Siyaset dilinin çözemeyeceği büyük problem
Siyasetin iktidar fonksiyonu ile sistem ve gündem üzerinde sahip olduğu belirleme gücü geniştir. Bu güç, az gelişmiş ülkelerde ve bizim gibi sistem değişiminin yaşandığı süreçlerde sınırlarını daha da genişletir. Türkiye malum bütün bunları en ileri düzeyde yaşıyor. Siyasetle ilişkili olmayan sözlerin, görüşlerin, fikirlerin bir anlamı bulunmuyor. Zira, iktidar gücü hiç olmadığı kadar değer kazanmış bulunuyor. Tabiatıyla bu güce lehte veya aleyhte taalluk etmeyen sözlerin değeri de olmuyor.
Ülkenin geleceğine, toplumun kalitesine ve hatta bir iktidar alanı olmakla birlikte iyi bir eğitim sistemine yönelik sözlerin bile pazarı yoktur. Çünkü en kıymetli sözler bile bugüne, bu saate ya da yaklaşan herhangi bir seçime bir şey söylemiyor. Gerçeği söylemek ya da gerçeği aramak adına çaba sarfetmek anlamını böylece yitiriyor. ‘Gerçek’ statükonun duvarına çarpıp geri döndükçe bu kez toplumun ilgi alanından uzaklaşıyor.
Ülkeyi yarının dünyasında bekleyen ekonomik, diplomatik riskler bir yana bugün yapılması gerekenler yapılmadığı için gelecek nesillerin küresel rekabette yaşayacağı kayıpların bahsini açmaya kalkın da görün tabloyu… Sözün gidip varacağı yer, bugün karnı doyan insanların ekmeğine göz koymak olacaktır.
Zaten sınırlı olan kaynakları daha verimli ve katma değerli sektörlerde kullanmak…
Geleceğin sektörlerine yatırım yapmak…
Bilimsel kaliteyi yükseltmek…
Donanımlı nesiller yetiştirmek için sorgulayan, araştıran bir eğitim sistemi oluşturmak…
Kültürü ayağa kaldıracak bir model planlamak…
Her şartta, herkesin bir gün işine yarayacağı besbelli olan bağımsız medya hayal etmek…
Yine her şartta herkesin bir gün ihtiyaç duyacağı tecrübeyle sabit olan bağmışız yargı tavsiyesinde bulunmak…
Demokrasinin geleceğini teminat altına almak için siyasetin dilini geliştirmek ve bizatihi siyaset sınıfının itibarını düşünmek…
Sivil toplumu, kendi tabiatında ve sivil zeminde büyütmek…
Bilmem kaç yüzyıldır söyleyip durduğumuz adem-i merkeziyetçiliğin gereğini yapmak…
***
Saymakla bitmez. Bitmez ama bir saymaya kalktığınızda da nasıl gereksiz, sıkıcı ve hatta bölücü olduğunuzu kendiniz bile anlayamazsınız. Bütün bunları, siyaset “İşler yolunda gidiyor, hiçbir sorun” derken söylemiş olmanın maliyeti vardır. Ne yazık ki giderek de ağırlaşmaktadır.
Oysa bu ülkenin icraat kadar yeni fikre ve bu fikirlerin de serbestçe, kaygısızca dile getirilmesine ihtiyacı vardır. Sağdan sayın, soldan ölçün göreceksiniz ki tek ve kalıcı sermaye budur. Bu sermayeyi büyütmeyen, geliştirmeyen ve bilhassa da nitelikli hale getirmeyen ülkelerin yarını sıkıntılara mahkumdur.
Oysa, maharet bugünü kurtarmak değil geleceği teminat altına almaktır. Gelecek demek, bilimde, sanatta, hukukta, demokraside, eğitimde vesaire, güçlü ve özgür bir vizyonu yakalamak demektir. En kötü şartlarda dahi toplumun kendi entelektüel sermayesi, tecrübesi ve teamülleriyle yolunu bulması esas olmalıdır. Bunun için kalite duygusu ve evrensel bakış açısına ihtiyaç vardır. Böyle meziyetleri köreltip, insanları o an rahat edecekleri şablonlara mahkum etmenin faydası da görülmemiştir.