Müfredat
Bütün branşlar içinde en problemli alanın eğitim olduğuna dair şüphesi olmayan var mı? Bizatihi bu konuda en büyük sorumluluk sahipleri bile bu hakikati dile getiriyor. Eğitimde bir türlü istenen seviye yakalanamadı, sistem oturtulamadı ve tabiatıyla kalite temin edilemedi.
Malum, üç yılda bir yapılan ve OECD üyesi ülkelerin eğitim kalitesini ölçen PISA testinin sonuçları Türkiye için hiç iyi şeyler söylemiyor. Ama bunu anlamak için PISA’yı beklemeye de gerek yoktur. Eğitim sistemimizin çıplak gözle bile görülebilecek birçok meselesi vardır. O meseleler de kalitesiz bir eğitimi ortaya çıkarıyor; çocuklarımız, gençlerimiz çağın ihtiyaçlarını karşılayacak seviyeyi yakalayamıyor.
Milli Eğitimi Bakanlığı şimdi yeni bir müfredat üzerinde çalışmaya başladı. Çalışmalara katılım için halka çağrı yapıldı ve Bakanlık, internet sitesi üzerinden talep ve teklif alıyor.
Yine de kamuoyuna yansıyan, Bakanlığın kitaplardan neyi çıkarıp neyi ilave ettiği oldu. Atatürk azaltılıyor, İnönü çıkartılıyor gibi haberleri görüyorsunuz. Evrim teorisi de artık anlatılmayacakmış vs. Haberlerin ne kadarı doğru ve madem halkın talepleri alınıyor neden bu kararlar baştan verildi bilemiyoruz. Ama bütün bu tartışmalar eğitim sisteminin ve sistemin kalbi olan müfredatın en olmaması gereken noktaya; ideolojik alana çekilmekte olduğunu gösteriyor.
***
Şunu biliyor muyuz acaba?
Bugün dünyada anaokulundaki öğrencinin bile tek öğrenme kaynağı okulu değildir. Halihazırda Türkiye’de ilkokul birinci sınıftan lise son sınıfa kadar eğitim gören 18 milyona yakın öğrenci bulunuyor. 1 milyon 210 bin de okul öncesi eğitime dahil çocuk var.
Hepsi, okullarında gördükleri derslerden aldıkları bilginin fazlasını gündelik hayattan alıyorlar. Bilgisayardan, televizyondan ve sosyal etkileşimden…
Yani öğrenci, okulda öğretmekten kaçındığımız konuyu da eksik veya yanlı öğrettiğimiz konuyu da hayatının herhangi bir noktasında bir kaynaktan mutlaka yakalıyor. Ne yaparsak yapalım çocuklar artık hayatta daha çok konu işliyor.
Çocukların ve gençlerin hayatlarının bir yerinde karşılaşacakları veya hayatın onları karşılaşmaya zorlayacağı konuları görmezden gelmenin bir faydası yoktur, bilakis zararı vardır.
***
Bizim öğrenciliğimiz ve gençlik yıllarımız müfredatın bizden sakladıklarını aramakla geçti. Sonra da o müfredatı küçümsemekle… “Okuldaki de tarih mi? Emin Oktay tarihi işte” lafı bizim gibi nesillerin isyanıdır nitekim.
Kimseyi artık buna mecbur bırakmayalım… İnanın daha farklı görüşü aktarmanın hiçbir sakıncası yoktur. Üstünü örtmeye çalışacağımıza daha çok tabuyu konuşup tartışmak, çocuklara aktarmak vatana millete en büyük hizmet olacaktır.
İyi bir eğitimle kazanılmış, yetişmiş ve ülkenin değerini artıracak nesiller yetiştirebiliriz. Kötü bir eğitim sistemiyle ise çocukların üzerlerine hangi hayalleri kurarsak kuralım hiçbir şey yetiştiremeyiz. Ortaya kalitesizlik, eşitsizlik, lümpenlik ve şimdi hayatın her alanında şikayet etmekte olduğumuz seviyesizlik çıkar.
Topyekün seviyeyi, insani kaliteyi ve liyakati artırmak için elimizdeki tek araç iyi bir eğitim sistemidir.
***
Hep arzulayıp bir türlü gerçekleştiremediğimiz, muhakeme edebilen, fikir geliştiren nesiller ancak zamanın ruhuna uygun bilgiyle donatılmış gençlerle mümkündür. Bir fikrin diğerine galebe çalmasını arzuluyorsak bile bu da ancak modern eğitim tekniklerini tatbik etmekle temin edilebilir. Eğitim artık her geçen gün değişim isteyen dinamik bir sürecin adıdır. Önce bunu bilelim, sistemin ruhuna giydirelim sonra da gölgemizden korkmadan, özgüvenli ve muhakkak ilmi bir müfredat yazalım.
Yazalım ki bir 15 sene sonra tekrar “Yahu, şu eğitimde bir türlü başarılı olamadık” demeyelim.