Trump’a bağlanan umutların geleceği
Nihayet koltuğuna oturan ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’la birlikte sadece Türkiye değil, hemen hemen bütün ülkeler ve dahası bütün ittifaklar açısından gergin bir bekleyiş için kum saati işlemeye başladı. Bütün kampanya ve seçilmiş dönemi boyunca Trump, hem kapalı kutu olmayı başardığı için hem de bu özelliğini pazarlamayı çok iyi becerdiği için bekleyiş de tabiatı gereği gergin olacaktır. O kadar çok önemli ve sansasyonel vaatte bulundu ki, birkaçını yapması bile dünyanın baştan ayağa sarsılması için yeterli olacak. Kafasındaki ABD ve dünya, kimsenin hazır olmadığı bir kompozisyona işaret ediyor.
Yine de hem kabinesinin dizaynı hem de partisinin geleneksel politikaları daha şimdiden bu vaatlerin birçoğunu rafa kaldırmasını garanti etmiş görünüyor. Bununla birlikte yol uzun ve önünde şimdiden bakıldığında bizler için bitmez tükenmez gibi görünen en az dört yıllık bir süre var. Sistem kendisini zorladıkça Trump da direncini ortaya koyacak ve özgün politikalarını tatbik için reaksiyon gösterecektir.
ENDİŞE VERME KABİLİYETİ
Dünyaya endişe veren halinden geri adım atamaz; çünkü bir derinliği, kalitesi ve diplomatik meziyeti olmadığı için öngörülemez olmayı bir silah olarak kullanacaktır. Aslında en büyük özelliği endişe yaratma kabiliyetidir. Yerleşik, olgunlaşmış ve kurumsal süreçlerden süzülerek üretilmiş kararları tek cümleyle yerle bir etme imtiyazından asla vazgeçmeyecektir.
Mesela, önce NATO’nun modası geçmiş bir kurum olduğunu söyleyerek müttefiklerini strese sokuyor. Ardından sadece iki gün sonra NATO Genel Sekreteri’ne ülkesinin NATO’ya dair garantilerinin arkasında duracağını ve ABD’nin NATO’ya karşı kendini sorumlu hissetmeye devam edeceğini söyleyebiliyor. Gayet tabii ki bu kez de aynı müttefikler derin bir nefes alıyor. Yarın kaygı mı, rahatlama mı olacak kimbilir!
BÜYÜKELÇİLİK KUDÜS’E TAŞINIRSA
Peki, ya ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması ihtimali? Trump’ın ısrarla takip ettiği bir numaralı sözü, bugüne kadar hiçbir ABD başkanının cesaret edemediği şeyi yaparak Kudüs’ü başkent olarak tanıma anlamına gelen bu hamleyi yapma kararlılığı… “Sözümü unutmadım” diyor. Tek başına bunu yapması bile dış politikada başka bir şey yapmadan tarihe geçmesine yetebilir. Unutulmaz olabilir… Tabii ki işgal, katliam ve adaletsizliğe onay veren berbat bir başkan olarak. Ve tabii ki böyle bir karar başta Türkiye olmak üzere İslam dünyasında aradığı veya planladığı ne tür iyi ilişki varsa hepsini birden çöpe atmaya yetebilir.
Yine de diplomasinin dinamik bir süreç olduğu gerçeği bulunmaz bir imkandır. Ankara’nın da Suriye politikasında hızlı bir şekilde Trump dönemi ayarlaması buna yönelik olsa gerek. Suriye dosyasında sadece ABD’nin değil, Rusya’nın da duymak istediği şey epeydir nazikçe söyleniyor. Kimileri bunun bir zorunluluk olduğunu düşünüyor, ama öyleyse bile her türlü politika değişikliği bir fedakarlıktır. Ancak Türkiye’nin bu noktaya gelmesi her şeyin kolaylıkla lehimize dönmesini temin etmiyor.
Trump yönetiminin bizim Suriye’de en istemediğimiz şey olan PYD ile ilişikleri kesmesi de en azından yakın vadede imkansız görünüyor. Neredeyse PYD üzerine kurulan bir Suriye politikaları var. Bu politikayı ayakta tutan, yönetip denetleyebildikleri tek örgütü kolaylıkla elden çıkarmalarını beklemek iyimserlik olur. Kaldı ki, PYD konusunda Rusya da en iyi günlerimizde bile tek bir adım atmadı, unutmayalım.
Şunu da not edelim… Bir yanda Trump öte yanda kurulu düzen, üsluptan politikaya kadar her branşta çatışacak ve bundan sonra “Tek Amerika yok” lafını daha fazla duyacağız.
Umarız, başta FETÖ ve Gülen’in iadesi gibi Trump’a bağlanan büyük beklentilerimizin gerçekleştiği bir dönem olur.