Obama bizi aldattı mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’yi aldattığını söyledi. Cumhurbaşkanı, “Obama, PYD ve YPG konusunda bizleri aldatmıştır ama şu andaki yönetimin aynı durumda olacağına ihtimal vermiyorum” dedi. ABD yönetiminin, bizim bilinen şiddetli itirazlarımıza rağmen bu örgüte Suriye operasyonlarında destek vermesinden şikayetçi oldu.
Erdoğan haklıdır. Aldatma mı, iki tarafın gelişmeleri farklı okuması mı ya da bazı adımların uzun zamana yayılmasından kaynaklanan dikkat dağınıklığı mı bilinmez ama toz bulutu indiğinde ABD’nin yaptığı şeyin bizim beklediğimiz olmadığı bellidir.
Mesele sadece YPG/PYD’nin ABD tarafından himaye edilmesi ve müşterek operasyon gücü olarak benimsenmesi değildir.
En başa dönelim. Obama’nın ikinci başkanlık döneminin öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin beklentisi, ABD yönetiminin Suriye’deki iç savaşa ve Esad statükosuna çözüm üretecek çapta müdahalede bulunmasıydı. “Obama seçimi kazansın, bu iş tamam” boyutunda bir yaklaşım vardı. Sonrasında yaşanan gelişmeler; daha doğrusu gelişmelere karşı ABD’nin ve dolayısıyla Türkiye’nin pasif rol izlemesi malum. Obama, ülkesinin Suriye dosyasındaki rolünü zaman içinde IŞİD’le mücadeleye indirgedi. Boş bıraktığı sahayı Rusya ve İran’ın doldurmasına aldırmadı. Yerel müttefik olarak da PYD’nin operasyon ortaklığı talebi kolayına geldi.
Bir anlamda Rusya, İran, Esad ve PYD manzarayı, nasıl olsa ABD’nin bu işe karışmayacağı ve önlerinin açık olduğu şeklinde okudu. Kabul etmek lazım ki bu doğru bir okumaydı. Nitekim, kendi alanlarını genişletmekle kalmadılar, hakimiyetlerini de facto yollarla legalize etmeyi de başardılar.
Bütün bunlar 2012’den başlayan ve yıllar süren uzun bir süreçte oldu. Obama yönetimi, Suriye’de politika değişikliğini başta Türkiye olmak üzere müttefiklerinden önce gizledi sonra da iş işten geçmiş olduğu için işbirliği anlamını yitirdi. Devamında, sonuç alacak bir hamle imkanı neredeyse kalmadı.
O kadar kalmadı ki Türkiye, PYD’nin Fırat’ın doğusunda kapattığı 800 küsur kilometrelik alana itirazını güçlü ifadelerle ileri süremez hale geldi. Politikamız, “Hiç olmazsa Fırat’ın batısına geçmesinler”e kadar geriledi. Fırat Kalkanı operasyonu da IŞİD’i durdurmanın yanında aynı zamanda bu hattı koruma amacı taşıyordu. Günün sonunda Türkiye’nin sınır güvenliği bu tehditle karşı karşıya kalınca Esad’ın yaptığı katliamlara karşı çıkmak da anlam ifade etmemeye başladı. Çünkü artık karşımızda Esad değil Rusya ve İran da bulunuyordu. Yanımızda aynı dili konuştuğumuz ABD yoktu.
Tablo böyle okunduğunda Obama Türkiye’yi aldatmıştır.
***
Ne var ki aldatma hali, yani sözkonusu politikanın hükmü devam ediyor. Trump yönetiminin yaklaşımları da farksız seyrediyor. Umut verici bir perspektif değişikliği kesinlikle yoktur. Kimyasal saldırıya karşı “bir seferlik” askeri cevap verilmesi eskiyle kıyaslandığında olumlu ama mesele Ankara’nın isteklerine geldiğinde elle tutulacak bir tavır görünmüyor. Yeni yönetim PYD/YPG ile işbirliğine Obama döneminden daha iştahlı bir tempoda devam ediyor. ABD’nin Rusya ile birlikte PYD’yi kazanma yarışında olduğunu iki hafta önce Dışişleri Bakanımız söyledi.
Suriye politikamız PYD parantezinde kalmaya devam ederse bütün belirtiler ve devam etmekte olan hamleler can sıkıntımızın süreceğini gösteriyor. Bu parantezi genişletmek ise Türkiye bir yana, ABD’nin gücünü bile aşıyor. Bir başka ifadeyle Trump, böyle bir hedefi çaba göstermeye değer bulur mu? Suriye’de statükoyu değiştirmek için Rusya ile çatışmayı göze alır mı?
Bu soruların hiç olmazsa Türkiye’yi ilgilendiren kısmına cevap bulmak için Erdoğan’ın ABD Başkanı’yla görüşmesini beklememiz gerekecek.