‘Ne çok kutuplaştık’
“Farkında mısınız, ne çok kutuplaştık? Nasıl da birbirimize çatık kaşlarla bakar olduk? Yüzler gergin, sesler boğuk, eller soğuk, gönüller donuk! Diyor ya Yusuf Has Hacib: “Yaşam zorlaştı, endişe çoğaldı; hırs ve tamah arttı, sevinç azaldı.” Tam da böyle değil mi?”
Bu sözler MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ait.
Öyle olduğu için, yani sözlerin sahibi Bahçeli olduğu için de tabiatı gereği koruma altında sayılır. Çünkü, söyleyenin kimliğine, kişiliğine ve siyasi görüşüne bağlı olarak kutuplaşmadan şikayet etmek her zaman emniyetli bir pozisyon sayılmıyor.
***
Kutuplaşma, toplumsal gerilim, empati eksikliği ve benzeri bir dizi ciddi problemimiz olduğu aşikardır. Bununla birlikte, aynı fikirde olmanın heyecanıyla hemen bu tespitin üzerine atlayacak da değilim. Zira, Türkiye şu veya bu gerekçelerle baştan problemli kurulan ve esasen sadece kuruluş dönemi hataları değil, imparatorluktan tevarüs eden problemleri de sırtında taşıyarak zaten çeşitli toplum katmanları arasındaki gerilimlerle yola çıkan bir ülke oldu. Farklı etnik yapılar, farklı bölgesel dinamikler, farklı mezhepler, çok farklı ekonomik sınıflar ve en nihayet hem farklı ve hem de güçlü siyasal kamplar Türkiye sosyolojisinin sabit verileridir. Dolayısıyla, her zaman bir gerilim, hoşnutsuzluk, memnuniyetsizlik olması ve bazı kaşların daima çatık kalması mukadder değilse bile normaldir.
Kaba bir tasnif yapacak olursak, Kemalist güçlerin egemenliği dönemlerinde dindar/muhafazakar kesimler pastadan pay almak konusunda dezavantajlıydı, son dönemde bu tablo tersine dönmeye başladı. Bu kaba tasnifin içinde sadece dindar kimlikler değil; dindar olan/olmayan Kürtler, laikler, Aleviler, şehirliler, köylüler vs bulunmaktadır. Ki, bu grupların da yer yer ve zaman zaman avantaj kaybedip kazandıkları hatta sonradan yeniden kaybedip kazandıkları malumdur.
Meselenin derininde bu gerçek vardır ama mesele bu değildir. Türkiye bir farklılıklar ülkesi ve toplumun bütün kesimleri aynı zamanda tahammül eksikliğini kolaylıkla su yüzüne çıkarmaya müsaittir. Böyle olduğu için de hain-vatanperver yaftalarının gündelik kullanımı gayet sıradan bir hal alabilmektedir. Sadece siyasette değil, medyada değil, futbol müsabakalarında veya sokakta bile… Yaftalamak ve yüceltmek kolaylaşmıştır.
Evet, kutuplaşma normal ama mukadder değildir. Demokrasi bunun için vardır.
Farklı fikir sahiplerinin kaygı taşımadan kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri, tehdit olarak görülmemeleri, ifadenin tartışılmaz hak olarak benimsenmesi, kutuplaşmanın ve gerilimin panzehiridir. Fikir özgürlüğü, hoşgörü ve empati için vazgeçilmez bir sermayedir; bir arada yaşamanın gerektirdiği oksijeni temin eder. İnsanların bir sözden, bir cümleden dolayı hain olarak damgalanmadıkları veya vatanperver olarak payelendirilmedikleri bir ortak anlayış, Bahçeli dahil kutuplaşmadan şikayetçi olan herkesin işini görmeye yeter. Özgür düşünce ve ifade ortamı meselemizin büyük kısmını çözmeye kadirdir…
***
Konuşan, tartışan, fikir mücadelesi yapabilen bir toplum esasında beka dahil bütün hayati meselelerinin de üstesinden gelmenin yolunu bulmuş demektir. Özellikle, Türkiye gibi temel sorunlarıyla yaşamak zorunda olan bir ülkede farklı seslere ve bu seslerin daha çok saygı görmesine ihtiyaç vardır. Birden fazla elin, ağır taşların altına girmesi sadece bu yolla mümkündür.
Meseleye bir de böyle bakalım; bakalım da belki çatık kaşları tebessüm ettirebiliriz…