Halep ve İdlib... Kan ve yok oluş
Bugün Ortadoğu’da, yakın çevremizde ve de sınırlarımızda olup bitenleri 100 yıl öncesiyle kıyaslıyoruz. Kıyaslama ve benzetmeler isabetlidir… Başta Irak ile Suriye’de ve genel olarak Arap-İslam coğrafyasının hassas bütün noktalarında ciddi bir fay hareketi yaşanıyor. İktidarlar sıkıntıda; bazıları da Suriye gibi gün sayıyor. Etnik ve mezhepsel ayaklanmalarla uluslararası güçlerin elini bölge üzerine bastırmaları fay kırılmalarını üç vakte kadar kaçınılmaz kılıyor.
Bu tabloda Türkiye’nin güvenlik odaklı sıkıntılarını tekrar hatırlatmaya gerek yok. ‘Dünyanın en büyük iki terör örgütü sınırımızın içinde ve dışında bize ateş ediyor’ demek durumu anlatmaya kafidir. Bu yüzden her geçen gün güvenlik ihtiyacı ve buna bağlı askeri operasyon perspektifi gelişiyor.
Yalnız, öte yandan bir başka trajedi de büyümektedir.
Evet, haritaların çizildiği 100 yıl öncesiyle ciddi benzerlikler yaşanıyor. O dönemde adı bolca zikredilen vilayetler, kasabalar bugün de neredeyse bütün dünyanın ezberi haline gelmiş bulunuyor. Şam’ı, Halep’i, Kerkük’ü, Deyr ez Zor’u sık duyuyoruz. Şehirler, kasabalar, köyler kaynıyor…
BÖYLE SİSTEMATİK KATLİAM OLMAMIŞTI
Bir büyük fark var. Akılalmaz miktarda kan akıyor, sınırsız sayıda insan hayatını kaybediyor, şehirler defalarca art arda yıkılıyor. Böyle bir manzara, böylesine acınası bir sahne bir asır önce yaşanmıyordu. İnsanlık bu kadar sahipsiz kalmamıştı, dünya bu kadar umursamaz olmamıştı.
Rusya haftalardır Halep’i bombalıyor. Çocuk, kadın, sivil ayırımı yapmadan bir halkı yok ediyor. Sınır tanımaz bir rahatlıkla önüne geleni yok ediyor. Çarşamba günü İdlib’de Esad/Putin ittifakının bir örneği daha sergilendi. Sadece son iki yılda Suriye’de 98 okul bombalandı ama çoğunluğu çocuklardan oluşan 30 kişinin hayatını kaybettiği bu son saldırı eksiksiz bir savaş suçu sahnesidir. Halep’te ise son 10 günde 500 kişi hayatını kaybetti. Elbette ölenlerin çoğu siviller ve çocuklardı.
Türkiye dahil bölge ülkeleri Musul ve Rakka’yı IŞİD’den kurtarmaya çalışırken Halep ve çevresi neredeyse bir küresel medya karartması altında yok ediliyor. Bugün artık Halep şehrinden söz etmek imkansız hale geldi. Kısa bir süre sonra yüzyıllardır bu şehirde yaşayan Halepliler’den de söz edilemeyecek. Çünkü ya ölecekler ya da fırsat bulurlarsa geri dönmemek üzere kaçacaklar.
Bu manzara karşısında daha fazla duyarlılık lazım denilemez çünkü önce az ya da çok duyarlılık gerekiyor.
Musul’un kurtarılması ne kadar önemli ve acilse, Halep’in kurtarılması da o kadar öncelikli ve acildir. Musul ne kadar duyarlılık hak ediyorsa, Halep de o kadar hak ediyor. Hatta akmakta olan kana ve arkası kesilmeyen bombardımanlara bakılınca durum daha da acildir.
ADINI KOYALIM, GÖZÜMÜZÜ ORALARA ÇEVİRELİM
Dünya ya da uluslararası sistem; her neyse Rusya’ya bu kadar açık ve kuralsızca hareket etme imtiyazı vermemelidir. Hem katledip hem de “Ne olmuş ki” kabilinden pervasız tavırlar takınabilmek ne 100 yıl öncesinin ahlakında vardı ne de bugünün ahlakında olabilir.
Katliama katliam diyelim, adını koyalım. Radarlarımızı, gözlerimizi, kalbimizi Halep’e, İdlib’e çevirelim. Orada kaybolmakta olan insanlar bizim parçamızdır. Orada ölmekte olan zavallılar insanlık aleminin masum fertleridir. Sivilleri öldürerek ilerleyen bir işgale, çocukları yok ederek gelişen bir stratejiye boyun eğmeyelim.