Birey olamama sorunumuz
FETÖ ve 15 Temmuz darbe teşebbüsü Türkiye’deki dinî gruplar ve cemaatlerin birçok yönden tartışmaya açılmasına sebep oldu. Ancak bu tartışmalarda çoğunlukla cemaatlerin kurumsal yapıları, faaliyet alanları, teolojik sorunları, özellikle de siyaset ve devletle ilişki tarzları gibi meseleler üzerinde yoğunlaşıldı. Oysa cemaatler söz konusu olduğunda belki her şeyden önce ve daha ziyade insan meselesi üzerinde durmak gerekiyordu. Çünkü cemaat denilen yapı, tıpkı devlet gibi bir hükmî şahsiyet, yani tüzel kişiliktir. Devlet aygıtı nasıl ki insan marifetiyle işlerlik kazanırsa cemaat denen kurumsal yapı da güçlü bir aidiyet duygusu temelinde bu yapıyı oluşturan insanlar vasıtasıyla somut gerçeklik ve işlevsellik kazanır. Bu noktada kişi cemaatin öznesi gibi görünebilir, fakat gerçekte onun nesnesidir. İlginç olan şu ki kişinin bir grup veya cemaate intisabın eşiğinde iradi ve ihtiyari olarak kendi beninden ve öz bilincinden feragat edip bireysel kimliğini grup ve cemaat kimliği içerisinde eritmesi, böylece cemaatin tüzel kişiliğini özne, kendi bireysel kimliğini nesne haline getirmesidir.
***
Din referanslı müesses grup ve cemaat yapılarında kişinin kendi benliği ve bireysel kimliğinden vazgeçmesi temelde “itaat” ve “biat” kavramlarıyla gerekçelendirilir. Burada söz konusu olan itaat hayli eksajere edilmiş bir lahuti anlam takdirinin de etkisiyle gönüllülük esasına göre şekillenir. Daha açıkçası, insanın dikey ilişki düzleminde Allah’a karşı mutlak itaat mükellefiyeti ustalıklı yorumlar ve teolojik süsü verilmiş argümanlar yordamıyla yatay ilişki düzlemine uyarlanarak mürid-mürşid, ümera-teba, karı-koca gibi beşerî kategoriler arasındaki münasebetler de bir şekilde mutlak itaat ilkesine atıfla tanzim edilir. Bu bağlamda “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır”, “Sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir”, “Fâsık da olsa zalim de olsa ulü’l-emre itaatten ayrılmamak gerekir” gibi sözde dinî doktrinler de üretilir. En nihayet kişi cemaate ilk adımı atar atmaz mutlak itaate ikna edilir ki bu safhadan sonra birey, benlik ve öz bilinç gibi unsurlar artık bertaraf olma sürecine girmiş demektir.
İşte bu anlayışın da hatırı sayılır etkisiyle geleneksel İslâmî kültürde, kişinin kendi varlığını gerçek manada birey olarak algılaması ve birey olmanın ayırdına varması pek makbul addedilmez. Ayrıca bizim kültürde birey ve bireysel kimlik cemaatin tüzel kişiliğiyle kıyaslandığında hemen hiçbir önem arz etmez. Önem meselesi bir tarafa, “birey” kavramından veya “birey olmak”tan söz açılır açılmaz, sağdan soldan bir dizi önyargı sökün eder. Ardından Batı, Aydınlanma, kartezyen felsefe, modernizm, modernite gibi kavramlara amatörce atıflar yapılarak birey konusuna gayr-i meşru bir nesep de tayin edilir. Bu safhadan sonra ise şu türden fiyakalı analizlere girişilir: Modernizm ve modernitenin temel özelliklerinden biri ve belki de en önemlisi bireycilik düşüncesine dayanmasıdır. Modernitenin tanımlamasında birey her türlü metafizik, dinî ve ahlâkî ilkenin dışında, kendi ayakları üzerinde duran, aklına sonsuz güveni olan, ilerlemeci, din-dışı, profan bir kişiliktir. Bireyin bu şekilde kutsaldan arındırılarak tanımlanması, onu bir taraftan kutsaldan kopararak Allah’a, diğer taraftan da içinde yaşadığı varlık alemine yabancı hale getirir… vesair.
İslam kültüründe cemaat kuşkusuz önemlidir. Evet, Allah’ın eli (rahmeti, desteği) cemaatin üzerindedir. Evet, Allah’ın ve Rasûlullah’ın sarih buyruklarına göre tefrikadan uzak durmak, birlik ve beraberlik içinde olmak gerekir. Fakat gerek Kur’an’da gerek hadislerde bahsi geçen cemaat, mankurt namzetlerinden müteşekkil insan yığını demek değil, aksine her biri özgür bir fert olduğunu bilen, bireysel kimliğini ve öz bilincini her hâlükârda muhafaza eden insanlardan müteşekkil bir topluluk demektir ki bu sosyolojik yapı gerçekte cemaati değil, sağlıklı bir toplumu işaretler. Somut bir örnek vermek gerekirse, temel İslâmî kaynaklarda zikri geçen cemaat, Hz. Ömer’in, “Şayet devlet idaresinde yanlış bir tasarrufta bulunursam, bana nasıl bir mukabelede bulunursunuz?” mealindeki sözüne, “Böyle bir durumda senin yanlışını kılıçlarımızla düzeltiriz” diye karşılık veren ve bu sözleriyle özgürlük, adalet ve dürüstlük gibi değerlerden ödün vermeyeceklerine de işaret eden özgüven sahibi insanların oluşturduğu bir toplumsal yapıya karşılık gelir.
***
Bugün sağlıklı bir toplum modelinden mahrum oluşumuz, geleneksel cemaat yapılarını toplum zannetmemiz ve/veya mevcut toplum yapısını cemaat haline dönüştürme gayretimizle çok yakından irtibatlı bir sorundur. Sağlıklı toplum modeli cemaatin âlî(!) ve küllî menfaatleri uğruna kendi kişiliklerinden ve bireysel kimliklerinden vazgeçmeyi ve beşerî bir otoriteye körü körüne itaati fazilet zanneden sadık bendelerden değil, özgür bireylerden oluşur. Birey olmak kişinin kendi kararlarını kendisi olarak verebilmesi ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilmesidir. Birey olmak gerçek özne olabilmek, gerektiğinde tek başına ayakta kalabilmek demektir. Birey olmak insanın kendi varlığını bir topluluğun cesametli bünyesinde buharlaştırması değil, o bünye içerisinde kendisi olarak kalması demektir. Birey ve benlik sahibi olmak bencillik, ben-merkezcilik demek değildir. Bu noktada “birey” ile “bireycilik” arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Bir cümlede özetlersek, birey olmak kişinin kendi varlığının bilincinde olma, yani öz bilinç sahibi olma halidir. Bugün cemaatler ekseninde tartıştığımız insan merkezli problemlerin çözüm anahtarı özgür, özgüven ve öz-bilinç sahibi fert ve şahsiyet sahibi olma ihtiyacımızı acilen fark etmemizdir.















Hocam... biat ve itaat sadece FETÖ ve diğer dini cemaatlerde yok... Bugün Turk siyasetinin durumu daha acinacak durumda... Biraz da bu konuda serdar i kelam etseniz...
Yanıtla (1) (0)Bence bizim ülkede aşırı bireycilik var biraz insanların arasına karışın sadece okumayla olmuyor bu işler
Yanıtla (0) (0)Karar Okuru,Allah korkun olsaydı,Allah'ın salih ve sevgili kulları hakkında ileri geri konuşmazdın,onlarla dalga geçmezdin.
Yanıtla (0) (0)Uzun yorumlar aydınlatıcı olmuyor maalesef
Yanıtla (0) (0)Şeyhi değiştirmek yerini sen kendin yolunu değiştirirsin ve doğru yola gidersin. Bu kadar basit.
Yanıtla (0) (0)"Halef" olma yükümlülüğümüzü birey/kişilikli/şahsiyetli olduğumuz oranda yerine getirebiliriz.. Bu bireycilik anlamını içermez "kul"luğun farkında olarak kul olabilme...
Yanıtla (0) (0)Konuya "insan sosyal bir varlıktır" önermesi ile başlarsak esastan uzaklaşmış oluruz gibi.. İnsan "halef" olacak yetenekte bir mahluktur.
Yanıtla (0) (0)İnsan sosyal bir mahluktur. Yani cemiyet/cemaat halinde yaşar. Kendisinin bireysel alanı olduğu gibi, cemiyetin, toplumun kurallarına da uymak zorundadır. Zaten yetişirken, toplumdan birilerinin, öğretim/eğitiminden geçiyor. Mustafa bey, başkalarının hatalı davranışını dayanak göstererek, kendi yaşantısına göre bireysellik sınırı çiziyor. Acaba Mustafa bey, profesör oluncaya kadar, kimlerden eğitim aldı? Bebeklik, çocukluk, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, doktora, doçentlik, profesörlük aşamalarında, onu şekillendiren, hayatına yön veren, hep toplum/cemiyet/cemaat kuralları olmuştur. Bir insanın dünyaya geliş sebebi, olgunlaşmak ve Allah'ın istediği ölçüde bir kul olmak. Bunun için Allah, nebi(peygamber) mürşitler ve veli-mürşitler görevlendirir. "Görevlendirir" dedik, çünkü, Allah'ın görevlendirmesi olmadan kimse irşad edici olamaz. Olursa, sahte mürşit olur, iblis devreye girer.
Yanıtla (0) (0)Haci cavcav, elimi tutan yok da, Allah korkum var. Yoksa ben de bilirim seyhim, mehdiyim deyip insanlari kandirmayi.
Yanıtla (0) (0)Öncelikle birey olmak kapitalist üretim ilişkileri ile ortaya çıkan bir olgu. "geçmişte insanlar bireydi" gibi bir düşünce yanılgıdır. Burdan şu sonuç ortaya çıkar, birey kültürünün gelişmesi kapitalizmin gelişmesi, kapitalist ilişkilerin gelişmesi ile bağlantılı. yani buna "okullarda iyi eğitim verelim birey kültürüne sahip insanlar yetişsin" mantığı ile yaklaşım hatadır. kuşkusuz eğitim önemlidir. Ancak birey olabilmenin yolu kapitalist ilişkilerin gelişmesine bağlıdır. ülkemiz gibi geri kalmış ülkelerde kapitalist üretim ilişkilerine rağmen birey kültürünün oluşamamasının nedeni ise kapitalizmin çarpıklığıdır. bu konuların hepsi ayrı ayrı tartışılacak konular ama sadece şunu söyleyim: Normal kapitalizmde devlet zengin yaratmaz. İkincisi, birey olamamak sadece cemaatlerden kaynaklı bir sorun olarak görülürse hata olur. Çünkü dindar olmayan kesim de birey olma sorununu fazlasıyla yaşıyor. Yaklaşık 20 yıl önce ülkemizde araştırma yapan bir grup, türkiyede gerçek anlamda sivil bir sivil toplum örgütü olmadığını rapor etmişti. Birey olmadığı için adı "sivil toplumu örgütü" olarak isimlendirilen kuruluşlar (sendika, vakıf, dernek vb) aslında sivil toplum kuruluşu olamıyorlar. Üçüncüsü, birey olup olmama sorunu, sosyolojik anlamda bir başka olguyu da gündeme getiriyor. o da tebaadan vatandaş düzeyine çıkıp çıkamamak. Birey kültürü oluşmamış toplumlarda insanlar hala teba olurlar, siyaset ve siyasi ilişkiler, devlet-toplum, devlet-kişi ilişkileri teba kültürü çerçevesinde yürür. Zaten bu ayrım nedeniyle atatürk, taa o yıllarda "cumhuriyet, ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler ister" derken bu sorunu ortaya koymuş. Umarım "birey olma" konusunda bir katkım olmuştur.
Yanıtla (0) (0)Karar Okuru 15,39,bir dene bakalım;elini tutan mı var?
Yanıtla (0) (0)Nasil oluyor bu cemaatlerde kritik/analitik dusunme? Biri mesela mesela liderimizi ve fikirlerini begenmiyorum, degistirelim dedi. Platformda tartisip, "evet haklisin degistirelim lideri" mi diyorlar?
Yanıtla (0) (0)Peki seyh diye bildiginiz kisi seytansa ne yapacaksiniz? Seyhin dinden taviz vermediginden nasil emin olacaksiniz? Hele ki din anlayisiniz zaten seyh tarafindan olusturulmussa... Ama durun bir dakika, dusundum de bu seyhlikte iyi para var. Agzim laf yapiyor, bir iki ayet hadis biliyorum, sakalim da cok karizmatik. Peygamber torunuyum ustune ustluk, hem de iki tane. Seyh mi olsam yoksa, bana inanacak bir suru adam var memlekette. Kerametim yok henuz ama muritlerim nasil olsa gorur bir suru kerametimi. Hmm... biraz daha dusuneyim ben....
Yanıtla (0) (0)Hocam, Dogu toplumlarinda bireyin oneminin olmadigi ve o toplumlari olusturan insanlarin birey olmayi beceremedikleri cokca zikredilen bir arguman. Hatta bazilari dogu toplumlarinin geri kalmasinin sebebini buna baglar. Bense aksini dusunuyorum; bizim de icinde bulundugumuz dogu toplumlarinda asiri bireycilik vardir ve esas becerilemeyen sey birey olamamak degil, toplum olamamaktir. Toplum olamamamizin nedeni de hukukun ustunlugunun islememesidir. Hobbes'un dogal durum (state of nature) diye tanimladigi durumdaki birbirinin kurdu olan insanlara benzemekte bireylerimiz, herkes guc veya guclu pesinde ki boylece her istedigini alsin, yapsin. Hobbes'a gore dogal durumdan toplum seviyesine gecmek icin, bireylerin bazi haklarindan vazgecmesi (ona gore herkesin herseye, baskasinin canina bile hakki var) ve bunu bir toplumsal sozlesme (bu sozlesme yazili imzali bir sozlesme degil tabii ki) vasitasiyla yaparak, sozlesmenin uygulanmasini da devlet denen otoriteye havale etmesi gerekir. Toplumsal sozlesme olmadigindan ve/veya devlet kurallari adil bir sekilde isletmeyi veya ihlalleri denetlemeyi beceremediginden (kurallarin adil olmamasi da baska bir sorun olageldi ulkemizde) bireyler haklari oldugunu dusundukleri seylere sahip olmak veya baskalarinin saldirilarindan emin olmak icin cemaatler olusturuyor ve bireyciliklerini cemaatcilik uzerinden surduruyor. Dikkat edilmesi gereken nokta bu cemaatlerin dini olmasi gerekmiyor. Etnik, siyasi, ideolojik, ticari, hemsehrilik gibi saiklerle de olusuyor cemaatler. Sonuc olarak bireyler cemaat icinde benliklerini kaybediyor gibi gorunuyorlar ama aslinda cemaatlerini kendi bireysel cikarlari icin kullaniyorlar. Dusunun mesela, neden kavgadaki ilk sozlerimiz, "sen benim kim oldugumu biliyor musun" veya "sen kimsin lan" gibi oz-guven patlamasi gosteren cumleler oluyor.
Yanıtla (0) (0)"Yunus bizim şeyhimiz"dedin,ben de şeyhinizden bir dörtlük yazdım. Herhalde son yorumunda şeyhine hitap ediyorsun birader.Ancak hitap şekli biraz sakıncalı gibi geldi bana.Yunus bizim de şeyhimiz sayılır.
Yanıtla (0) (0)''gezideydim, yüzleri maskeli hiç kimse görmedim.'' demekle akıncı üssünde arsa bakıyorduk belgesel çekiyorduk diyenler aynı kafadır...
Yanıtla (0) (0)sefure hanım sizin inancınız da yalan söylemek bir suç yada ayıp değilmi
Yanıtla (0) (0)sefure 13:10 ben iftira atmam çünkü fetöcü değilim ama siz yalan söylüyorsunuz niyemi gezi olayların da yüzleri maskeli kimse yoktu demek dünyanın en sade en basit aksi ispatlanacak yalanıdır ,işte ispatı tv de canlı yayında izledik ya yetinmedik gittik istanbula gözümüzle gördük hatta gezi olaylarını destekleyen bir çok insan ne işi var bu maskeli grupların burda diye yazılar yazdı yorumlar yaptı . çıkın artık kafanızda uydurduğunuz fantezi dünyasından.
Yanıtla (0) (0)Kanunları en büyük azınlığın ortaya çıkarması bu dediğinizin de sakat yerlere gideceğini gösterir. Problem merkezi kanunların büyük bir coğrafyayı kapsaması, aşırı güçlü, kapsayıcı ve teferruatlı olmasıdır. Aynı hukuk A etnisitesinin örflerine uyarken B'yi mağdur eder. Belki çok temel bir kaç şey olabilir yoksa İnsan toplulukları yaşadıkları yerin özelliklerini göz önünde bulunduran yerel kanunlara da sahip olması daha doğru olan çözümdür.
Yanıtla (0) (0)Tam emin değilim ama bu "birey olma" pek de matah bir şey değil gibime geliyor.Bugün Batı'da anne-babalar hastaneye düşse bile çocuklarının ziyarete gelmediği söyleniyor. Aki Ulvi Kurucu'nun hatıralarında da geçiyor Batı'ya dair böyle bir anekdot.Niçin ziyarete gitmiyorlar?Rahatlarını bozmak istemiyorlar. Şöyle düşünüyorlar: Ben bir bireyim,rahatıma,keyfime bakarım, bana ne annemden babamdan?Ben bir daha mı dünyaya geleceğim?Gelmeyeceğime göre hayatın tadını çıkarmalıyım.Çoluk-çocuk da rahatımı kaçırır? Niçin katlanayım çocuk yetiştirme zahmetine?Fakir-fukara da beni ilgilendirmez.Her birey başının çaresine baksın.Anne-babalar da 18 yaşına gelmiş çocukları ile ilgilenmiyorlar.Vahşi doğada yetişkin hale gelen arslanların,kaplanların anne-babalarından ayrılmaları gibi bir durum.Esasen yazarımız modernite konusunda benim bu söylediklerime de peşinen değinmiş.İşte ben de amatörce atıflarda bulundum.Ama Batı'daki bu durum bireyleşmeden kaynaklanmıyorsa neyden kaynaklandığı bize izah edilmelidir.Aynı durumun yansımaları bizde de var.Anne-babalar biz de de yük olarak görülmeye başlandı. Gençlerimiz birey olduklarını ispatlamak için büyükleri doğru bir şey söyleseler bile aksini yapmaya başladılar bile bile. Öte yandan bizim medeniyetimizde bireysel sorumluluğun olmadığını söylemek de haksızlık olur.Kişisel sorumluluklara da her zaman vurgu yapılır.Her koyun kendi bacağından asılır denilir.Kişisel tefekkür tavsiye edilir.Düşünme işi başkalarına havale edilmez.Kur'an'ın düşünmeyi tavsiye eden,emreden ayetlerine atıfta bulunulur. Öyle ki bazı ayetler üzerinde düşünmek günlük kişisel ders olarak kabul edilir. Dolayısı ile kendimize haksızlık da etmemeliyiz diyorum
Yanıtla (0) (0)Aynaya bakmalı herkes! Ben önce kendime yapıyorum bu tavsiyeyi. Tatar, oğlum, çocuğum, neredesin, ne haldesin, neyi hedefledin, ne oldu, kendine ve çevrene ne gibi hayırların dokundu?
Yanıtla (0) (0)"sadık bendeler" ifadesi muazzam bir kullanım olmuş. sağlıklı bir isimlendirme. daha evvel rastlamamıştım. birey olamamanın tam karşılığı bu olsa gerek. içinde mecburiyet ve biçarelik de var
Yanıtla (0) (0)"O budakta biter iman, iman bitse gider güman, Dün gün işim budur heman, nefsime bir Tatar oldum. " Yunus Emre
Yanıtla (0) (0)Emîr'e itaat aşamasından, meclise - anayasaya - kanuna itaat aşamasına geçebilmemiz lazım artık. Beğenmediğimiz kanunların değişmesini talep ederiz, kamuoyu oluştururuz vb. Ancak değişene kadar beğenmese de kanuna herkes itaat etmelidir.
Yanıtla (0) (0)"muhtemelen dağılırlar" Dağılmamaları için yerine göre rol yapması, rüya uydurması, insanların dağılmaması için iş görecek 1112. el kaynaklardaki rivayetleri* kesin bilgiymiş gibi anlatması, yerine göre abartıya hatta yalana tevessül etmesi gerekir. Bunlar ise çoğu profesörün ilim namusuna sığmaz. * Örneğin: Önceki ümmetlerin otuz yıl itikaf yaptığı, bir an zikrullahtan sarfı nazar etseler itikaflarının kabul edilmediği vb. anlatılarak dini yaşamak zor gösterilir. Cemaat korkutulur. Sonra da 'felankes hocamız demiştir ki' lerle 'peşimden gelin sizi cennete götürücem.' numarasıyla cemaat her isteneni yapmaya müheyyâ hale getirilir.
Yanıtla (0) (0)1 ay boyunca gezideydim, yüzleri maskeli hiç kimse görmedim. sizin inancınızda iftira atmak günah değil mi?
Yanıtla (0) (0)birey dediğin bir eylem yaparken kimliğini gizlemez halbuki gezidekiler yüzleri maskeli tiplerdi nasıl bir bireysellikse ortalığı yakıp yıkıp yağmaladılar.
Yanıtla (0) (0)Sana dokunmuş herhalde kardeşim sayın Öztürk'ün yazısı. Nefis ve şeytanı alt etmek kolay olmuyor demişsin. "Kolay olmuyor"u geçelim. Olmaz zaten. Haz ve günah arasında gider gelirsin ölene dek. Doğru söz ile yalan, tevazu ve kibir arasında gider gelirsin. Allah büyük, o bağışlayandır. Ama gider gelirsin işte. Bu, böyledir. İkincisi, sana şu noktada katılırım, şeyh mürit ilişkisinde istisnalar vardır, ama istisna... çok olduğuna inanmıyorum. Eleştiri ve sorgulama olmayan yerde gelişme olmaz. Şeyh mürit ilişkisini geçtim, bunu taşrada imam cemaat ilişkilerinde de görebilirsin. Bizim şeyhimiz Yunus, Mevlana, Tagore, Hacı Bektaş, Dostoyevski, Tolstoy, Tanpınar vs................
Yanıtla (0) (0)İnsan mesuliyettir, insan olmak itibariyle tüm kainattan mesulüz. Lakin insan eserinden aşağıdadır, der Tanpınar. Bir yanda tümel olarak insan, yani yaratılmış insan, diğer yanda, onun yapıp ettikleri... Eşrefi mahluk ile insanın bizatihi acizliği muhteşem bir çelişkiyi doğurur ve bilhassa sanatın temel krizini açığa çıkarır. Başa dönersek, insanın, ama her bir insanın, özü gereği alması gereken sorumluluğu başkasına devrettiğini düşünelim. Ya da her insanın değil de, ön plana çıkan bazı zevata, yapma, etme, düşünme vs. sorumluluğunu devrettiğini... Burada kilit nokta, düşünmek!.. Bu çok acı bir şey. Benim yerime düşünsün, demek, sorgusuz sualsiz biat etmek... Kant'ın "Aydınlanma Nedir?" makalesi bu konuda çok önemli. Ufuk açıcı.
Yanıtla (0) (0)Mustafa Bey'in yazısı hakkında bir yorum yazdım.Yorumun fazla uzayıp sıkıcı hale gelmemesi için " Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır"sözü hakkındaki düşüncelerimi bu ikinci yoruma bıraktım.Bilinen bir husustur ki,insanın nefis ve şeytan gibi görünmeyen iki düşmanı vardır.Bunları altetmek pek de kolay olmuyor.Bir kısım insanlar bilgi eksikliğinden dolayı bu iki düşmana mağlup olurken,bazı insanlar her türlü bilgi ve donanıma sahip oldukları,örneğin dini ilimler sahasında profesör bile oldukları halde kibir,gösteriş,riya gibi illetlere mübtela olabilmektedirler. İmam Gazali'nin bütün ilimleri tahsil ettikten,profesör olduktan sonra "Uçurumun kenarında olduğumu" anladım diyerek bir şeyh,bir mürşid arayışına girmesi bilinen bir husustur.İnsan çevresinden,beraber olduğu insanlardan etkilenmeye son derece açık bir varlıktır. Düzgün insanlarla haşır neşir olan biri onlardan etkilenir,onlar gibi olmaya çalışır. Bunun aksi de doğrudur.Kömürcü dükkanından is,kokucu dükkanından mis bulaşır.Şu hadis-i şerif de aynı manaya işaret etse gerektir:‘Kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizden biriniz kiminle arkadaş olduğuna baksın.’ (Ebu Davud, Edeb,19-4833) Bir şeyhe intisap eden kişi,şeyhin ve çevresinin dini üzere olacak demektir.Nefis ve şeytanla mücadele konusunda bir avantaj elde ediyor demektir. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”Araf:16-17) Bu ayetlerin işaret ettiği husus da şeytanın şeyhlik yapmasından başka bir şey midir desem acaba yanlış bir şey mi söylemiş olurum ?Hülasa, insan tek başına zayıftır,şeytanın oyuncağı olmuş kişilerle düşüp kalkıyorsa daha da zayıftır;şeytanın kendisine şeyhlik etmesine daha da açıktır.Sonuç olarak şunu söylüyorum:Elbette istisnalar vardır.Velakin insanların çoğu için "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır"sözü,doğru bir sözdür.Buradaki şeyhi dinden taviz vermeyen,müstakim bir arkadaş,bir dost olarak da düşünebilirsiniz. Bu yazdıklarım kişisel mülahazalarımdır, yanlış varsa şahsıma aittir.
Yanıtla (0) (0)Dedikleriniz çok doğru sayın Öztürk. Bunun çözümü yine eğitim kültür düşünce felsefe.. Bireyi esas alan bir eğitim politikası, birey yetiştirmeye hedeflenmiş bir eğitim kısa vadede olmaz, bunu biliyorum. Ama kesintiye uğramayacak, süreklilik ve istikrar gerektiren eğitim politikalarına ihtiyacımız var. Başka çaremiz yok. 21 yüzyılın ilk çeyreğini geçtik. Aslında kültür eğitim düşünce ve felsefe ve paradigma konularında dünya da krizde. Bakalım, ölmez isek, göreceğiz. Bu yüzyılda kim ne yapacak.
Yanıtla (0) (0)Kanaatimce Mustafa Bey'in "Cemaatler " başlığı altında tartıştığı konu tarikatlerdir. Çünkü cemaat diyebileceğimiz başka bir grup,yapı,oluşum yok.Aslında tarikatlere cemaatten ziyade okul demek daha uygundur.Bence her tarikat bir okuldur. Bu yönü ile okulların çokluğu bir bölünmüşlüğü değil,bir zenginliği ifade eder.Fetö bir istisnadır, tarihte örneği yoktur,bir tarikat değildir. Siyasal hedefleri olması dolayısı ile siyasi partilere benzer.Ancak partiler meşru,Fetö gayri meşrudur.Said-i Nursî'nin nurculuk hareketi de bir istisnadır,günümüze mahsustur.Bindokuzyüzlü yılların başına gittiğimizde nurculuk yok,40-50 yıl geriye gittiğimizde ise Fetö yok.Ama tarikatlar hep varlar.Dolayısı ile konu tarikatlar. Bu nedenle ile yorumumu bu çerçevede yapmak istiyorum.Bir tarikate intisap eden kişi 10-20-30-40-50-60 yıl,yani ölünceye kadar o tarikate mensubiyetini devam ettirir genellikle.Sohbetlerden ölünceye kadar geri kalmaz. Sahih bir tarikatte en çok vurgulanan husus Kitap ve Sünnet'tir.Dolayısı ile mürid yaşadığı sürece Kitap ve Sünneti öğrenme ve öğrendiklerini uygulama gayreti içerisinde olacaktır.Yani bu öğrencilik ömür boyu sürecektir.Tarikatte itaat elbette vardır.Mürid araştırıp,liyakati olduğuna inandığı,bilgisine güvendiği bir mürşid-i kamile intisap edecektir sonuçta.Ona güvenmiyorsa,onun dediklerini yapmayacaksa,kendisi her şeyi daha iyi biliyorsa,zaten intisap etmesi gerekmezdi.Pekiyi,bütün bu süreçte kendi iradesi hiç mi yok?Bunu şöyle cevaplandırayım:Örneğin bir profesör,ben de bir tarikat kurdum diye ortaya çıkıp,başında bir grup insanı toplasın.Dünyanın her tarafında öğrenciler(mürid) edinsin;her şehirde, her beldede, her mahallede, tenmsilcileri olsun,haftalık sohbetler düzenletsin.Bakalım bunu ne kadar devam ettirebilecek?İnsanlar bir ömür çevresinde duracaklar mı?Yoksa 3-5-10 yıl sonra dağılımıverecekler?Muhtemelen dağılırlar. Dağılmamaları için orada toplananların oradan bir şeyler alabilmeleri,ruhen zenginleşmeleri,dinlerini yaşama hususunda şevklerinin artması,her sohbetten yenilenmiş olarak dönmeleri gerekir.Bunlar olmazsa dağılma kaçınılmazdır.İşte bu dağılma,orada toplananların körü körüne itaat eden bir yığından ibaret olmadığını gösterir.Bir insanın yaşı 90'a geldiği halde mürşidine bağlılığını sürdürüyor ve sohbetlere devam ediyorsa bu da son derecede bilinçli bir tercihi gösterir. Mürid irade eden,iradesini ortaya koyan,dinini yaşama konusunda bilinçli bir tercihte bulunan kişidir. Ayağını yere sağlam basan,özgüven sahibi kişidir.Hayatın ve ölümün anlamını kavramış kişidir.Hayatın gel-gitleri karşısında yıkılmayan kişidir.
Yanıtla (0) (0)Birey ve kural hakimiyeti ayrılnaz bütündür. Bir toğlumda kural hakimiyeti ne kadar yaygınsa bireyleşme o derece yüksektir. Kural hakimiyeti yoksa insanlar güven duygusunu tatmin için cemaatleşirler.
Yanıtla (0) (0)Kritik-analitik düşünmeyi tavsiye eden, bu konuda platform kuran cemaat(ler)e ne mutlu...
Yanıtla (0) (0)Bu yazı çoğumuzun farkında bile olmadığı ciddi bir yaraya parmak basıyor. Birey olma konusunu daha çok işlemek lazım; Hocanın dediği gibi cemaat yapılarındaki insan arızasının tamiri birey olmaktan geçiyor zira
Yanıtla (0) (0)Çok doğru bir noktaya parmak basmışsınız Zaten "gezi" de birey olabilmiş insanların bu zihniyete başkaldırısıydı.
Yanıtla (0) (0)ilimde lisan önemlidir .günümüz ulus devletin gayri meşru çocuğu olan okullarda ilim dili öğretilmediği için sizin deyiminizle pespaye bir şekilde anca bu kadar mı olur .başlık yanlış birey bizim dünyamıza ayit degil .ilim ilim içindir sırf ilkokul çocukları anlasın diyede ne dil nede ilim heba edilemez .yoksa komünist düşüncenin anlayışı gibi toplumun en alt sınıfını kale alıp gelişmenin önününe geçmek gibi.benim sizden beklentim bizim malımız olan kelimeleri kullanmanız .
Yanıtla (0) (0)Society = Cemaat. Batı ve doğu arasındaki topluma bakıştaki temel fark bu. Benliğini eritip bir olmak ile benliğin oluşmasına fırsat dahi vermeden bir bütünün parçası olmak arasında da fark var; ilki temel tarikat felsefesi, ikincisi ise bugün cemaatlerin izlediği yol.
Yanıtla (0) (0)sırtını bir yerlere dayayarak, onların görüşlerini benimseyerek yaşamak çok rahat. hem düşünmenize cevaplar aramanıza gerek kalmıyor, hem de sırtını dayadığınız topluluk sizi maddi-manevi ihya ediyor. oysa sıfırdan kendini var etmek, her şeyi sorgulamak, gerekirse reddetmek zor ve zahmetli bir iş. ucunda yalnız ve aç kalmak var. herkesin seçeceği bir yol değil...
Yanıtla (0) (0)Tesekkurler.Guzel, aydinlatici yazilar.
Yanıtla (0) (0)Birey olamadığımızdan demokrasi de gelememiştir bünyemize.
Yanıtla (0) (0)Evet geldik mi sorunumuzun/ zurnanın zırt dediği yere..Sağol hocam Allah razı olsun.. geç olsun güç olmasın.. Peki şu sözler, insana yapılmış hakaret değil mi !" İTAAT ET RAHAT ET" " Biz Profili düşük başbakan gerek"." ... Bünyamin ERUL Hocanın " SAHABENİN SÜNNET ANLAYIŞI" kitabı var..Bu kitaplar okunabilse keşke..Kitapta şunu fark ettim. Bu yönü öne çıkarmamış ise de, sahabe ve peygamber diyalogları,sorgulamaları, sünnet, ilham,kişisel rey,icraatları ,rüyaları ve vahiy arasındaki farkı öğrenmek için özellikle anlamaya çalışmaları.. tavrı... şahsiyet ve meselelere bakış açısı inşa edici faaliyeti gösteriyor .. Oysa günümüz geleneğin de hâlâ NAKİLCİ KOPYALA YAPIŞTIRCI bilgiçlik revaçta.. Bu insan insan, insan din ,kitap insan , eşya insan ilişkilerimiz de devam ediyor.. Adam kopmuş gerçeklikten..yaptığı ile sebep olduğu olumsuz sonuçlarına rağmen ortada ki hatasını kabul etmiyor. Neden !Çünkü onun yaptığı her şeyde bizim ANLAYAMAYACAĞIMIZ bir neden,sebep,hikmet olabilir MİŞ.. YOK KARDEŞİM YOK.BELA VAR..FELAKET VAR..DERT ,IZDIRAP MURDARLIK VAR.. Ne demek ANLAYAMAYACAĞIMIZ ŞEY..! Hayvanmıyız biz..Işte Sahabe bunu sormuş...ANLAMAYA çalışmış..Peygamber ( sav) de muallim olarak AÇIKLAMIŞ VE ANLAŞILIR KILMIŞ.. Lider,hoca,şeyh, muallim muhatabı ,öğrencisi ile BİRLİKTE nasıl KİŞİLİK üretir..onu göstermiş işte KİŞİLİK ÜRETİM SÜRECİNDEKİ SÜNNETİN İŞLEVİ.. 21 YY gelmişiz hoca, şeyh,muallim, lider konuşup yazıyor karşıdaki BİZLERDE olduğu gibi alıyoruz..ANLAMAK İÇİN SORMUYORUZ..HEPSİNI ALIYORUZ. KODLANAN ,GÜDÜMLÜ CİHAZA YÜKLENEN BİLGİLER ... Ondan sonra bi tanesi çıkıyor FETÖ ye söz dediği için BABASI nı katlediyor.Vah vah.. diyoruz..Yahu ne vahı bu adamı bu tipte biz elbirliği ile ürettik ya.. Birde trajikomik yani var.. AKP li arkadaşların tavrında..Bak gördünüz işte bu Fetöcüler bele ..Haşhaşi gibiler ..doğru..Sanki kendileri farklı.. Eyy ! FETÖ cüleri eleştiren muhteremler hadi farklı iseniz, sizde bir kerecik Tanrı Reisinizi..eleştirin görelim.. .Ama Ahmet KEKEÇ ağzınıza biber sürer.. Ama sahabe takır takır edebi ile, bazı işlerini eleştirmiş.. Adam olup kendi kaderimiz üzerinde söz ve eylemlerimiz ile rol almaz isek,elin adamı gelir yapıp ettikleri ile bize kader biçer...
Yanıtla (0) (0)Birey olmak onemli ama olayin baska bir boyutu daha var ve pratiktekte kanimca daha onemli: Cikar. Bir cok insan bu cemattlere cikar amaci ile meylediyor. Hangi cemmaat o sirada devlet icinde guclu ise one yanasiyor. Cok da suclamamak lazim insanlari, boyle yapmayanlar dezavantajli durumda oluyor cunku.
Yanıtla (0) (0)Kısaca bazı cemaatlere mensup olmak beynini çöpe atıp, yukarıda görünen bir kula kulluk etmektir. Kumpas kur derse kumpas kurmak, çal derse çalmak, yalan söyle derse yalan söylemek, kandır derse kandırmak, öl derse ölmektir. Tepedeki zat altındakileri köleleştirmiş ya da diğer bir değişle mankurtlaştırmıştır. Bunu yapan kişi kendi emirlerine uymanın Allah'a uymakla aynı şey olduğuna inandirarak bunu başarır. Bu yapılardan kurtulmanın yolu tepedekinin kutsallığını sorgulamakla başlar. Onun da diğer insanlar gibi yemek yiyen, su içen, tuvalet ihtiyacı olan herhangi bir insan olduğunun algılanması ile kurtuluşun yolu açılır.
Yanıtla (0) (0)