Sevsek de sevmesek de kuvvetler ayrılığı şarttır
Bilindiği gibi bir demokrasinin birden çok olmazsa olmaz şartı vardır. Yine de en başta serbest seçim olmazsa diğer şartların önemi yoktur. Demokrasi yoluna böyle çıkılıyor. Toplumun kendisini yönetecek kadroları seçim yoluyla belirleme hakkı diğer bütün şartların ve kuralların anasıdır. Serbest seçim olmazsa diğer tamamlayıcı unsurların kıymeti harbiyesi yoktur. Bununla birlikte seçim tek başına bir demokrasinin kalitesini tayin etmeye yetmez. Böyle olduğu için hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, kamu yönetimi denetimi, özgür basın, güçlü sivil toplum gibi üniteler olmazsa olmaz şartlardandır.
Demokrasilerin gelişimi de bu kurumların güçlenmesini temin etmiş; daha açık ifadeyle demokratik toplumlar serbest seçimle yetinmeyip bu kurumlara ihtiyaç duymuşlardır. Bağımsız yargı, sivil toplum, birey hakları, temel hak ve özgürlükler vatandaşın özel hakkını korurken onu devlete karşı da sahiplenen güç mekanizmalarıdır. Beraberinde iktidarların ve kamu yönetiminin eylemlerini denetlemek de mümkün hale gelmektedir.
Bugünün dünyasında bir demokrasi ancak kuvvetler ayrımının gücü oranında güçlüdür veya değildir. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki karşılıklı denetleme yetkisiyle birlikte, medya, sivil toplum ve evrensel hukuk normları da bu bütünün parçaları olmak zorundadır.
Standardın bu düzeyde olması nedeniyle dünyada seçim sistemine sahip birçok ülkede, diğer kurumlar olmadığı veya yetersiz olduğu için gerçek anlamda demokrasiden söz edilemiyor. Denetlenmeyen, farklı görüşlerle beslenmeyen ve en nihayet güçlü ifade özgürlüğüne sahip olmayan ülkelerin demokrasisi günümüz toplumlarının özgürlük ihtiyacını da karşılamıyor.
***
Öte yandan hepsinde değilse bile birçok ileri demokrasi uygulamasında seçilmişlerin ve genel olarak iktidarların denetleyici kurumlardan şikayetçi oldukları da bir gerçektir. En başta da medyadan ve yargıdan… Yargının, medyanın denetleme ve eleştiri fonksiyonunu abarttığı yahut da yetkilerini aştığı gerekçesi sıkça ileri sürülmektedir.
İktidar medyadan, yargıdan, sivil toplumdan şikayet eder, bu kurumlar da iktidarlardan… Ama hepsi bir diğerinin önemli ve vazgeçilmez olduğunu bilir. Yani bu tartışmanın olması demokratik kuvvetlerin meşruiyetini azaltmaz, artırır.
İktidarların yargı kurumları, sivil toplum örgütleri ve medya tarafından anayasal kurallara veya teamüllere bağlı olarak eleştirilmesi ve denetlenmesi her durumda sağlıklı bir işlemdir. Bazen bu eleştiri ve denetimler vak’a bazında yanlış sonuçlar üretse de toplamda ülkenin yararına sonuçlar verir. Unutmamak gerekir ki Yargıtay, Danıştay veya Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar iktidarların istemediği kararlar verirken de siyasetin, medyanın ve sivil toplumun denetimiyle bağlıdırlar. Mesela, Danıştay’ın öğrenci andı korusunda aldığı tartışmalı kararda olduğu gibi; bu hükmün yanlış olduğunu düşünen güçler de kritik etme hakkını kullanmışlardır. Sivil toplum ve medya her durumda iktidarı eleştirmekle değil bu örnekte görüldüğü gibi kamu yararını gözetmekle sorumludur. Yüksek yargı, iktidar ve medya dahil bütün kurumlar hata yapabilir. Çoğu kez sübjektif kriterlere bağlı kararlar nedeniyle onların işlevsizleştirilmesi değil karşılıklı güçler dengesi düzeninin korunması gerekir. Kızsak da ve bazen işimize gelmese de bu düzeni korumak zarureti vardır.
Zira, denetim en çok iktidarların işine yarar. Güçlü hukuki denetim veya basın özgürlüğü hata oranını düşürür ve bilhassa da merkezi iktidarın gücüne yaslanarak yanlış işlem yapma imkanını azaltır. Bir anlamda bu kurumlar iktidar adına da bir denetim fonksiyonu üstlenmektedirler.
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, halihazırda yaralı halde bulunan kuvvetler ayrılığını güçlendirmek gibi pozitif bir gündeme ihtiyacı vardır.