Terör sahnesinde ürkütücü tirat
Kabul edelim ki, terör veya bireysel şiddet veyahut da katliam arzusu bütün tecrübelerimizin üzerinde bir seyir izliyor. Teknolojisi değilse bile terörün katletme vizyonu devletlerin ve kurumsal yapıların önüne geçiyor. Nitekim Nice saldırısı analiz ve tahmin limitlerini aşan bir basitlikte gerçekleşti. Fransa’nın sembol şehirlerinden birisinde, teröristleri ve terörist adaylarını kolaylıkla harekete geçirecek bir yöntemin kanlı gösterisi sergilendi.
Terör ve şiddet yeni bir evreye geçmiş bulunuyor ve bunu konvansiyonel kalıplarla anlamak kolay olmayacak. O kalıplar yıkıldı geçti ne yazık ki… Terör sadece insanları yok etmekle kalmadı, makul olanı, anlama çabasını, meselenin kökenlerine inme gayretini de berhava etti. Nice’te bu yapıldı.
O KADAR ÇOK HATA YAPILDI Kİ…
Modern zamanlarda Batı’da şiddetin bu denli mesafe aldığı bir dönem olmamıştı. Ortadoğu’nun yoğun bir şekilde yıllardır ve halen yaşadığı, Latin Amerika’da daha sınırlı olmakla birlikte zaman zaman görünen terör, Avrupa için ürkütücü bir dizi filme dönüşmüş bulunuyor.
Ortadoğu’daki şiddetin kaynağına inememek, sebeplerini yok etmemek, esasen umursamamak sorunu insanlığın ortak derdine dönüştürmüştür.
En son Suriye ve Mısır’dan başlayarak İslam dünyasının demokratikleşmesine el vermemek gibi affedilmez bir hatadan başlayarak sayılacak o kadar çok gerekçe var ki, ama galiba bunun şimdi pek faydası olmayacak. Acılı, yaralı ve kalbi kırık Fransa’nın ve bütün kıtanın o günü, bugün değildir. Hiç olmazsa yapılabilecek en doğru şeyi esirgemeden samimi bir dayanışmayı herkes hak ediyor.
Mamafih, ne kadar ihmal, hata, görmezden gelme veya yanlış siyasi hesap yapılmış olursa olsun suçlu olan terördür. Affedilemez olan teröristtir. Hiçbir gerekçeyle bilhassa İslami motivasyonlarla -Nice katliamının tam künyesini bilmemekle birlikte- yapılanın mazereti olamaz. Terör, ortak ve yok edilmesi gereken düşmandır. İslam coğrafyasında her gün sanki bir kuralmış gibi onlarca insanı öldürenle de Fransa’daki terörle de aynı hassasiyetle mücadele sorumluluğumuz vardır.
TOPLUMLARI İKNA ETMEK KOLAY DEĞİL
Vardır ama mesele şu ki, bırakın toplumları ve bireyleri devletlerin bile vahşi teröre karşı ikna edici bir mücadele yöntemi bulamadığı aşamadayız. En yüksek alarmdaki ülke Fransa art arda vuruldu. 30 yılı aşkındır terörün her türlüsüne maruz kalan Türkiye belirli periyotta saldırıya uğruyor. ABD, Belçika öyle…
En güçlü adım atılmış olsa, en kararlı hamle yapılsa ve IŞİD bir sabah tarihten silinse bile geride aynı karakterde terör kalmayacağı garanti edilebilir mi? Bir hasta zihnin kamyona atlayıp tarihin en sarsıcı terör eylemlerinden birini yapabildiği ortamda, bir veya birkaç önlemle terörsüzlüğü kim garanti edebilir? Etse bile kim ikna olur?
DOĞRUDAN ÖNCE SON BİR YANLIŞ
Muhtemelen şimdiden sonra bütün devletlerin en çok uzmanlaşacağı alan anti-terör olacak. Ama asıl tehlike de orada boy gösteriyor. Zira, bu uzmanlaşma telaşıyla birlikte daha sert, daha ötekileştirici, daha İslamofobik liderlerin fırsat bulacağı bir ara dönem de kaçınılmaz görünüyor. Çözümü duvarlar örmekte, Müslümanları takip edip köşeye sıkıştırmakta arayan siyasetin filizlenmesi boşuna değildir. Sahici bir çözüm dönemine ulaşmak mümkün mü bilinmez ama önce böyle bir yanlış yapılacak gibi görünüyor.
Avrupa, İslam’ı ve İslami olanı tanıyana ve keşfedene kadar zaman kaybı kaçınılmazdır. Bu noktada, başı terörle belada olsa bile Türkiye’nin yapabileceği çok şey var. Bunun için de Paris’in, Londra’nın, Berlin’in, Washington’un Ankara’yı samimi olarak motive etmesi iyi olacaktır. Bir İslam ülkesi ve demokrasi olmanın kıymeti küresel terörle mücadelede ikame edilemez bir değere sahiptir. Avrupa vizyonunu yükseltir, ABD de önyargılarını kırarsa Türkiye’nin terörle mücadelede katma değeri yüksek bir müttefik olması kolaylaşır.