Yaşamak için mi çalışıyoruz, çalışmak için mi yaşıyoruz?

Yaptığımız işleri değerli ve anlamlı bulsak bile, çoğumuz başlıktaki soruya “çalışmak için yaşamıyoruz ama daha iyi yaşamak için çalışıyoruz” cevabını veririz.

“Çalışmak için yaşamak” deyimi itici geldiği için, kabul etmeseler de bazıları fiilen böyle yaşar, çalışmayı amaç haline getirirler.

Bu yaşam biçimini tercih eden işverenler ve yöneticiler, çalışanlarının da aynı anlayışı benimsemesini beklerler. Bu anlayışa uyanları beğenir, uymayanları beğenmezler.

Bu görüşte olanlar için normal çalışma saatlerinin önemi yoktur. İnsan fiziki gücü elverdiği ölçüde çalışmalıdır.

Bu kültürü özümseyen çalışanlar, beğenilmek için, gerçekte işleri olmasa da çalışkan olduklarını göstermek için sık sık fazla mesaiye kalırlar.

Bu kültürde, yıllık izinlerini eksiksiz kullanmak isteyenler çalışkan görülmedikleri için, izinlerini hiçbir zaman tam kullanmazlar.

Sürekli gereğinden fazla çalışma insan sağlığını ve sosyal yaşamı olumsuz olarak etkilenir. Olumsuz etkileşim tükenmişlik, artan stres, aile huzurunun ve birliğinin bozulması sonuçlarını doğurur (1).

Aşırı çalışma kültürü tükenmişlik sendromunu tetikler. Boş zamanımızda bile mevcut işimizi devam ettirdiğimiz sıkça görülür. Bunun sebebi mevcut işte yapmak istediğimiz fakat yapamadıklarımızı tamamlamak ve işyerindeki hedeflere ulaşmak için daha fazlasını yapma isteğidir. Sürekli işle meşgul olmak, farkında olmadığımız farklı sosyal ihtiyaçları geride bırakarak tükenmişlik sendromuna zemin hazırlar.

İşyerindeki olumlu veya olumsuz deneyimleri istemsizce günlük yaşamımıza taşırız. Olumsuz bir deneyim yaşamışsak stresimiz artacağı gibi, olumsuz duygularla çevremize de zarar veririz. Olumlu bir deneyim yaşamış olsak da çevremizi kendi yaşadıklarımızla meşgul etmiş oluruz.

Belki de en önemlisi aşırı iş meşguliyeti sebebiyle eşimize ve çocuklarımıza yeterince zaman ayıramayız. İlgisizlik sebebiyle zamanla aile huzurumuz da bozulabilir. Kötüsü çoğu zaman bunun farkında da olmayız.

Başarı nedir?

Başarı hedeflere ulaşmaktır. Hedefe ulaşmadıysak, çok fazla çalışmış olsak da başarılı olamayız. Başarılı olup olmadığımızı anlamak için, önce hedeflerimizin biliniyor olması lazım. Çok çalışmayı amaç haline getirenlerin en önemli problemlerinden biri de budur. Genellikle hedefleri olmadığından çok çalışmayı hedef haline getirerek hem kendilerine hem çevrelerine zarar verirler.

Çalışkanlık ve işkoliklik

Psikologlar sevmek ve çalışmanın hayatı anlamlandıran iki temel unsur olduğunu ifade ediyorlar. Bu açıdan aileyi (sevgiyi) ve işi aynı anda bir araya getirerek hayatı daha anlamlı hale getiren aile şirketlerinin önemine bir kez daha işaret etmeliyiz (2).

Çalışan insan kendisine saygılı olduğu gibi, toplumdan da saygı görür. Çalışmayan insan huzursuz ve tedirgindir.

Çalışkanlık, istenen ve olması gereken bir özellik iken, işkoliklik istenmeyen ve zararlı bir özelliktir.

Hesap kapama dönemlerinde muhasebecilerin, salgın döneminde sağlıkçıların durumunda olduğu gibi, zaman zaman ihtiyaca bağlı olarak fazla çalışmak sorumluluk anlayışının gereğidir.

Ancak böyle dönemsel bir gerekçeye dayanmayan, planlı olarak ve normal çalışma zamanlarında yapılabilecek işlerin fazla çalışmalarda yapılması işkolikliktir.

İşkoliklik suçluluk, anksiyete, öfke ve hayal kırıklığı ile öne çıkarken, çalışkanlık huzur ve öz güvenle öne çıkar.

Aşırı çalışmanın zararlarından korunmak için öneriler

Çalışkanlığı öne çıkarmak, aşırı çalışmanın zararlarından korunmak için şunları yapabiliriz:

  • Öncelikle hedefleri ve başarıyı tanımlayın, hedeflere odaklanın.
  • Planlı olun: Önemli ve öncelikli işleri ayırın. Önemsiz ve önceliği olmayan işleri erteleyerek fazla çalışma ihtiyacını azaltın.
  • Şu düşünceyi içselleştirin: “Başarmak için çalışmak, gayret etmek elbette gerekli ama çok fazla çalışmak şart değil.”
  • İş kültürünü değiştirmeye çalışın: Yöneticiler gereğinden fazla çalışmaya zorlayabilir. Siz kendi çalışanlarınızı zorlamayın. Sınırlarınızı belirleyerek örnek olun.
  • İşlerin normal çalışma süreleri içinde bitirilmesi gerektiğini önce siz içselleştirin sonra iş arkadaşlarınızı yönlendirin. Fazla çalışma için sınırlar ve üst hedef belirleyin.
  • Yıllık izin ve haftalık izin kullanın ve kullandırın. Zorunlu bir durum olmadıkça tatil günlerinde iş görüşmeleri yapmayın.
  • En çok zaman alan işlerden başlayarak, işlerin içerik analizlerini yapın. Gereksiz veya faydasız işlemleri elimine ederek iş süresini kısaltın.
  • Aynı ekip içinde veya farklı ekipler içinde aynı işin tekrar tekrar yapılma ihtimali yüksektir. İş analizlerinde tekrar eden işlere odaklanarak zaman kaybını önleyin.

Özetle, çalışmak için yaşamıyoruz, işimiz dışında da sorumluluklarımız var. Daha iyi ve daha kaliteli yaşamak için gereği kadar çalışmak zorundayız. Çalışmayı ibadet gören bir kültürümüz var. Ancak bu kültür, ibadetimize ve sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmemize engel olmamalı.

Hayatımızı dengeye oturtanlar olmamız dileğiyle.

  1. Engin Kahveci, Gerçekten Boş Zamana İhtiyacınız Var mı? HBR Türkiye. 08.09.2023.
  2. Mehmet Kaplan, Kültür Üniversitesi Aile İşletmeleri 4. Kongresi Kitabı. 16-17 Ekim 2010.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum