Hazımsızlık ve faşizanlık
On gün kadar önce Spor Toto 1. Lig’in 30. haftasında Giresunspor ile Ankara Keçiörengücü arasında oynanan futbol maçı esnasında bir oyuncunun sakatlanmasından dolayı oyuna ara verildiğinde bir grup oruçlu futbolcu saha kenarına gelip alelacele oruçlarını açtı. Ligin 31. haftasında, Samsunspor-Bursaspor maçında da aynı olay yaşandı. İlgili federasyon Ramazan’da maç saatleriyle ilgili pekâlâ bir düzenleme yapabilir, sahalarda bu tür sahneler ortaya çıkmayabilirdi. Meselenin federasyon boyutu bir kenara, ODATV söz konusu maçta yaşanan hadiseyi “İftar Gösterisi Sürüyor” başlığıyla haber yapıp sanki büyük bir skandal yaşanmış algısı yaratacak şekilde manşete taşıdı. Derken, geçmiş dönem CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş isimli bir şahıs bu habere atıfta bulunarak sosyal medyada, “Bu nedir şimdi? Kime gösteriş yapıyorsunuz?” diye bir paylaşımda bulundu. Bu paylaşım pek tanıdık laikçi hazımsızlığın ve aynı zamanda “hayat tarzına takıntılı” bu laikçi zihniyetteki faşizanlığın tipik bir yansımasıydı.
Evet, Türkiye’deki son model siyasal İslamcılık, yani muhafazakarlık, mukaddesatçılık ve milliyetçilikle iyice harmanlanmış güncel versiyonuyla yaklaşık yirmi yıllık siyasi iktidar tecrübesinin özellikle son on yılında kamusal adalet ve ahlak açısından çok kötü bir sınav verdi, denebilir. Keza son yıllarda birçok dinî grup ve cemaat, başta FETÖ olmak üzere din-ahlak alanını yangın yerine çevirdi, milleti dinden ikrah ettirdi, olanca müptezellikle dinî alanı adeta mezbeleliğe çevirdi diye de söylenebilir ve benim nezdimde buna da pekâlâ “eyvallah” denebilir. Fakat bütün bu kötü temsiller ve tecrübeleri fırsat bilip bizatihi dinin özüne dair değerler, semboller ve ritüellere saldırmak yahut hemen her fırsatta sıradan insanların dahi dindarlıklarına bir kulp takmak, laikçi hazımsızlık ve faşizanlığın ta kendisidir. Zira söz konusu şahsın “arkadaşça” değil de “yarkadaşça” bakış açısına göre söz konusu futbol müsabakasındaki oruç açma hadisesi tamamen gösteriş/şov amaçlıdır. Bu bakış açısının karamizah şerhi şudur: Samsunspor-Bursaspor maçına oruçlu olarak çıkan oyuncular maçtan önce kendi aralarında anlaşıp içlerinden birinin akşam ezanı okunur okunmaz sakatlanmasını planlamışlardır. Bu planlama uyarınca içlerinden birisi tam ezan vaktinde sakatlanmış ve böylece oyun durmuştur. Bunun üzerine oruçlu oyuncular saha kenarında toplanıp oruçlarını açmışlardır. Böylece hem kamera karşısında şov/gösteriş yapmışlar, hem de -dindar futbolculuk yurtiçi ve yurtdışı transfer borsasında daha fazla piyasa yapıyor olsa gerek- muhtemel transferde alacakları parayı ikiye katlamışlardır. Hatta belki de yarın bir gün Gençlik ve Spor Bakanlığı yahut Futbol Federasyonu gibi bir kurumda pozisyon/koltuk kapma beklentisiyle siyasi iktidara sinyal çakmışlardır.
Yarkadaş’ın, “Kimse gösteriş yapıyorsunuz?” şeklindeki hazımsız paylaşımındaki meramın açılımı işte böyle bir absürtlükten ibarettir. Aslında bu şahıstaki hazımsızlık ve rahatsızlık birkaç futbolcunun saha kenarında oruç açmasının gösterişle ilgili olup olmamasından öte, malum milliyetçi-mukaddesatçılığın “Kinimiz dinimizdir” demesi gibi, “Kinimiz, dine dair her şeyden tiksinmeyi mucip laikçiliğimizdir” diye düşünmesidir. Ancak “Kinimiz dinimizdir” sloganı nasıl ki milliyetçi-mukaddesatçı faşizanlıksa, bu düşünce tarzı da su katılmamış laikçi faşizanlıktır. Görünen o ki CHP kendisini kurumsal olarak kibirli, jakoben eski kimliğinden farklılaştırmaya, din konusundaki atopik bünyesini “türban/başörtüsü” -ki bu mesele Türkiye siyasetinde her iki taraf için de yıllar yılı bitmez tükenmez sermaye ve ekmek kapısı olmuştur- gibi alerjik semptomlardan uzak tutmaya çalışsa dahi kendi bünyesindeki bir zümrenin din konusunda ikide bir arıza vermesinin önüne bir türlü geçemiyor. Belli ki zihniyet alt yapısını oluşturan fikri ve ideolojik genler maalesef kısa sürede evrim geçirmiyor.
Bütün bu söylenenler kuşkusuz karşı cenah için de geçerlidir. Zira CHP bünyesindeki hayat tarzına takıntılı laikçi faşizanlığa mukabil karşı cenah da Cumhuriyet tarihi boyunca memleketin başına gelen her bela ve musibeti “CEHAPE”den bilmek gibi bir ezberi hâlâ vird-i zeban gibi tekrar ediyor. Oysa bugünkü Türkiye milli şeflik döneminin tam ters yönden dejavusunu yaşıyor. Sonuç olarak, bu iki faşizan cenah, karşılıklı husumet ve adavet saikiyle hem birbirlerinden beslenmek ve hem de fırsat ele geçer geçmez birbirlerinin defterini dürmek hedefini kendilerine ulvi bir vazife gibi görmekten vazgeçmedikçe Türkiye’nin topyekûn kamusal barış ve huzura kavuşması imkansızdır. Ve şimdi göründüğü kadarıyla bu iki cenahın mütekabiliyet esasına dayalı hazımsızlık ve faşizanlık huyundan vazgeçmeye pek niyetli olmadıkları aşikârdır. Fakat artık yeter; gidin, birbirinizi başka bir yerde yiyin; ama artık millete memlekete huzur verin. Zira Allah’ın hemen her günü, kimi zaman sokak kabadayısı ağzıyla habire bağırıp çağırmanızdan on milyonlarca insanın artık illallah ettiğini bilin… Bu yazı yayımlandığında, “Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilmek” denen bir durumla karşılaşacağımı biliyorum; fakat herhangi bir kimseye veya resmî/gayri resmî herhangi bir merciiye yaranıp yaranmamanın umurumda olmadığını, hele hele hiçbir siyasi mahfile sinyal çakmadığımı da bu vesileyle belirtmek istiyorum.