Biraz da tartışabilsek!
Yıllar önce bir sohbetimizde “Ak Parti ne zaman kaybeder?” sorusunu soran muhalif arkadaşlarıma şu cevabı vermiştim: “Ne zaman ki Ak Parti seçmeni de sizin gibi her konuda her yerde bağırıp çağırmaya ve haklı olduklarını söylemeye başlarsa belki o zaman şansınız olur.”
Gözlemlerime göre 2012 referandumu bir milat oldu. 2012 öncesi Ak Parti ve politikalarını desteklemesine ve oy vermesine rağmen genelde sessiz kalan, ağır eleştirilere dahi dönüp bakmayan, partisini savunma refleksi göstermeyen işini sandığa bırakan çok geniş bir Ak Parti tabanı vardı. Referandum, arkasından Gezi olayları vb. gelişmelerin ardından ise görünür hale gelen ve eskinin kemikleşmiş siyasi parti tabanlarını aratmayacak derecede sert, saldırgan ve savunmacı bir kitle ortaya çıktı.
Bugünün Türkiye siyasetinde rol oynayan daha doğrusu oynama iddiasında olan -ama olup olmadığı meçhul- üç parti -CHP, MHP ve HDP- böyle bir kitleye yıllardır sahip ve bu kitlenin varlığı bu partilerin gerçek anlamda Türkiye partisi olmaları ve politika geliştirmelerini hep engelledi ve hala da engellemeye devam ediyor.
Ak Parti seçmeni içinde de bunlara benzer bir kitlenin gelişip, kök salması Ak Parti’ye muhalefetten çok daha büyük bir zarar vermekte. Özellikle son günlerde Türkiye’nin içinden geçtiği zorlu süreçler düşünülecek olursa, her tespit ya da eleştirinin -yumuşak ya da sert fark etmiyor- bu kitle tarafından anında Ak Parti düşmanlığına terfi edilerek, boğulmaya çalışılması büyük bir handikap.
Bir zamanlar -sanki Türkiye laik bir devletmiş gibi- her gelişmeyi laikliğe saldırı gibi gören kemikleşmiş CHP ya da Kürtlerin adının telaffuzunu bile bölünmek olarak algılayan MHP tabanı gibi Ak Parti içinde de her şeyi kendilerine ve lidere saldırı olarak gören bir kitle ortaya çıkmış durumda. Ve bu kitlenin hiçbir kurala bağlı kalmadan, yerindelik ve tutarlılık ilkelerine bakmadan Ak Parti’nin her politikasını savunmaları ve en ufak eleştiriyi bile engelleme çabaları Ak Parti’ye sempati ile bakanları dahi tedirgin ediyor. Daha kötüsü bu kitlenin yaygarası nedeniyle de konuşulması, gözden geçirilmesi gereken pek çok konu kamuoyu önünde yeterince tartışma alanı bulamıyor.
Basit bir örnek verecek olursak daha düne kadar Suriye politikamız konusunda en ufak bir eleştiriyi bile kuru gürültüye boğan bu kitle Numan Kurtulmuş’un açıklamalarından sonra sanki bu konuda konuşanları kendileri susturmamış gibi “Evet ya!” diyebiliyor.
Bu uzun girizgâhı nereye bağlamak istediğimi belki merak etmişsinizdir, hemen söyleyeyim.
Türkiye iki haftadır anayasa değişikliği maddelerinin oylanması süreci ile yatıp kalkıyor. Yapılan değişiklikleri destekleyen de var desteklemeyen de. Değişiklikleri sırf Erdoğan antipatisi ile kafadan reddedenler olduğu gibi farklı nedenlerle eleştirenler de var.
Ak Parti’nin ilk grubu yok saymasında bence hiçbir mahsur yok. Çünkü Ak Parti ne yaparsa yapsın, ne teklif getirirse getirsin, hatta siz yazın ya da bir dönem bizden bir dönem sizden başkan olsun dese bile bunların iknası mümkün değil.
Asıl sorun da tam burada başlıyor. Öyle ya da böyle Ak Parti’ye karşı antipati beslemeyen, Ak Parti’yi destekleyen ya da ikna edilirse destekleyebilecek pek çok vatandaşın kafasında yapılan bu değişikliklerle ilgili pek çok soru var ve bazı konularda ikna edilmeyi bekliyor. Referandumda çıkacak sonucu bir ölçüde bu kitle belirleyecek.
Erdoğan’a inanç ve güven başka bir şey, böyle bir sisteme geçiş başka bir şey. Bugün için muhalefet dahi Erdoğan’ın başkanlığını kabul etmiş durumda, daha çok kafalarını meşgul eden ise Erdoğan sonrası. Bu bile Türkiye’de muhalefetin iflas ettiğini gösteren hazin bir durum. Keşke kuru gürültüye boğmadan şu değişiklikleri artısı ve eksisi ile tartışabilsek.
Not: CHP’nin kavgacı tavrı ve derdini anlatma konusunda yaşadığı beceriksizlik bu kitleyi son tahlilde ‘Evet’e götürecek en büyük motivasyon olacaktır.