Atanamayan öğretmenlerin suçu!
MEB, “Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023’”ü yayınladı. Burada metin analizine girmeden elbirliği ile çocuklarımızın geleceklerinin nasıl ve ne şekilde heba edildiğinie bir örnek göstermek istiyorum.
Belge, öğretmen niteliği ve performansına o denli yoğunlaşmış ki sanırsınız Finlandiyalı ya da Japon öğretmenler burada olsa tüm sorunlar bitecek. Öğretmen olmak için ilk aşamada kriter koymak yerine diplomadan sonra kriter getirmek de herhalde dünyada bir sadece bize mahsus. Sormazlar mı adama: Öğretmen yap(a)mayacağın adama niye diploma verdin?
İçinde bulunduğumuz tablonun vahameti ve çalınan umutları belgeden alıntılayalım:
“…YÖK verilerine göre son on beş yılda eğitim fakültelerinin sayısı 63’ten 92’ye, öğrenci sayısı ise yaklaşık olarak 141.000’den 228.000’e çık(tı)… İhtiyaçtan çok daha fazla sayıda başvuru yapılıyor olması nedeniyle KPSS, adayların öğretmenliğe ilişkin mesleki becerilerini ölçmeyi ikincil plana atmakta, … eleme yapmayı öncelemektedir… çok sayıda kişi… atanmayı beklemekte ve atanamama hâlinde hayal kırıklığı yaşamaktadır… ÖSYM’nin verilerine göre 2013 yılında Öğretmenlik Alan Bilgisi Testine 142.644 öğretmen adayı katılırken, bu sayı 2014 yılında 209.774’e, 2015 yılında 283.583’e, 2016 yılında ise 311.759’a ulaşmıştır. Alan bilgisi testi uygulanmayan öğretmenlik alanları da dikkate alındığında 2014 yılında yapılan KPSS’ye öğretmen olarak atanabilmek amacıyla toplam 312.688 kişi, 2015 yılında 415.508 kişi, 2016 yılında ise 455.119 kişi katılmıştır. 2014 yılında 50.990, 2015 yılında 52.736 ve 2016 yılında da toplam 49.015 kişi öğretmenliğe atan(dı). Buna karşın KPSS’ye başvurmuş ancak öğretmen olarak atanamamış olan üniversite mezunlarının sayısı 2016 yılı itibarıyla toplam 438.134 kişidir. Bu mezunlar dışında YÖK’ün verilerine göre 2016 yılı itibarıyla … hâlihazırda yalnızca eğitim ve eğitim bilimleri fakültelerinde okuyanların sayısı 228.279’dur. Fen fakülteleri, edebiyat fakülteleri, fen edebiyat fakülteleri, insan ve toplum bilimleri fakülteleri ve ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler de dâhil edildiğinde öğretmen olmayı ümit eden 653.899 lisans öğrencisi (vardır)... Öğretmenlik alanlarına kaynak teşkil eden diğer programlar ve pedagojik formasyon kurslarına devam eden mezun öğrenciler de dikkate alındığında öğretmen olarak atanmayı amaçlayanların sayısı bir milyonu aşmaktadır…”
***
Bilenler bilir; 1998 yılında Ecevit hükümeti norm kadro uygulamasını başlatmış ve geleceğe dönük de hangi branşlara ne kadar öğretmen alımı yapılacağı ile ilgili bir taslak yayınlamıştı. 98 yılı ara döneminde mezunları olan adaylar diplomalarıdiplomaları ile başvurup herhangi bir ile öğretmen olarak atanabilirırken haziran mezunları DMS sınavına girmiş ve alımlara da kontenjan sınırı gelmişti.
Ve bu durum 1998 yılından beri yani 19 yıldır bilinmesine rağmen hiçbir önlem alınmadığı için de yukarıdaki tablo ortaya çıktı: İhtiyaç yok ama atanmak için bekleyen aday sayısı bir milyondan fazla aday..
Türkiye’de denetleme ve kontrol mekanizmaları yeterince gelişmiş olsa idi; geçmiş siyasi karar mercileri, MEB yetkilileri, YÖK başkanları, üniversite rektör ve dekanları şu an sırfbu bu tablodan dolayı “kamu kaynaklarını yanlış kullanma ve israftan” ağır cezada yargılanıyor olurdu.rlardı.
***
Elinizde geleceğe dönük bir projeksiyon varken ve siz buna rağmen hem eğitim fakülteleri ve fen-edebiyat fakültelerinfakülteleri sayısınıi hem artt arttırır hem, kontenjanlarını daşişirirseniz şişirirseniz sonuç işte böyleu olur. Sonra da geçmişte bir bakanımızın dediği gibi “gitsinler kendilerine başka iş arasınlar” doğru sözünüz yanlış olur.
Şaka gibi değil mi?
Bu okullardan mezun olmak öğretmen olmak için yeterli bir sebep mi? Olmayabilir ancak o gençleri başka alanlara yönlendirmek yerine yıllarca kulağının üstüne yatanların hiç mi suçu yok?
Sonra bambaşka hayallerle çıkılan yolda adaylar başka işler peşinde koşarken, kızların bir kısmı da ev hanımına dönüşüyor. Yanlarında da kocaman bir mutsuzlukla!















Kardeşim olayı o kadar güzel özetlemişsin, bu güne kadar okuduğum en güzel yazı. Allah senin gibi insanların sayısını artırsın. (MEB Strateji belgesinde, öğretmen niteliği ve performansına o denli yoğunlaşmış ki sanırsınız Finlandiyalı ya da Japon öğretmenler burada olsa tüm sorunlar bitecek. Öğretmen olmak için ilk aşamada kriter koymak yerine diplomadan sonra kriter getirmek de herhalde dünyada bir sadece bize mahsus. Sormazlar mı adama: Öğretmen yap(a)mayacağın adama niye diploma verdin?
Yanıtla (0) (0)Ayrıca da atama bekleyen o kadar öğretmen fazlası varken öğretmenlik diplomasi olmayan binlerce kişi de ücretli öğretmen olarak MEB de calistirilmakta.Sonra da öğretmenlerimiz yetersiz deyip sürekli yeniden sınava tabi tutma isteği de bize özgü bir yaklaşım olsa gerek... İşin aslını ben size anlatayım.Herkes de öğrensin...MEB de eğitimi planlayan kişiler eğitimin asıl paydaslari öğretmenler degil, hayatında öğrencilik harici okul sıralarında bulunmayan akademisyenler.Bu akademisyenler planlamaları yaparken öğrencileri lisans öğrencileri gibi düşünüp aristokratik-yerele uygun olmayan bir anlayışla hareket ederek gerçekçi bir eğitim programı hazirlamayi beceremiyorlar.Siyasi mekanizmada Uluslararası eğitim sırasında sürekli arka sıralarda yer alan eğitimi,geliştirici yatırımların sonucunda(eğitimin bir süreç olduğu gerçeğini unutup) kayde değer bir ilerleme gerceklestiremedigini görünce;o dönemin MEB bakanlığına hesap soruyor.Bakanlikta suçu en kolay yol olarak öğretmene atıyor... Siyasi otorite bu başarısızlık durumunda genelde aynı parti döneminde dahi olsa MEB bakanligini değiştirme yoluna gidiyor...Peki çözüm ne?İlk olarak kabullenmemiz gereken hayatta siyasi süreç ile eğitim süreci eş zamanlı ilerlemez.Bu yüzden eğitime daha fazla zaman tanıyarak bakanlıkları bu baskının dışında tutmak gerek.İkinci olarak eğitimi-ogretmeni devlete yük olarak görmekten vazgeçip hiç değilse bile sayısı yüz bini bulan ücretli öğretmen yerine kadrolu atama yapmak.Bu sayı açıkta bekleyen öğretmen sayısının üçte biri demek.Üçüncü olarak 12 +1 zorunlu eğitim uzun vadede çok ilerleme sağlayacaktır ancak bu ilerlemenin kaliteli bir nitelik kazanması için eğitimin asıl paydaslari öğretmenler ile eğitimi planlayıp akademisyenlerin uygulanabilirliği olmayan planlamalarindan vazgeçmek. Dördüncü olarak eğitime daha fazla kaynak ayırarak fiziki eksiklikleri giderip dış etkenlerin olumsuz etkisinden kurtulmak.Son olarak da üniversiteler ile planlama yapıp öğretmen alımı yapan bölümlerin sayısını azaltarak atama bekleyen öğretmenler bitene kadar bu sorunlar aşılır... Tabi bu süreçte sürekli öğretmen arkadaşların moralini ve verimini düşürecek olumsuz açıklamalar, suçlamalar yapılmaması gerekliliğini de hatırlatayım.
Yanıtla (0) (0)bundan önceki siyasiler meb bürokratları suçluda şu an eğitimi yöneten siyasiler ile meb in tepesinde bulunan kendilerinin kutsal olduğunu düşünen torpilliler suçsuz mu şu an eğitimin bu durumda olmasına sebep olan kişiler bunlar değil mi 1709 şube müdürlüğünde iddk kararlarını uygulamayan hukuku hiçe sayan bunlar değil mi liyakate bakmadan sadece benden olsun mantığı ile ebs ile kol kola hareket eden bunlar değil mi 70 alana mülakatta 95 veren yazılı sınavda ilk 100 içine giren öğretmen adayına 20 veren bunlar değil mi liyakat sahibi müdürleri tanımadan puanlayan şube müdürü ilçe mem müdürü ve il mem müdürü bunlar değil mi liyakatsiz yandaşları müdür yapan tayin olamayanları müdür yardımcısı olarak getiren sonra müdür yapan fetö cü çıkıncada ben tanımıyorum deyen şu an iş başında olanlar değil mi nasıl düzelecek ben sizin kadar bile iyimser değilim bu kumpasları gördükten sonra daha vs vs nerden tutsan orası bir makale olur hukukun olmadığı yerde iç barışı sağlayamazsın iç barışın olmadığı yerde de başarı olmaz.
Yanıtla (0) (0)"Türkiye’de denetleme ve kontrol mekanizmaları yeterince gelişmiş olsa idi; geçmiş siyasi karar mercileri, MEB yetkilileri, YÖK başkanları, üniversite rektör ve dekanları şu an sırfbu bu tablodan dolayı “kamu kaynaklarını yanlış kullanma ve israftan” ağır cezada yargılanıyor olurdu.rlardı." Daha ne desin?
Yanıtla (0) (0)Eğitim-öğretim olayını detaylıca masaya "yatırmadan" içinden çıkılmaz bir sorundur bu.Önce şunu demeliyim:Üniversitenin görevi,MEB'na personel yetiştirmek değildir.Ayrıca diploma=öğretmenlik olmaz/olmamalı da.Mutlaka diplomadan sonra başka ölçütler de konulmalı.Lakin ülkemizde bu durum gençlere net olarak anlatılmadı/anlatılmıyor.Eğitim "özelleştirme" ve yerelleştirme" mutlaka sağlanmalı.Sözleşmeli öğretmen uygulamasına geçilmelidir.Japonda öğretmenlerini 5 yılda bir sınava tabi tutuyor,not baremini tutturamayanın işine geçici son verilmekte.Bizde ise "kutsal meslektir" denilerek,"köre manzaranın güzelliği" anlatılmaktadır.Öğretmenlik kutsal değil,saygın meslektir.Saygınlığı biz hak ederiz,kutsallığı başkası verir.İkisi aynı değildir.Kutsal meslek anlayışı terk edilmelidir,işini duvarcı ustalığından kazanan adamın mesleği o zaman "ucube midir"?Böyle şey olur mu?Ve "Tuba Ağacı" teorisi de konuşulmalıdır.İŞe yukardan başlamak gerek,yani öğretmen kalitesinden...Sonra programlar gelmeli,sonra eğitimin rol ve anlamı...Nihayet okul projeleri.Adana'nın sıcağı ile Erzurum'uYozgat'ın soğuğuna aynı "tip" proje okul olur mu?Birinde yanar,birinde donarsın! Kısaca şu "derse de" çalışmalıyız:Devlet bize "ne düşüneceğimizi mi" öğretmeli,nasıl düşüneceğimizi mi?.Bence doğru olan ikincisi...Ve şu da sorgulanmalı:En çok MEB değişiyor,neden ki ?Nihayetinde genç öğretmen adaylarına da şu düşünce de tartışmaya değer olarak tavsiye edilmeli:Güçlerini birleştirerek,okul aramak yerine okul yapımına girmeleri...Ha gayret,olur bence.Biraz cesaret,biraz dayanışma!
Yanıtla (0) (0)Meslek lisesi mezunlarini kamuda istihdam ederken ön elemeyi meslek bilgisi ve uygulama bilgisi yerine Tůrkçe Matematik sorularının ağırlıkli olarak yer aldığı KPSS ile yapan bir ülkeyiz. Kimse itiraz etmiyor.
Yanıtla (0) (0)Bütün eğitim fakülteleri kapanmalı. Psikoloji bölümlerinde 'öğrenim' yüksek lisansı programı verilmeli. Farklı alanlarda öğrenim görenler (örn: FKB, filoloji, tarih, matematik, ilahiyat, psikoloji vb) psikolojide öğrenim yüksek lisansı yaptıktan sonra öğretmen yeterlilik belgesi almalı. Okullar ilçe belediyelerine devredilmeli. Belediye başkanı okul müdürünü atama, işten alma yetkisine sahip olmalı. Okul müdürü yıllık okul bütçesini yapmalı ve ilçe belediye meclisine onaylatmalı. Sonra okulu bildiği gibi yönetmeli ve sonuçlardan sorumlu olmalı. Başka bir çok konunun yanında okula kaç öğretmen alınacağına, hangi branşlarda alınacağına, hangi süreçlerle alınacağına, ne kadar maaş verileceğine okul müdürü karar vermeli.
Yanıtla (0) (0)""Her ile bir üniversite yaptık"" diye böbürlenerek nutuk atanlara bişey demeden bu yazıyı bitirmek baya zor olsa gerek.. Mevcut siyasi hükümetin en büyük hezimetlerinden biri eğitimdir. Plan yok strateji yok sonucun da iyi olması beklenemezdi zaten
Yanıtla (0) (0)Allah razı olsun. Uzun zamandır ilk defa eğitim ile ilgili doğru bir eleştiri yazısı görüyorum. Herkes suçu öğretmene ve öğretmen adaylarında buluyor. Burada en son suçlanacak olanlar bunlar. Allah onların yardımcısı olsun.
Yanıtla (0) (0)Eğer hala Ak Parti'nin devlette çoğalma taktiklerini anlayamamış olan varsa kısa bir izah yapayım.Yandaş gazeteleri takip edenler hatırlar,bir kaç "ekonomi" yazarı bir kaç yıldır meslek odalarını sorgulayan yazılar yazıyor,gereksiz oldukları fikrini okuyucularına benimsetmeye çalışıyor.Burada bir sorun yok ,fikirdir söylenir ama olayları takip etmezseniz hinliği anlayamazsınız.Meslek odaları genelde muhalif görünür.Ak Parti buralarda bir türlü kadrolaşamaz,kadrolaşamadığı yeri de battal etmeye çalışır.İlk önce yaygaracılarla toplum nazarında üstüne çullanacağı kurumların itibarını azaltır sonrada devlet gücü kullanır.En son örnek araç muayenelerinde LPG kontrolünü mühendisler odasından alıp firmaya vermesidir.Bunu sadece mühendisler odasını (gelirlerini budayarak ) cezalandırmak için yapar.Şimdi gelelim yazarın bahsettiği öğretmenleri eleştiren belgeye.İlk önce öğretmenler küçümsenir ve yetersiz olmakla suçlanır.Ardından bir kanun çıkar ve Öğretmenlik fakültesi okumayanların da öğretmen olabileceği yasası çıkar.Sonra mülakatlar ve...daha anlatmama gerek var mı?
Yanıtla (0) (0)