Terörden daha tehlikeli olan
Terörün hedefinde bulunan, üstelik birden fazla terör örgütünün aynı anda çullandığı bir ülkeyiz. Türkiye, toplu öldürmelerin, yani katliamların her türlüsünün denendiği ve ne yazık ki sonuç alındığı bir ülke durumunu yaşamaktadır. Terör İstanbul, Ankara, Kayseri, Diyarbakır, Gaziantep, Bursa gibi farklı sahalara çıkabiliyor. Şehirlerde sembolik anlamları güçlü mekanlar seçilebiliyor. Bombalı araç, intihar saldırısı veya Ortaköy olayında olduğu gibi toplu infaz yöntemleri kullanılabiliyor. PKK, IŞİD, FETÖ veyahut da bazen DHKPC sahneye çıkabiliyor. Bazen askerler bazen polisler bazen de ayrım gözetilmeksizin siviller hedef olabiliyor.
Gerçeğimiz ne yazık ki budur…
Terörün her türlüsü, teröristin her çeşidi, terör eyleminin her hali gündelik hayatımızı ve ülkenin güvenlik politikalarını hedefe koymaktadır.
Bundan daha kötüsü terörün toplumda gerilim, umutsuzluk ve yılgınlık yaratmasıdır. Saldırıların gündelik hayatı etkilemenin ötesine giderek hayatı yavaşlatmasıdır. Sürekli ve endişeyle terörün konuşulmasıdır. Yani terörün gündem olmasıdır. Ne yazık ki Türkiye kaçınılmaz olarak bu iklime adım atmış durumdadır. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya vasıtaları başka bir şey yazıp yorumlamıyor. Yönetici kadrolar, liderler, muhalefet, bütün uzmanlar aralıksız olarak terörü, sebeplerini ve nasıl önlenebileceğini anlatıyor. Çünkü insanların güvenlik arayışı bütün diğer ihtiyaçlarının üzerine çıkmış bulunuyor. Tabiatı gereği böyle zamanlarda birçok ürkütücü, spekülatif tahmin ve bilgi de tedavüle giriyor. İzliyoruz, takip ediyoruz...
Yalan bilgi kadar meselenin özünden uzak, propaganda amaçlı, tamamen komplodan ibaret bilgi ve yorumlar da bir başka sorundur. Oysa gerçeği görmezden gelerek, meselenin kaynaklarını es geçerek sınır tanımaz bir hamasetle terörü izah etmeye çalışmak sonuçta terörün istediği atmosferi ve alışkanlık duygusunu desteklemekten başka bir sonuç doğurmaz. Doğurmaz ama kime anlatabilirsiniz… Rüzgarı o yönden estirmek isteyenleri kim durdurabilir?
Böylesine büyük bir terör problemi yaşan ülkede bütün bu saydığımız tezahürlerin de bir noktaya kadar anlaşılabilir tarafı vardır. İnsanlar tedirgin olabilir, komplo teorileri revaç bulabilir. Zira yaşamakta olduğumuz şey fazlasıyla sıradışıdır…
Yine de gün gelir terörün beli kırılır ve bütün bunları geride bırakırız, tedirginlik biter, ayaklar yere basar.
Bütün bunlardan daha tehlikeli olan terörün farklı siyasi, dini, sosyal ve etnik kesimlerde, bilhassa da hayat tarzları arasında gerilimler üretmesidir. Yılbaşı kutlayanların ölümüne kayıtsız kalınması veya eylemini “İslam adına” yapan teröriste bakıp dindarları; “Kürtlük adına” yapan teröriste kızıp Kürtleri hedefe koymaktır. Asıl felaket gerilim arttıkça, terör çoğaldıkça olup bitenleri bir kesime, bir etnik gruba mal etmektir. Saldırıların ürettiği bütün etkilerin üstesinden gelebiliriz ama böylesine bir sosyal riskin doğuracağı tahribat hepsinden daha yıkıcı olur, bilelim. O yüzden terörü kaynağından yok etmek kadar sosyal, dini ve etnik gruplar arasındaki ilişkilere yönelecek tehditleri de kaynakta yok etmek gibi bir politikaya ihtiyacımız vardır. Bütün hayat tarzlarını kuşatan bir dile, bir üsluba, bir yaklaşıma…
Türkiye, çok ağır badireler, çok felaketler yaşadı. Her defasında teröre karşı belki biraz eksik biraz fazla ama onarıcı bir “birlikte yaşama duygusu” ortaya koyabildik. Ne olursa olsun birlikte yaşayacaktık ve en acı vak’alar bile bunu sarsamazdı. Türkiye’yi yıllardır bu duygu taşımaktadır… Güçlü bir hukuk ve demokrasi zemininde bulunmamakla birlikte soğukkanlılığı korumayı başardık. Bu sayede terör çok can aldı ama istediğini yapamadı. Mesela PKK şehirlerde yüzlerce hendek kazdı ama HDP’ye yüzde 90 oy veren halkı o hendeğin arkasına toplayamadı…
Terörist can yakabilir ama sokaklar istemedikçe asla toplumu bölemez… Bugün üzerimize yönelen namluların sayısı artmışken, şiddetin tahribatı çoğalırken o duyguya daha çok ihtiyaç vardır. Daha fazla birlikte yaşama daha çok ötekini anlama ve daha ziyade soğukkanlılık zamanıdır.
Lafın gelişi değil… Yaşama hakkının kutsallığını asker için de polis için de gece kulübünde yılbaşı eğlencesinde yere düşenler için de hissetmeyi; İstanbul’da, Diyarbakır’da, Ankara’da, Kayseri’de ölenler için de aynı yası tutmayı başarmamız lazımdır. Ki terör bir gün bittiğinde geride birbirine öfkeyle, güvensizlikle bakan yüzler olmasın.