Halep için kim ne yaptı, ne yapmadı?
Bugün, Putin’in acımasız bombardımanı ve Esad rejiminin sahadaki katliamlarından kurtulan Halepliler şehirlerinden tahliye ediliyorlar. Ölmeden kurtuldukları için buna da şükür. Bu insanların akrabaları, komşuları, çocukları, anneleri, babaları aylardır grup grup katlediliyor; kimse ses çıkarmıyordu. Halep katliamları dünyanın her bölgesinde olabilecek sıradan çatışmalar muamelesi görüyordu. Şimdi gördüklerimiz, “Bade harabil Basra” misali, Halep harap olduktan sonra ortaya çıkan manzaradır. Son kalanlara bir yol açılması, eğer menzile varılabilirse, ölümden iyidir şüphesiz. Hiç olmazsa sürgünde de olsa insanlar yaşar, hiç olmazsa “Putin-Esad ve Şii milis ortaklığı”nın vahşetinin tanıkları kalmış olur. Bu üçlü orada tartışmasız bir savaş suçu işlemiştir. IŞİD neyse Halep’teki bu ittifak da odur.
Kabul edelim... Her durumda bizim utancımızdan bir şey eksilmez. Zira Halep’te trajedi şehrin doğusu düşünce başlamadı. Bilakis, o gün Halep’in tarihteki en kötü günüydü. Beş yıldır süren ama son 6 ayda Rusya’nın güç koymasıyla çaresizlik boyutuna varan bir kıyım yaşandı orada. Bütün hikayeyi son günün fotoğrafıyla yazamayız. Sonuç itibarıyla Halep artık eski Halep değildir; şehrin asli sahipleri ya ölmüş ya da bugün sürgün yolundadırlar.
SOKAKLAR BİZİ BEKLEDİ AMA
Kabul edelim ki Türkiye de Halep için iyi bir sınav verememiştir. Böylesi insanlık dramlarında her zaman sahada gördüğümüz İHH ve Mazlum-Der gibi derneklerin gayreti dışında geniş kalabalıklar bu vahşeti protesto edemedi. Bizdeki sabit kanaatin aksine birçok Avrupa başkentinde haftalardır Halep için gösteriler ve dayanışma kampanyaları yapılırken biz başımızı çevirdik. Son güne kadar medya da duyarsız kaldı, (birkaç istisna hariç) köşe yazarları da…
Halep çığlık çığlığa ölürken bile herkes bir kamp adına konuştuğu için özeleştiri de fayda etmiyor.
Sözü, Halep katliamına karşı duyarlılığını gösteren KARAR okurlarına bırakıyorum. Bildiğiniz gibi köşelerimize yorumlar geliyor. Biz de sadece yazılarımıza destek verenleri değil bizi ağır bir şekilde eleştiren yorumları dahi internet sitemizde yayınlıyoruz. Okuyucunun hesaba çekmesi, bizi hem güçlendiriyor hem de yol gösteriyor.
Halep konusunda seçtiğim bazı yorumları da aşağıya alıyorum.
Ömer Yarış isimli okurumuz şöyle yazmış: “Oradaki kardeşlerimiz dertlerine çare olamadık... Kimseyi suçlamaya hakkımız yok. İslam Dünyası da aynı şeyleri yaptı. Ürdünü, Suudu, Katarı yapmadılar diyemeyiz. Ama yapılması gerekeni yapmadık. Lafın ötesine geçmedik. Şimdide tıkandığımız noktadayız. Esed katili ve alçağı dünya ile stratejisi doğrultusunda sağlam siyasetler geliştirdi ve hem halkına hem de “İslam Dünyası”na galip geldi.”
Cesur Aker, İran’ı eleştiriyor ve daha önce bu ülke lehine tavır koymuş olmamızın hayal kırıklığını yansıtıyor: “PKK’ya yardım eden, Güney Azerbaycan engeli ile Hazar’a ulaşmamızı engelleyen İran. İran, Avrasya’da ve Ortadoğu’da güçlü olmamızın önündeki en büyük engeldir. İran ambargosuna hayır oyu vermemiz yanlıştı.”
RUSYA’YA DUR DİYEN Mİ OLDU!
İsimsiz bir okuyucunun ironik tepkisi de şöyle: “Hep ABD’nin ve AB’nin suçu. Rusya Halep’i yıkarken niye müdahale etmediler? Rusya n’apsın, müdahale eden yok ki!”
Bir başka isimsiz okuyucu şöyle diyor: “Şırnak ve Cizre için yazsanız da samimi olduğunuzu anlasak.”
Bir başkasının Suriye politikasına hassas eleştirileri var: “Sana yürekten katılıyorum. Bu bir canilik bir vahşet ama bu olaylar olmadan önce Arap devletlerinin en refah en demokratik en huzurlu en güvenli ülkesi Suriye’ydi. Türkler ve Suriyeliler iki ülkede kardeşlikten öte bir bütünlük içindeydi. Neden olayların karşısında durmadım neden onlara abilik etmedik neden o huzurlu ortamın bozulmasına göz yumduk? Şimdi ağlamak artık nafile. (Okurumuza tavsiye. İbrahim Kiras bu soruya dünkü yazısında cevap veriyor. MK)
Murat Öztaş ise beni Halep konusunu yeterince yazmamakla eleştiriyor ve hatta çelişki içinde olduğumu düşünüyor: “İslam dünyasının içinde bulunduğu halin belki bir daha göze görünür hale gelmesidir Halep. Dünyanın gözü önünde yaşanan katliam tarihin kırılma anlarından biri olarak bundan yıllar sonra işaretlenecektir. Yazınız bir “eleştiri” mi “özeleştiri” mi? açıkçası anlayamadım. Halep’te yaşanan katliama siz ne kadar vakit ayırmışsınız diye rasgele olarak son 80 yazınızı inceledim. (14.6.2016 dan başlayarak). Bugünkü yazınızı, 13 Aralık’taki “elveda” diyen bir paragrafı ve 11 Aralık’taki “Halep harap olduktan sonra çıkan ses”ten bahseden yazınızı hariç tutalım. Son 5 ayda bu “Halep trajedisi” sizin köşe yazılarınızda ancak beş kere ana başlık olabilmiş. Bir yazıda bir paragraf yer bulabilmiş ve üç kere de tek kelime geçilmiş. Fazlasıyla söyleyeyim; 150 günde, 80 yazıda ancak 6 yazı. Hakkını vermek lazım bugünler de Türkiye bir anlamda kendi canının derdinde. Siz de zaten 29 Kasım da bu konudan bahsettiniz. “Halep bizim canımızdır. Mutlaka ve daha fazla yardım etmeliydik” diyorsanız; artık çok geç ben sessiz kaldım, siz daha çok. Ağıt yakmaya hakkı olmayanlar tamam fakat sizin Halep konusuna sınırlı ilginizin ardından bu yazı tutarsızlık içermiyor mu?” (Murat bey haklı. Bu kadar yazı bile beni Türk medyasında Halep’i en çok yazanlardan birisi yapsa da yeterli değildi. Haklıdır, yeterince işaret fişeği patlatamadım. MK)