Köylülük sorunumuz
Mevlana, “Köyde bir gün kalan kişinin aklı bir ayda yerine gelmez” der. Bu negatif anlamıyla köylülük (gundilik) toprağa ve kırsala bağımlılıktan çok farklı bir kategoriyi ifade eder. Daha açıkçası, köylülük kırsalda yaşama tecrübesine indirgenebilecek bir olgu değildir. Zira kadim bir şehrin göbeğinde de pekâlâ köylü olunabilir, köylülük şehir vasatında da baki kalabilir. Değişmeyen bir ezber olarak köylülük kendini sürekli tekrar eden, yeniliğe direnen, farklılıklara tahammül edemeyen ve alışkanlıklarından vazgeçmeyen bir kapalı cemaat topluluğu olmayı imler. Köylü tipolojisi ise bilgisizlik, görgüsüzlük, hamlık, kabalık, katılık, inatçılık, kurnazlık gibi özelliklerle tebarüz eder. Köylülük medeniliğin (şehirlilik) zıddı olarak ciddi bir toplumsal sorundur ve bu sorun özellikle muhafazakâr çevrelerde daha yoğundur. Bu son ifademiz, “Kestane kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş…” bağlamında değerlendirilip kınanabilir. Fakat şunu belirtmemiz gerekir ki köylülük sorununun arız olduğu toplumsal kesim, şahsen kendimi de dâhil ettiğim kesimdir; dolayısıyla eleştiri babında zikrettiklerimiz apaçık bir özeleştiridir. Yani problem bizim problemimizdir.
***
Köylülük Kur’an’da da zemmedilir. Birçok ayette geçen “el-a’râb” kelimesi “köylüler” (bedevîler, ehl-i bâdiye) anlamına gelir. Arap kültüründe köylülük çöller ve vahalarda develeriyle birlikte konar göçer olarak yaşamayı ifade eden “bedâvet” kelimesiyle ifade edilir ve bu kelime “yerleşik hayat, şehirlilik, medenilik” anlamına gelen “hadâret”in mukabilidir. Tevbe 9/90, 97, 98, 101, Feth 48/11, Hucurât 49/14 gibi ayetlerdeki ifadelere göre Hz. Peygamber’in çağdaşı olan bedevîler/köylüler/gundiler zümresi adap, usul, nizam tanımamak, sosyal terbiye ve disipline karşı koymak, alışkanlıklarına körü körüne bağlı olmak gibi hususiyetlerin yanı sıra cahillik, görgüsüzlük, kabalık, kurnazlık, fırsatçılık, menfaatçilik gibi vasıflarla da ön plana çıkar.
Geçmişte köylülük sorununa sık sık parmak basan isimlerden biri olan Çetin Altan’a göre köylülüğün belli başlı özellikleri şu şekilde sıralanabilir: (1) Aile içinde bile ortak bir dayanışma yerine otoriter olmayı yeğleme; (2) Rahat bir diyalog yerine “Dediğim dedik” türü tartışma ve didişmeyi yeğleme; (3) Övünmeyi ve olduğundan fazla görünmeyi yeğleme; (4) Aksaklık durumunda özeleştiriye yanaşmadan, başkasını suçlamayı yeğleme; (5) Toprak ağasına yakınlık gibi, ünlü bir siyasetçiyle olan yakınlıktan sık sık söz etmeyi yeğleme; (6) Hukuk, adalet, saygı, nezaket gibi soyut kavramların tanımlamalarını yapmaya yanaşmadan, soyut kavramları taş, toprak, bardak, bıçak, ev, araba gibi somut sözcüklerle eşdeğer tutarak konuşmayı yeğleme; (7) Meslek sahibi olmak yerine makam sahibi olmayı yeğleme; (8) Meslekî bir kimlik yerine doğuştan edinilen etnik ve dinî bir kimliği benimsemeyi yeğleme; (9) Bir an önce sıradan bir sokaktaki vatandaş sayılmaktan sıyrılıp şöhret ve zenginlik açısından sıra dışı biri olmayı veya en azından öyle görünmeyi yeğleme; (10) Bir an önce sonuca gitmek yerine zamanı değerlendirmeye boş vererek üşenmeyi ve yumurtanın kapıya dayanmasını yeğleme…
Günümüz Türkiye toplumundaki yaygın ilişki biçimi köylülük kültürü içinde şekillenmektedir. O kadar ki bu kültür siyaset, ekonomi ve akademik hayat dâhil hemen her alanda belirleyici olabilmektedir. Özellikle merkez sağ siyasi partiler köylülüğü, köylülük de bu partileri beslemektedir. Burada söz konusu olan besleme bir tür alışveriş ilişkisi olduğundan, köylülük siyaset alanında başat bir unsur olmakla tebarüz etmektedir. Köylülük bir zihniyet tarzı olarak dinî düşünce ve söylemi de büyük ölçüde domine etmektedir. İslam’ın parlak bir medeniyet dini olduğu hepimizin ittifakla kabul ettiği bir gerçektir; fakat ne yazık ki İslam dininin çağdaş müntesipleri medeniyet üretmek şöyle dursun, şehirli olabilmeyi bile becerememektedir.
***
Tasavvuf dinî düşünce ve pratikte köylülüğü törpüleyip şehirlilik kodlarını güçlendirecek bir imkân olarak görülebilir. Fakat günümüz Türkiye sosyolojisi dikkate alındığında özellikle Nakşibendî geleneğin bu imkânı köreltici bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Hatta Nakşibendîlik sosyal taban itibariyle tasavvufî köylülüğün temsilcisi gibidir. Tasavvufun şehirli ve medenî versiyonu Mevlevîliktir. Genel dinî düşünce yapısı itibariyle Mevlevîlik elbette tartışılabilir; temel dinî kaynaklar açısından Mevlevî gelenek pekâlâ sorgulanabilir; ancak konumuz bu değildir. Konumuz şehir kültürüyle incelmiş tasavvuf ekolünün Mevlevîlik olduğuna dikkat çekmekten ibarettir. Osmanlılar döneminde İstanbul’daki hemen her mevlevihanenin birer musiki mektebi ve güzel sanatlar akademisi gibi bir işlev gördüğü, dahası Zekai Dede, Itrî Efendi gibi klasik Türk musikisinin en parlak simalarının Mevlevî geleneği içinde birer İstanbul efendisi olarak yetiştikleri bilinmektedir. Sözün özü, “İstanbul beyefendisi” vasfına yaraşır biçimde, yani tam anlamıyla şehirli/medeni bir müslüman profiline sahip olabilmek en azından benim için büyük bir idealdir.















İşte Hocanın bahsettiği köy zihniyeti tam da sizin bu tavrınız! Suçu başkasına atma kötüyü başkasına yakıştırma.
Yanıtla (0) (0)Hocam güzel başlamışsınız ama bence eksik kalmış bir yazı,sağ siyasetin iktidar olduğu bir süreçten geçiyoruz niye iktidara tavsiyeleriniz olmaz eleştirileriniz olmaz. Yazılarnızdaki eksik bence bu
Yanıtla (0) (0)Koylulugu sag-muhafazakar kesime yakistirmaniz, sehirliligi de haliyle sol(!) kesimin hanesine yazdirmis! Oysa gordugum en koylu zihniyet Chp zihniyetidir benim. Saydiginiz koyluluk maddelerinin tumu ve dahi fazlasi Chp ve diger sol zihniyette mevcuttur! Ezikligi birakin derim, M.Bey!
Yanıtla (0) (0)Nakşilere ve ehli sünnet cemaatlere saldırı devam ediyor. Ama bu saldırı direk değil yumuşak yumuşak ve sinsice yapılıyor. Hadislere ve peyfamberimize sataşmalar ile bu yazıyı beraber değerlendiriyorum.
Yanıtla (0) (0)Mesela, anlattığınız hadisenin sağlam bir kaynağı yoktur. Hikaye bir hikayedir.
Yanıtla (0) (0)Hocam, yapılan bazı yorumları görünce; işinizin gerçekten zor olduğunu hissettim. Siz,kendiniz de dahil özeleştiri yaptığınızı söylüyorsunuz; yorumcu sizin kendinizi köylülükten soyutladığınızı vb...Gerçekten su anki Tr.manzarası adeta"cehaletin muhteşem zaferi". Ama yapacak bir şey yok gibi.Sosyoloji bu; coğrafya kaderdir!Maalesef...
Yanıtla (2) (0)Nereden bakarsak bakalım . Eğitim şart . Köylü olan beyindir . Biz bir birimize hakaret etmeden anlamayı dinlemeyi ve de bir işi yapabilir olmayı öğrenmeliyiz .
Yanıtla (0) (0)Lacoste T-Shirt giydiğinizde, aksesuar olarak da, kolunuza tren tekeri saat takıp, altına kargo pantolona ek olarak Trekking ve Outdoor Ayakkabı giydiniz mi alın size full şehirli bir Consept. Takıl Rahat edersin, Şehirli olduğuna inandırmak çok kolay olur. Bir de benim gibi doğadan bir isim. olay tamam.
Yanıtla (0) (0)Sandalye dört bacaklıdır, fil de dört bacaklıdır, o halde sandelye fildir gibi birşey olmuş bu yorum.
Yanıtla (0) (0)İslam tektir, her insan kendi beyni kadar anlar.
Yanıtla (0) (0)Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var”. Hayrettin Karaman Yukarıdaki düşünceler kesinlikle yanlıştır demiyorum bu bir kültür meselesi. Köylü bir bakış açısı ile köyün ortasında alenen sigara içen bir kadın bir mesaj vermeye çalışıyor demek mümkündür. Şehirli bir bakış açısı ile meydanda alenen sigara içen kadın pek dikkat çekmez ve bundan bir mesajda çıkarılmaz, çıkarıldığı takdirde bu mesajı çıkaran kişi de sorun var gözüyle bakılır. Yukarıda anlatılan yargı biçimi köylülük/taşralılık kültürünü yansıtmaktadır. Köyde herkes birbirini tanır. Bu yüzden kadın alenen sigara içemez, erkek/kız karışık oyun oynayamaz… Çünkü dedikodu olur. Bizim âlimlerimiz köy kültürüyle yetiştikleri için olayları bu pencereden görmelerini DOĞAL karşılıyorum. Ancak şehirli bir bakış açısını bilmeden/kavramadan köylü kültürünü metropolde din diye sunulması, metropolde yaşayanlar tarafından tepki çekiyor ve anlaşılmıyor. Aynı şekilde köylü kültüründe yetişen kişide karşı tarafı anlayamıyor. Sonuç: Kültür farkını kavramdan/gözetmeden ön yargılarla taraflar birbirini suçluyor. Bütün nebiler köylü değil şehirlidir. Bütün dinler gibi İslâmiyet de şehirli yapıdadır ve şehirde doğmuş, şehirden kırsala yayılmıştır. Zaten medeni (şehirli) ve köylü (bedevi) kavramları da kökenini İslâm'dan alır. Kur'an-ı Kerim'de sosyolojik bir kategori olarak “bedevilik” övülmez, aksine yerilir. Ancak günümüzde Mehmet Şevket Eygi'nin deyimiyle, “Türkiye'de İslâmî hareket tam manasıyla bir köylü hareketine dönüşmüş durumdadır. İslâm'ın bayraktarlığını kırsal kesimliler, köylü zihniyetliler yapıyor.” Bu yüzden âlimler köy kültürüyle yetiştikleri için şehirliye İslam’ı hakkıyla anlatamıyor; kentli, aydın ve modern yaşamı tercih edenlerin ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar. “İslam’ın parlak bir medeniyet dini olduğu hepimizin ittifakla kabul ettiği bir gerçektir; fakat ne yazık ki İslam dininin çağdaş müntesipleri medeniyet üretmek şöyle dursun, şehirli olabilmeyi bile becerememektedir.” M. Öztürk
Yanıtla (0) (0)Seküler bir ülkede resmi mezhep yoktur.
Yanıtla (0) (0)"Köylülük kırsalda yaşama tecrübesine indirgenebilecek bir olgu değildir" cümlesinin tam olarak neresini anlayamadınız acaba? Yazıda belirtilen belli başlı köylülük alametlerinden "soyut kavramları dağ, taş gibi somut kavramlarla eşdeğer tutma" maddesini uygulamalı şekilde örnek gösterdiğiniz için de ayrıca teşekkürler. Selametle.
Yanıtla (0) (0)Mustafa bey, makalesini daha uzun ve detaylı olarak yazarsa daha iyi fikir verebilir bize. Söylediklerine ek olarak: Genelde metropol kentler özelde ise İstanbul için geçerli olan bu "köylülük/kasabalılık" kavramı özellikle "mülk edinme" konularında tebarüz etmektedir. Örnek olarak; İstanbul'da doğma büyüme bir aile halihazırda kirada otururken, daha dün "kırsal"dan gelmiş "bir aile" beş sene içerisinde bulunduğu ya da gözüne kestirdiği bir yerde hemen bir daire/apartman sahibi olur. Eğitim, kültür vb. hiçbir şeyle alakası olmayan bir nesil/güruh yarattık. "İstanbul"lu olan/olmaya çalışan birisi çocuklarının eğitim ve öğretimi için yatırım yaparken köylü/kasabalı biri hemen "kenz/biriktirme"nin peşindedir. Makalenizi daha da geliştirerek yeni yorumlarını beklemekteyiz hocam.
Yanıtla (0) (0)Bu paylaşımın altına bu yazı da yer almalı diye düşünüyorum. "Köyden çıkan peygamber veya nebi yoktur. Bütün dinler gibi İslâmiyet de şehirli yapıdadır ve şehirde doğmuş, şehirden kırsala yayılmıştır. Zaten medeni (şehirli) ve köylü (bedevi) kavramları da kökenini İslâm'dan alır. Kur'an-ı Kerim'de sosyolojik bir kategori olarak “bedevilik” övülmez, aksine yerilir. Ancak günümüzde Üstad Mehmet Şevket Eygi'nin deyimiyle, “Türkiye'de İslâmî hareket tam manasıyla bir köylü hareketine dönüşmüş durumdadır. İslâm'ın bayraktarlığını kırsal kesimliler, köylü zihniyetliler yapıyor.” Bu yüzden alimler köy kültürüyle yetiştikleri için şehirliye İslâm hakkıyla anlatılamıyor; kentli, aydın ve modern yaşamı tercih edenlerin ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar." Prof. Dr. Sefa Saygılı
Yanıtla (0) (0)Hocam köylü tabiri yerine (saygı değer köylülerimizin alınmaması için) taşra kafalı tabirini kullansak daha isabetli olmaz mı ?
Yanıtla (1) (0)Ortadan kesilmiş bırakılmış bir yazı gibi geldi bana
Yanıtla (0) (0)Karar Okuru rumuzlu kardeşlerim. Gerçek isminizi veya farklı mahlasları kullansaydınız sizlere ayrı ayrı hitap edebilirdim. Birinci Karar Okuru kardeşim, Hocamız köylülüğün tanımında bile şehirliliğin tersi olarak bir ifade kullanmış. Yazıyı değerlendirmek için tanımlar somut bir çerçeve vermeli. Ikincisi ben Hocamızın meramını anladım ama O meramını anlatırken öyle bir dil ve öyle bir yapı seçmiş ki dünya kadar eleştiri aldı. Ikinci Karar Okuru kardeşim. Haklısınız. Kültürel çerçeve, davranışsal çerçeve ve düşünsel çerçeve derken önce bunları tanımlamalıydım. Aksi takdirde sosyal bilimlerin kapsamına giren konuları tartışmak sağlıklı olmuyor. Aynı frekansta buluşarak tartışmak mümkün olmuyor. Ben belli bir şeyi kastediyorum. Siz farklı bir şey olarak algılayabiliyorsunuz. Hocamızın yazısındaki eksikliklerden birisi de bu zaten. Uzatmadan kısa bir örnekle konuyu anlatayım. Ataerkil aile yapısı o toplumum kültürel yapısı içinde değerlendirilir. Babaya, ataya saygı kültürü...Ataerkil aile yapısı içerisinde babanın aile bireylerine uyguladığı yöntem davranışsal çerçeve içerisine girer. Kimi babalar söz ve nasihatla ikna yöntemini seçerken bazıları dayak ve şiddeti seçebilir. Aynı aile içerisinde evlatların babanın istek ve nasihetlerine uyma veya karşı çıkma konusunda uyguladıkları sistematik ise düşünsel çerçeveye girer. ''Babam böyle diyorsa doğrudur'' şeklinde bir sistematik ile ''babam böyle diyor ama bu bana ters geliyor. Bunu araştırmalıyım'' sistematiği elbette farklıdır. Çözüm önerisi konusunda ise sizinle aynı fikri paylaşamadığım için üzgünüm. Yazarımız bir Prof. Bir aksaklık konusunda yazıyorsa çözüm konusunda da bazı öneriler getirmeli. Konu çözümsüz değil. Aksi takdirde Istanbul beyefendisinden söz edemezdik. Istanbul beyefendisi gökten inmedi.
Yanıtla (0) (0)Yakın tarihte köydeki insanların önce köyde yetiştirilmesi, çevresine sahip çıkıp geliştirmesi daha sonrada icap ederse şehirlere gidip, kolayca şehirleşmesini sağlayan eğitim sistemi "köy enstitüleri" de vardı sayın Aydın. İnsanımızı oy deposu/arka bahçe olarak gören zihniyetler kalkınmamızı ve medeniyetimizi engellemişlerdir... Bu günler, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet ve o günlerde yetişmiş teknik,sağlık vd. personeller sayesinde başarılmıştır.Diğeceklerim çok yer az.slm.
Yanıtla (0) (0)Merhum Ecevit zamanında, şehirlerde...her mahallede parklar açan,çiçeklendiren... salıncaklar koyan CHP li Belediyelerin bu hizmetlerini bi gecede yok eden zihniyet acaba o günleri düşünüp yaptıklarından pişmanlık duyuyor mu! Yoksa o günlerin içinden geçerek şehirleşti(rildi)klerini düşünüp, o günlere küfürden vazgeçerek,bugünlerin örn.çiçek kopartmayan kişilerine dönüştürenlere tşk edecekmi? Ha her çocuğa bi şişe süt te konuluyordu o günlerde kapılara...O günlerin olanaklarıyla yapılanlar "aya ilk adım atmak","ilk parayı kazanmak" kadar değerliydi...Kötülemek yerine her bi taş koyana tşk. etmeli insan...Bi'de Dalan gerçeğini unutup Haliç edebiyatı yapmamalı.. ki, yapılması gereken ve bazen ancak zamanı gelince yapılabilen hizmetlerin değeri anlaşılsın ...
Yanıtla (0) (0)Fetihten on yıl sonra “kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun” emriyle yapımına başlattığı Fatih Camisi’nin kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olmadı diye mimarı Atik Sinan’ın ellerini bileklerinden kestirten Fatih Sultan Mehmet...
Yanıtla (0) (0)"...Farabi’nin tasvir ettiği “medînetü’l-fâzıla” bir düş değil, İslâm Medeniyeti’nin gerçekleştirdiği kentlerin bir nevi prototipidir. .."
Yanıtla (0) (0)Medenî olma; şehirli olma, şehirde oturma değildir; ancak medenî insan, şehir yerleşimi aşamasına geçmiş kişi demektir ...
Yanıtla (0) (0)Medenî olma; şehirli olma, şehirde oturma değildir; ancak medenî insan, şehir yerleşimi aşamasına geçmiş kişi demektir. ...
Yanıtla (0) (0)Hangi islam? Hangi sehir? Kadikoy mu, bakirkoy mu, yenikoy mu, muallimkoy mu....vs hangi koy?
Yanıtla (0) (0)Elestirilen koyluluk kaba hoyrat sekilde genelkemeler yaparak ve kendini azade sayip ayni ezber laflari tekrarlayarak baskalarini suclamak vs tam da bu zihniyet iste!
Yanıtla (0) (0)kültür, davranış ve düşünceyi nasıl birbirinden ayırdınız? özel bir kimyasal formül mü kullandınız. "çözüm önerisi" konusundaysa, bunun için yazarın da reçetesi olduğunu zannetmiyorum. köylülük sorunu öyle doktor reçetesi ile düzelebilse, türkiyedeki siyaset anlayışı da, ekonomik anlayışta, dini anlayışta değişir. trafik düzeni bile değişir. köylü kültürüne sahip olan insanlar ile şehirli kültürüne sahip olan insanların trafik kuralları ile cebelleşmeli farklıdır. ev içinde çocuğu ile, karısı ile ilişkisi farklıdır. Eğer bir formül bulup davranış, kültür ve düşünceyi ayırabilirseniz aile içi davranış konusunu ilk önce halletmenizi rica edeceğim.
Yanıtla (0) (0)Sayın yazar, söylediklerinizi bir de verilerle desteklemeye çalışın isterseniz. Köyle şehirin arasında öyle kesin çizgiler yoktur. Köylerle alakalı yazacak çok şey var. Ama önce oraları gezip yazılacak şeyleri ortaya çıkarabilmek lazım. Dağlık köy ayrı, ovalık köy ayrı, deniz kenarı ayrı, doğusu ayrı, batısı ayrı.. Bir de köylere rahmet okutacak ucube şehirler var. Dediklerinizin çoğuna katılmıyorum, vesselam.
Yanıtla (0) (0)Bireysel ve toplumsal bazda evrim dinin getirdiği yüce değerler ile yakından alakalıdır yani şöyle dersek din insan denen makinenin kullanma klavuzudur şöyle ki bireyler ve toplumlar evrim sürecinde dinin getirdiği yüce değerleri ne denli doğru anlayıp benimserler ve uygularlar ise o bireylerin ve toplumların evrimi ileriye doğru yani kamil insan ve toplum olmaya doğru evrimleşir aksi durumda yani birey ve toplumlar evrimsel süreçte dinin getirdiği yüce değerleri doğru anlama benimseme ve uygulamada ne denli uzak olurlarsada o birey ve toplumların evrimi geriye ilkelleşmeye doğru olur yani ya maymunlaşırsınız yada ademleşir evrim sürecinde yüce dini değerler sürecin ne yana olacağının ölçüsünü yolunu verir evrim toplumlar içinde ve bireyler içinde vardır ve doğru anlaşılmış evrim veya tekammül salt gerçektir ve evrimsel seçicilikte acımasız kurallara göre işler şöyle ki geriye doğru evrimleşen ilkelleşen toplumlar kavimler tarih mezarlığına gömülürken ileriye doğru evrimleşen toplumlarda gelişerek varlığını sürdürür bugün medeniyet adına ortaya konan bütün ulvi değerlerin çıkış noktası temeli dayanağı dinin getirdiği yüce değerlerdir yani örneğin merhamet olmadan insan hakları evrensel beyanının anlamı olmaz daha öncede evrimsel süreç ile ilgili olarak yorumlamıştım yazınızı fakat yayınlamadınız evrim yok demek ile sansürlenmek ile gerçekliğinden bişey kaybetmez sayın hocam evrim yani tekamül vardır ve salt gerçektir ölçüsünüde yolunuda dinin yüce değerleri belirler
Yanıtla (0) (0)Bayram değil seyran değil babıbdan bir yazı
Yanıtla (0) (0)Hayalinizdek şehirli "İstanbul beyefendisi" kimi tarif eder? Mesela İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet bir İstanbul beyefendisi midir?
Yanıtla (0) (0)Ne demek istediğinizi gayet iyi anladım. Zira ben de aynı dertten muzdaribim.
Yanıtla (0) (0)Sehirliligin tanımı köylülük tanımı içersinde zikredilenlerin tersi olmalı degilmi Alp bey? Yazar fazla ayrıntıya girmeden genel bir çerçeve çizmiş, ancak verimli ve güzel bir yazı olmuş.
Yanıtla (0) (0)Hocam sizin gibileri allah başımızdan eksik etmiş din bezirganların safsatacıların iplerini açığa kavuşturuyorsunuz bu ortadoğu topraklarında insanlarımız kendini sorgulamalı ve özeleştiri yapmalı 500 senedir batıyı suçlamaktan ve eziklikten dolayı bataklıktan çıkamadılar
Yanıtla (0) (0)Kişi ne olduğunu bilmez veya bilip de konduramaz veya kabul edemezse sittinsene şehirli olamaz. Köylü yanını ön plana çıkartıp sempatik olma yollarına girer ki, beyhude çabadır, yakınındakileri sıkıntıya sokmaktan başkada bir işe yaramamaktadır. Belki Sakıp sabancı ekolü, Ali Ağaoğlu formatı bazı zeminlere uygun düşse de, sakil durduğunda kuşku yoktur. Sahaflardan alınan kitapları duvara dizmekle, Osmanlı paşası bir kaç resmi duvara asmakla, pahalı antikalarla bir yerlere bağlantı kurmakla da, soylu, kültürlü, özellikle de şehirli olunmuyor. Peygamber soyu meseleleri, dini tarikatların silsile numaraları zaten normal bir insanın zihnini dumura uğratmaktan başka bir şey değil.
Yanıtla (0) (0)Dinli veya dinsiz, insanların medeniyet mensubiyetleri bu iki kavram olmadan izah edilemez. Dini dışlamadan "Bu işe din ne karışır" diyemeyiz. Bu Batılılar için çok anlaşılabilir bir şeydir. Biz de ise dini hayatından dışlayanlar, bunu bir eziklik olarak algıladıkları için dindarın yaşantıdan rahatsız oluyorlar. Dinsizliklerinden emin değiller. Emin olsalar bu kompleks kalmayacak, bir Müslümanın meselelere İslam gözlüğünden bakmasından rahatsız olmayacaklar.
Yanıtla (0) (0)Sayın Hocam, daha önceki yazılarınızı zevkle okudum. Ancak bu yazınız gerek şekilsel gerekse anlamsal olarak sıkıntılı. Sosyal bir konuyu tartışıyorsunuz ancak tartışma konusu terimleri tam olarak tanımlamıyorsunuz. Şehirliliğin tanımını bulamadım. Ayrıca konuyu hangi çerçevede tartışıyorsunuz belli değil. Kültürel çerçevede mi, davranışsal çerçevede mi yoksa düşünsel çerçeve de mi? Yoksa tarikatlardan hangisi şehirli kültürüne yakındır konusunu mu tartışıyorsunuz? Son olarak çözüm öneriniz ne? Öyleyse ne yapmalı? Bu konuda pek birşey bulamadım. Saygılar.
Yanıtla (0) (0)Mustafa Bey, derin araştırma, karşılaştırma,analiz gerektiren konularda acele, kolay cümleler kurduğunuzu düşünüyorum. Doğrudur neticede gazete yazısı bu; ancak yine de büyük meseleler hakkında kestirme yoldan hükme gitmemek gerektiğini bir akademisyen olarak sizler daha iyi takdir edersiniz. Saygılar..
Yanıtla (0) (0)dikkat cekilen konu basli basina insanlik ve insanimizin sorunu iken koyluluk edip tamlamak yerine yarismayi tercih etmek bizim koylu olusumuzun ispatidir.tesekkur ediyorum bu konuyu belleklerimizde en uste tasidiginiz icin...calistaylar seminerler konferanslar ile hutbe vaaz ekseninde halk egitim merkezlerinde igne oyasi gibi islenmeli..
Yanıtla (0) (0)çözümlemesi yeter bence. çözüm devlette kardeşim. herkesin her şeye gücü yetmez. yasa çıkaracak, adaleti gözetecek, uygulama yapacak, şehirlere toki yapmayacak, mirası koruyacak gözetecek eğitimde ısrar edecek olan hükümetlerdir.
Yanıtla (0) (0)Cumhuriyet tarihinde bir köy edebiyatı furyası var kardeşim. Belki duymuşsundur. Değerli yazarımız Peyami Safa bu furyanın önemli yazarlarına eleştiriler getirir. Bu eleştirilerden en önemlisi; bu romanlarda köylü hep iyidir, güzeldir, hoştur; ağa, jandarma ve devleti temsil edenler köylüye zulm eder olarak resmedilir. Bu ancak karikatürlerde olur, der, Safa.Gerçeği yansıtmıyor, der. Bize gerçek köyü ve gerçek köylüyü anlatacak eserler lazım, der. Bu örneği vermekten maksadım, bence insan söz konusu olduğunda, yani iyilik kötülük, ahlaklılık vs. mevzubahis olunca köylü şehirli diye ayırmamak gerekir. Kötü köylü, kötü kadın olabildiği gibi, kötü şehirli, kötü erkek de pekala olabilir. Ancak ilimler, sanatlar, bizatihi para, iş bölümü, üniversiteler vs. tarih boyunca da şehirlerde gelişmiştir. Bunu da inkar etmemek lazım.
Yanıtla (0) (0)Yazıda konu edinilen köylülük "bilgisizlik, görgüsüzlük, hamlık, kabalık, katılık, inatçılık, kurnazlık" gibi hasletleri barındırıyorsa bu insanın "beşer" olmasıyla ilgilidir ve bu anlamda her insan köylüdür. Söz konusu özellikler aslında "yoksunluk" tan kaynaklanıyor gibi. İnsanın yaratılışı ve hayat sahnesine getirilişi esnasında meleklerin onun beşer, yani "köylülük" özelliklerinden bahisle itirazına karşı Yaratanın insanı savunması "bilgi edinebilme" özelliği ön plana çıkarılarak yapılmıştır. Denilebilir ki Kuran'da yer alan bu anlatım bilgiden yoksunluğun beşer (köylülük) özelliklerinin daha aktif olmasına yol açmasının bir izahı gibidir. Diğer taraftan bilgili olmak ta her zaman "şehirli" olmayı ve şehirli gibi davranmayı gerektirmez. Bilgili kişi eğer başka bir şeyin veya şeylerin yoksunuysa sadece "takıyye" yapar, yani kendini gizler. "Zamanı gelince" beşer özelliğinin en uç göstergesi olan kan dökücülük özelliğini hiç utanmadan gösterir. İnsanın köylülükten kurtulabilmesinin yolu zannımca başta güvene, itimada dayalı, kalbin derinliklerine nakşolmuş Allah'a, Peygamberine ve ahirete iman ve bunun gereği olarak her daim Allah rızasını (kendi menfaatini değil) esas alarak sürdürülen bir yaşamla mümkündür. Örnek ise Peygamberimiz dir. O bir insan, bir önder, bir eş, bir baba, bir yönetici, bir asker vs. olarak her kes için bir rehberdir. Mustafa hocanın yazıda belirttiği muhafazakar kesimin köylülüğünü bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Yaklaşık bir yüz yıl boyunca yaşanılan "yoksunluklar" bu halk kesimini bir anlamda köylüleştirmiştir. Yaklaşık on beş yıldır görece yoksun kaldıklarına kavuşan muhafazakarlar tabir yerindeyse bir "sonradan görme" sendromu içindeler ve umarım bu çok fazla uzun sürmez. Şehirli, medeni diye kendilerini üstün görenler ise şimdilik "beşer" özelliklerini kamufle etme gayreti içindeler. Ancak yakın tarih onların ne kadar kaba, iki yüzlü ve kendilerinden olmayanlara karşı acımasız olduklarının şehididir.
Yanıtla (0) (0)'Medine'leşmeyi, yani şehirleşmeyi herhangi bir ideolojik, dini referansa indirgemeden düşünmek lazım her şeyden önce. Şehri soyutlamak lazım. Önce bir şehir tasavvurumuzun olması lazım. Şahsen ben, medine, kent yahut şehir deyince, onun düşünce alanındaki yansımasını anlıyorum. Şehir nedir? Bugünün dünyasında şehir nedir, nasıl olmalıdır?..
Yanıtla (0) (0)Mustafa hoca ne dediğiniz kestirebildim ama tam ifade edemediniz galiba! Bence bunu köyle köylülükle irtibatlandırmamak lazım Bide Arabi konar göçer bedevilerdir kesinlikle köylü falan demek yanlış olur Mevlana şuan yaşasaydı şehirde bı gün duran 1 ay kendine gelmez derdi bence Köylü olmak güzeldir eksileri artılarıyla mutlu gundi olanlara biraz kaba da olsalar dürüstler doğallar samimiyet
Yanıtla (0) (0)Nakşiliği kötüleyim derken çarşafa dolandınız.
Yanıtla (0) (0)Tevratta mı geçiyor bu söz
Yanıtla (0) (0)Bir de çözüm önerilerinizi okusak, nasıl medeni oluruz, ne yapmamız icap ediyor, nasıl hareket edersek, davranırsak iyi bir şehirli oluruz?
Yanıtla (0) (0)Koylu olsak ne ala...mesele pacozluk.
Yanıtla (0) (0)Kelimenin tam anlamıyla Molla Kasım fikriyatı. Tasavvufun köy veya şehir versiyonu yoktur. İnsanın olduğu her yerde tasavvuf yaşanır. Tasavvuftan maksat, Allah'a ruhen erip, vuslat edip, ERMİŞ-EVLİYA olmaktır. Yani islamı orijinal şekliyle yaşatmaktır, Sahabe, Tabiin, Tebe-i Tabiin,... gibi. Fakat Molla Kasımlar, bunu bilemezler. Evliyaullah buyurmuşlardır ki; "Tatmayan bilmez."
Yanıtla (0) (0)"peki hoca"... Hoca'nın yandığı dert tam da böyle bir üslûba denk düşüyor sanırım.
Yanıtla (0) (0)Dünyanın İkinci yüksek şelalesi diye yutturmaya çalıştıkları TORTUM şelalesine gittiğimizde, çevre tahribatı ve çöp dağları ile sanki bir cehenneme düştüğümüzü sandık. Tesadüfen yakın beldelerden bir belediyenin başkanı ile karşılaştığımızda, -Bu ne hal sorumuza. -Bir Büyük düşünür; “KÖY AKLIN ÇÖPLÜĞÜDÜR” demiş. Diye cevap verdi. Hem malını olandan çok farklı anlat, hem de eline yüzüne bakılmayacak kadar berbat bir şekilde sat. Mustafa Hocamın kendisini de hiç çekinmeden dahil ettiği bu berbat sınıf, (dahil etmese de bir kişinin inanacağını sanmak safdillik olur). Şehirleri çekirge gibi istila edip birer devasa köy(çöplük) haline getirmekten başka bir işe yaramadı. Biraz önce tartıştığımız “3 kuşaktır şehirde yaşadığımız halde neden şehirli olamıyoruz?” rahatsızlığına bir çözüm, bir çare bulamadık ve üzerine Mustafa hocanın yazısını paylaştık. Yazının Satırlarını okudukça konuşup tartıştıklarımızdan başka bir şey olmadığını fark ettik. Belki zamanında çağdaşlarına fark atan, ileri yaşantı sunan İslam toplumları, bir anda duraklamaya geçmiş geri kalmış kabuğuna kapanıp için, için yanmaktan başka bir şey yapamamış. Tarikatların; müntesiplerinin kurtuluşu için İslam dinini kafalarına göre yorumlayarak elde tutma, güçlü kılma, rahat yaşayabilme formülleri sunarak, günümüze bağlı olduklarını sandıkları dinden bambaşka bir dine ve şekle sokarak getirdiklerini görüyoruz. Bu dünyayı ret etmek, istememek, “bir lokma, bir hırka” felsefesi ile, koyun bir toplum yaratıp zalim yöneticilerin önüne atmak, Şeyhin elinde gassalın elindeki meyyit gibi olmalarını sağlamak. Türkmen Köylerinde, Yörüklere, İslam dini diye hafızalarında uykuda duran şaman ayinlerini canlandırıp elde tutma gayretleri, travmalar, travmalar, travmalar. Genetik hastalıklar, kabus dolu geriye dönük rahatsızlıklar ve sürüler halinde yaşamaya mahkum edilmiş, birey olamayan, ben olamayan insanlar. Vs..
Yanıtla (0) (0)Yazının sonunun tasavvufla bağlanması hoş olmamış. madem konu iki tarikatın medenilik sorunu öyleyse bu konuda birkaç yazı yazdıktan sonra karşılaştırmalı bir analiz yapılması akademisyen olmanın gereği olmalı bence. sanatla, musiki ile medenilik elde edilir kanaati de tartışmalı. medenilik ve bedevilik bir ahlak sorunudur, ahlaki olgunluğa ulaşan herkes aslında medenidir, çünkü peygamberin tabilerine verdiği en önemli eğitim insan olmanın kimlik ve kişilik özellikleridir; bunun da güzel ahlakla kazanıldığı açıktır.
Yanıtla (0) (0)Basta istanbul ve mesela trafik, maclarda ve siyasi sosyal/asosyal arenalardaki seviye/uslup olmak uzere insanim oldugu heryerde ve "genel toplumsal ozellik olarak" siradanlasan sorunlarimizin temelinde yazarin dikkat cektigi sorunlar maalesef onumuze cikiyor. Bu nedenle sehirler kocaman koyler haline geldi. Akademik egitim ve diploma,gelir duzeyi vs de bu olumsuz durumu onlemeye yetmedigi hatta artirici etki dahi yapabildigi "cobanin oyu-progesorun oyu" kiyaslamasi seklinde sembollesen basitlik ve aci gercegi de maalesef ortada. Yani sorundan hicbir toplum kesimi muaf degil. Komplekse kapilmadan ozelestiriyle ve hepbirlikte bununla basedeiliriz. Bunun degisik versiyonunun da AB ye uyelik paradoksu olarak onumuzde bence. En son Multeciler draminda ve bosnak katliaminda katkilari vs olarak gordugumuz insani/vicdani katliamin sorumlusu olan "medeniyetleri asgari insan olmalarina yetmemis olan" ikiyuzlu batili devletlerin bu temel degerleri hatirlamak/ogrenebilmek icin bize olan ihtiyaci kadar; bizim de, "sadece kendileri ve inanclari kendilerine benzeyenler icin kurduklari hukuk/demokrasi/adil yargi vs" yonetim sisteminin benzerini kendi insanimiz/ ulkemiz be mumkunse butun insanlik icin ayirim yapmaksizin standart olusturmak/hatirlamak icin ihtiyacimiz olmasina benzetirim nedense. Tipki buyuk sehirlerde ozellikle cokkatli zengin/egitimli nufusun yasadigi semtlerde bir olum,yardim vs gerektiginde anadolunun koylerinden gelen ve kaybolmamis degerlerine bagli kapici/komsuarin akla gelmesi veyardima kosmasi gibi... "koyluluk"kelimesini olumlu iceriginden uzak ve okumus/darbeci ozelligi, mahdumlarinda da tevarus eden kisinin de referansiyla aciklamak incitici olabilir; milletin efendisi olmadigini soyleeye calistiginiz dahi zannedilebilir:) sn.yazar...
Yanıtla (0) (0)Medine(leşme)/şehir(leşme); Akabenin sonundaki mutluluğun, huzurun;medeniyete ulaşmanın/kavuşmanın;bütünü gör’menin ;bütünü kabule geçerek renklerin güzelliğini bilmenin;İslam olmanın;bütün tasavvurları kabule geçerek inanca ulaşmanın;insan olmanın sorumluluğunu bilerek hareket etmenin;sevginin;her şeyi yerinde bilerek adaleti uygulayarak imara devam etmenin;sivilizasyon ilizyonunun sonlanmasının; paylaşmanın;ed-Din’in tamamlanmasının;Beyt’in içine kapıdan girmenin;Beyt’in yükseltilmesinin;yeryüzünü inşa etmenin;hayatın her alanında zirve olmanın;prangalardan kurtularak özgürleşmenin; hikmet taneciklerinin etrafa serpilmiş tohumlarının yeşererek cevap vermesinin;‘’emaneti’’ ihmal etmeden sorumluluğunu yerine getirerek ’’yeryüzündeki halifelik’’ kaderini yerine getirmenin;‘’nefha’’yı içselleştirmenin;yıkıcılıktan uzak yapıcı olmanın; ‘’Doğu’’ veya ‘’Batı’’ ya takılı kalmayıp ‘’âlemleri’’ fark ederek yürümenin sonucunda elde edilen eserin;Rasul’leri kucaklamanın; felaha ermenin;sadırlara hitabetin sonucunda elde edilen meyvenin; kapısı aşk; merdivenleri hizmet; kolonları erdem; tutanakları paylaşım; duvarları sevgi; demirleri hikmet; çatısı rahmet olan evin adıdır. Selam ve saygılar
Yanıtla (0) (0)Köylülük ile bedeviliğinin aynı olduğunu iddia ediyorsunuz. Tarihi süreçte, gerek Arap yarımadasında gerekse dünyada böyle olmadığını düşünüyorum. Evet, pek çok ortak noktası olabilir. Ancak göçer yahut yarı göçer de olsa, köy yerleşikliğe atıf yapar. Doğrudur, köylülük ve bedevilik pekala 'medine'nin karşısına yerleştirilebilir. Ve toplumun köyden şehire, köylülükten şehirliliğe geçmesi beklenir. Durkheim'dan Simmel'e, Tönnies'e değin oldukça zengin bir literatür var. Bu yadsınamaz. İdealin gerçek şehirler ve şehirlilik olmasına da katılıyorum. Bu noktada, aslında şuna da değinmeniz faydalı olurdu: Kasaba! Bir köy ve şehir varsa, bir de arafta kalmış, ne tam köy, ne de tam şehir olabilmiş kasaba ve kasaba kültür var. Bu da üzerinde durulması gereken bir başka mevzudur. Saygılar..
Yanıtla (0) (0)Medenililik (şehirlilik) Allah sevgisini devamlı kılabilmektir. Yesrib bunun için Medine olmuştur. Allah sevgisini devamlı kılmayı gaye edinen Nakşiliğe köylü demek, köylülüğün daniskasıdır.
Yanıtla (0) (0)Nakşiler Mevleviliğe imrenmezler ancak Mevlevilik için fena bir şey de söylemezler. Mevleviler de öyledir. Belli ki siz her ikisinden de değildiniz. Hariçten gazel okuyorsunuz. Köylü, şehirli tanımınız akademik değil. Açıkçası derdiniz Nakşiliği yermek.
Yanıtla (0) (0)Mustafa bey; kendi adima sizi cok iyi anliyorum. Aslinda islam dünyasinin ve müslümanlarin en temel çelişkisini bir çoğumuzun abesle iştigal zannettiği ama hakikatte can alici bir sorunumuzu irdelemişsiniz. Çoğu zaman kendimi sorgularim, geçmişimi yaşadiklarimi vs. Bir kaniya vardim, insanlarin din ve ideolojilerinin düzeyi, doğrudan medeni düzeylerine göre şekileniyor. Köylünün, bedevinin dini de köylü ve bedevicedir. Köylüyü yada bedeviyi medeniyet iklimine sürüklemesi gereken şehirli islamin da yerini bedevi islamina biraktigi şu dönemde, bedevi islaminin medeni islama baskin çiktiği günümüzde, yazdiklarinizla neyi anlatmaya çaliştiğinizi çok iyi anladiğimi düşünüyor size şükran saygi ve hürmetlerimi iletiyorum
Yanıtla (0) (0)Köylüler, 'Biz medenî (şehirli) olduk.' dediler. Hayır, onlar henüz medenî olmadılar, ancak medînede (şehirde) yaşıyorlar.
Yanıtla (0) (0)peki hocam haklısın diyelim .bende bir sorayım kemalistlerin asrı saadetinde bu din bu tarıkatlar sayesinde muhafaza edilmemişmidir.özellikle doguda nakşilik .nakşılık olmasa sizce derin devletin suyuna girmiş pkk bugunden daha güçlü hissedilmezmiydi.tarıkatlar elbbetteki o saf hallerinden çıkmıştır .peki hoca bu tarıkatların olumlu tarafı yok mu .insanlara en azından dininden imanından söz etmiyor mu .bir kişiyi bile yola getiriyorsa bu bile kazanç degil mi .dinini sadece kemalistlerin okullarında ögrenenlerin sonu ya ateizme çıkıyor yada ırkçılıga .peki hocam bu nakşilik dediginiz nemenem şey olmasa idi inanın millet ya şia ya fetto gibilerin kucagına öyle bir otururduki .günahıyla sevabıyla ister sosyolojik ister siyasi ister psikolojik diyelim bu gerçek birde bardagın öbür tarafından bakmak var
Yanıtla (0) (0)Hocam 30 yıllık sorularimin cevabını yazmışsınız..uzun zamandır Şehirde yaşayan ve yukarıdaki maddelerin %90 ini çevremle beraber bünyesinde bulunduran Gundileriz biz vesselam :)
Yanıtla (0) (0)Tamamıyla katılıyorum.. Yüreğinize sağlık sayın hocam...
Yanıtla (0) (0)Atasoy müftüoğlunun taşralılık kavramını hatırlattı
Yanıtla (0) (0)Sayın Mustafa hocam yazınızda Köylülük özelliklerini saymışsınız hüküm bildiren kelime ve cümlelerle. Hele rahmetli Çetin Allah'ın maddeler halinde ifade ettiği hususiyetler ise alaturka köylülüğün gözleme dayalı olanlarıdır.Neticede burda olanda insanın diger insan ,insanlar hakkında ki yargısıdır..Yanlis değiller kesinlikle ama,bu köylülük/gundulik denen şey hakkında konuşmamız ve anlamaya çalışmamız gerken başka husus yok mu ? Çünkü bu bir biyolojik hastalık gibi.Derinlerde saklı atil,uyuyan, hareketsiz virüsün ,ORTAMI bulduğunda canlanan özelliği vardır.Bu nedenle bu meret hastalık nasıl ve neden paydan olur bilmemiz gerek .Ki bu tipolojiyi gundulikten kurtaralım.Bu vesaire ilede hem kendine hem de kendimize yararımız olsun.Yoksa bu gundi mikrobu sağlıklı uzuvlara da bulaşır. İlk elde akla gelen şey, o ki bu tipi üreten çevresi,peki nasıl ve nedir bu.?Bizim islamcı, (şimdi adı muhafazakâr oldu neyi muhafazakârlığı ise!) vakıf,dernek, cemaat tipi ASOSYAL YALITILMIS siyasi,kültür,dini yapılarımızın içind e ürüyor. Buralardaki kültürlenme takım ve terbiyemiz ,mental ve formel olarak kendimizi inandırdığımız kimlikli ,tipli bir şey, mamül. Dolayısı ile kültür evrenimiz ilk elde sağlıklı ve doğru bir niteliğe dönüştürülmeli..Yoksa siz istediğiniz kadar imam hatip acın valla alaturka taliban,ek kaide,ışid kafalı insan üretirsiniz. Demedi demeyin..Mesala daha iki gün önce Hayrettin Karaman hakaretleri ne dedi..Güya başı örtülü bir kadın elinde sigaralı olursa ne diyormuş.." Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın. Benden ümidinizi kesmeyin. Sizinle paylaşacak çok şeyim var.” Buyur patolojiyle bakarmısınız. Bu alaturka gundilik degilmi ? Peki Karaman hoca neden bunu söylüyor. Adamın boyumuz ca yazdığı kitapları var , ama gundilik baki.! İşte bu ülkemizde üretilen sosyo-politik, sosyo-kültürel, sosyo psikolojik kültür evreninin neticesidir. Bizim gundi islamcılar ,cemaatci,vakıf mensuplari sinsidir,gözlemcidir..; His ve duyguları ile yapar aklı ise,başkasının elindekini nasıl elde ederim sorusunun cevabı için çalışır. Nasıl üretiyor için degil.. Ganimetçidir ..baskasina ait şeye el koymanın argümanını onu önce düşman elde etmek için gösterilecek çabaysa cihat,bunu elde alanını da Dar-ül harp olarak tasavvur eder ve kodlar..bu yönü ile aklı işlevselleştirir... Başa geçince karşı-karşıya kaldığı şeylerden nasıl kendime ve yakınlarıma ,yanasmalara,yandaşlarıma pay veririm hesabındadir.Çünkü üretim ve yatırımın anlam ve değerini, büyütmek ile büyümenin farkını bilmez. Bu nedenle ülkeyi,kültürü,zenginliği ,insanlığı,sevgiyi , saygıyı büyütmez..BÜYÜTEMEZ..Çünkü o bir tüketici a salaktır. Bu nedenle dikkat edin AKP döneminde büyüyenler ve büyütülenlere! Ne göreceksiniz. Tipik bedavacı kompleksi..Baskasının kazandığını almak..Statüsünü ,makamını, malını, parasını siyaset ve devlet gücü ile, TSMF,EPDDK,TOKİ ,KİK .. eliyle varolan üretilen varlıklara el koymak .Büyütüp üretmek yok..üretilmişe el koyarak BÜYÜMEK var..Sonra da bak ben ne kadar büyüğüm megolamanik tripleri .. Mesala TV lerde konuşan, gazetelerde yazan tiplere bakin! .NE YAZDIKLARINA, NE SÖYLEDİKLERİNE DEGİL , NASIL YAZIP NASIL SÖYLEDİKLERİNE BAKIN Çapı görürsünüz..İNSANIN NE OLDUĞU, NASIL YAPTIĞI VE SÖYLEDİĞİDİR.. Gundi, ruhu ve ahlaki kaygılardan uzak, hesabi,fırsatçı,ürkekçe ortamı koklar..Eger ortaya çıkması , varlığı için tehlikeli ise bukelemun gibidir. Hasmı , yada güç ,para, makam, statü sahibi birilerin hoşuna gidecek davranır. Fırsat eline geçince gundi mayasınca davranır. Bakın siyasilerimize ,hocalarımıza, yazar,akademisyen , şeyhlerimize...dün , bugün sahip oldukları ellerinde yokken nasıllardı , şimdi nasıllar? İşte Gundiligin arka planındaki karekter ve zihniyet ile kültür dünyası, şartlar,mekan ilişkisi..bu yönü ile gundiligimizi analiz etmezsek gundi gelip gundi gideriz.Gundilik bir hastalıktır. .Bir gundi de demişki yeni bir devlet kurduk lideri de baş gundi , devletin adı ise GUNDİSTAN .
Yanıtla (0) (0)Sayın yazar,Mevlana ile yazıya girmiş,Kur'an ayetlerine göndermede bulunmuş,Çetin Altan'ın söyledikleri ile görüşünü desteklemiş, köylülüğün bir zihniyet sorunu olduğunu ifade etmiş,işin içine kendisini de katmış,bize söyleyecek laf bırakmamış. Velakin gene de iki kelam etmezsek dilimiz şişer!Yazıda sıralanan bilumum olumsuz köylülük özellikleri muhafazakar kesime yamanmış.Halbuki bu olumsuz özellikler büyük ölçüde muhafazakar kesimin karşısında yer alan tarafta var.Mesela tahammülsüzlük orada,karşısındakini yok sayma orada,özgürlüklerin genişlemesine katlanamama orada,toplumsal sorunların, şehircilik sorunlarının çözümüne dair proje üretememe orada.Elinde gelse toplumun muhafazakar kesimini başka bir ülkeye sürme eğilimi orada.İddialarımızı Örneklendirelim: Başörtüsüne tahammülsüzlük,başörtülüleri üniversiteye kabul etmeme,başörtülü,sakallı çalışmayı kamuda yasaklama,12 yaşından küçüklere Kur'an öğrenimini yasaklama, muhafazakar kesim içinden çıkan edebiyatçıların eserlerine yok muamelesi yapma,belediye başkanlıklarını aldıkları şehirlerin çöplerini bile kaldırmaktan aciz kalma,şehirleri susuz bırakma,üretim için bir tesis ortaya koyamama, kendi görüşlerinde olmayanların haksız yere hapislerde çürümesine kayıtsız kalma,kendi rahatlarına düşkünlük...Bu söylediklerim muhafazakar kesimin eksikleri ve zaafları olmadığı anlamına gelmez.Hakkaniyete vurgu yapıyorum sadece. Öte yandan teknoloji ve iletişimin gelişmesi yeniliklere ulaşma ve alışma açısından köylü-şehirli farkını ortadan kaldırdı.Köylü ile şehirli aynı dizileri izliyor,aynı haberleri dinliyor. Bunları söylerken yazarın köylülüğün toprağa bağlılık değil,bir zihniyet meselesi olduğu şeklindeki görüşünü göz ardı ediyor değilim. Zihniyetlerdeki aynîleşmeden bahsediyorum. Tasavvuf konusunda söylediklerinden de tasavvufun yozlaşmış halinin daha makbul addedileceği sonucunu çıkardım.Mevlana ve sahih Mevleviliğe itirazım yok. Yazının çalakalem yazılmış bir yazı olmadığını,emek mahsulü olsuğunu da kabul etmek lazım.
Yanıtla (0) (0)Süper
Yanıtla (0) (0)türkiyenin resmi mezhebi bektaşilik ya da mevlevilik olsaydı japonya gibi olurduk...
Yanıtla (0) (0)