerde…
Cemevleri resmen tanınsın ve elektrik, su faturaları camiler gibi devlet tarafından ödensin istiyorlar. DİB, çok bütünmüşüz gibi İslam bölünür, İslam’ın tek ibadethanesi cami-mescittir dayatması içinde. Düne kadar Osmanlı’da ve bugün İslam dünyasının her yerinde cami dışında tekke-zaviyeler var, cemevi niye sorun olsun ki?
Burada Alevilerin de cemevleri tanınsın derken diğer tarikat ve cemaatlerin yasaklı kalmasını istemenin ve fiiliyatta bir hükmü -Alevilere zarardan başka- varmış gibi “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkında Kanun”a sahip çıkmanın anlamsızlığını kavramaları lazım.
Aleviler; eşit yurttaş olmak, ayrımcılığa uğramamak istiyorlar. Bunda da bir gariplik var mı? Yok.
Peki, kamuda hemen hiçbir kurumda Alevilerin esamesi okunmazken; AK Partili yıllar boyunca mülakatla alım yapılan hiçbir kuruma kolay kolay giremezlerken; hâkim, savcı, vali, kaymakam, genel müdür, şube müdürü, polis, komiser, amir vs. vs. olamazlarken haksızlar mı?
***
Bakın Alevilerin de vergi ödediği TRT, bugünlerde ‘Muharrem Matemi’ni sadece 10 dakikalık bir tekrar programla hatırlıyor…
Bu işin çözümü de her çetrefilli sorundaki gibi maalesef tepede bitiyor çünkü alttakilerin sorun çözme becerisi yok… Herkes bir yerlerden emir bekliyor!..