Eski düzen yıkılmıyor, Ortaçağ rüzgarı esiyor
ABD’de yeni dönemle birlikte coşkulu ve heyecanlı bir yeni düzen rüzgarı esiyor. Sadece rüzgarı esiyor, ortada bir felsefe veya prensipler bütünü yok. İnsanların kolaylıkla manipüle edilebilecek milli duyguları ve yerel hassasiyetleri üzerinden, başlangıçta mantıklı görünen ama sonrasını hesaba katmayan sınırsız bir coşku. Tabiatı gereği, Amerika’dan esmeye başladığında dünya için referans olabilme kapasitesine de sahip bir rüzgardan söz ediyoruz. Nitekim, Avrupa’da da yelkenler şişmeyi bekliyordu.
Yeni bir düzene mi gidiyoruz? Yani, eskiden beri süregelen adaletsizlik, savaş ve özellikle İslam dünyasına ağır faturalar ödeten gelenek değişiyor mu? Baştan belli ki, esmekte olan rüzgarın tek motivasyonu zaten İslamofobiadır. Yani, bir şeyler değişecek olsa bile sonuçta İslam dünyası için tablonun daha kötü olacağı aşikardır. Yeni ABD yönetimi de, Avrupa’da sıra bekleyen diğerleri de kafayı bu ülkelerden gelen işçi, sığınmacı ve mültecilere takmış durumdadır. Yeni bir düzen olması imkansız, olsa olsa daha derin bir kaostan bahsedebiliriz.
***
Trump ve benzerleri gezegeni derinden etkileyecek en tehlikeli provokasyon yöntemini kullanmaktan çekinmiyor. Soruları, onların yaptığı gibi ham haliyle sorarsanız, içine kapanmaya eğilimi olanları bir yerinden yakalayabilirsiniz.
Neden yabancılar gelip benim işimi paylaşsın?
Ülkesinden kaçıp gelenler neden benim sokaklarımda gezsin?
Benim dinimin yanında, bize tehdit olabilecek başka dinlere neden özgürlük tanınsın?
Böyle soruların her zaman alıcısı vardır. İhtiyaç olursa daha da manipülatif hale gelebilir. Oysa ülkeleri, toplumları anlamanın ve onları güven içinde yaşatmanın yolu bu sorulardan geçmiyor. Sınırları kapatmaktan da geçmiyor…
“Eski düzen” dediğimiz “kağıt üzerinde” de olsa demokratik eksenli, liberal değerleri referans alan ve temel hak ve özgürlükleri önceleyen bir modeldi. Bu modelin dünya barışını temin edebildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak kağıt üzerindeki standartlar, durumun daha da kötü olmasını önlüyor, en azından bir konuşma zemini sağlıyor. Ortak değerlerin ve karşılıklı ilişkiler düzeninin yıkılmasından en çok bizim gibi ülkeler endişe duymalıdır. Bunun yerine, dünya barışı değil sadece kendi ülkesinin çıkarlarına odaklanan ve geride kalanlar için umursamazca vahşi bir çatışma düzeni vaat eden yeni akımın sonuçlarını düşünelim. Nitekim, ABD’de şimdiden boy gösteren erken dönem uygulamalar ile Kanada’da bir camide yaşanan terör ortadadır. Bu baskılar küreselleşip yaygın hale gelirse yeni bir düzenden değil, apaçık bir Ortaçağ kaosundan söz ediyor olacağız. Bu durumda farklı dinlere, hayat tarzlarına, medeniyetlere düşmanlık esasına dayalı eski dünyanın en kaba halinden başka bir şey ortaya çıkmaz. Fakirliğe, az gelişmişliğe ve buna bağlı nefrete de alan açılır.
***
Ayrı ayrı her ülkenin olduğu gibi dünyanın da ortak bir demokrasi ve hukuk duygusuna ihtiyacı vardır. Bu yolla daha fazla toplumlar arası ilişki, ticaret ve dayanışma mümkün olur. Daha fazla farklı dinden insan, kendi dinlerinden olmayan toplumlarla birlikte yaşayabilir. Çeşitlilik ve kültürel ilişkiler de dünyayı daha üretken ve müreffeh hale getirir. Özellikle Batı’nın güvenliği için doğru olan sınırları kapatmak değil, aksine açık tutmaktır.
Bir gösterge gibi kabul edersek, demokrasi ve hukuk göstergesi geriledikçe güvenlik riski artar, küresel adaletsizlik taşınamaz hale gelir.
Yeni dönemde Türkiye’de de esmekte olan bu rüzgarları onaylayan, bir sonraki aşamada olabilecekleri umursamayan bir eğilim gözlemleniyor. Türkiye’nin dünyadan izole edilemeyeceği gibi İslam dünyasından da kopamayacağını hatırlatalım.
Artık biliyoruz ki Türkiye’nin en büyük sermayesi stratejik konumu değil, bir demokrasi ülkesi olarak medeniyetler arasında üstlenebileceği roldür. Böyle rüzgarlara duyarsız kalmak şöyle dursun itiraz etmemek bile o rolü zayıflatır.