Bir puan not, bin parça gerilim
Moody’s not kırdıktan sonra oluşan sinir bozucu hava ve olayın sınırlarını aşan gerilimi makul ve mantıklı referanslarla değerlendirmek iyi olacak. Baştan söyleyelim, Moody’s zaten 2012 sonuna kadar Türkiye’yi bugün indirdiği seviyedeki notta tutuyordu. O tarihten sonra notu artırdı ve artırılmış haliyle bugüne kadar yaklaşık dört yıl yaşadık. 2012’ye kadar bulunduğumuz bugünkü not seviyesiyle ekonomide neler yapıldığını, yatırımların, milli gelir artışının, ihracatın ve büyümenin neredeyse mucizevi sonuçlarını unutmayalım. Yani ne dünyanın sonudur ne de ekonomide felaketin kapısı açılmıştır.
Bununla birlikte kararın olumsuz etkisi olacaktır. Böyle süreçler ekonomide pırıltıyı azaltır ve makro rakamlarda ekonomiyi yerinde saymaya zorlayabilir. Ancak hükümet not kırılma ihtimalini hesaba katmış olmalı ki birkaç haftadır piyasayı canlandıracak, yatırımları artıracak paketler art arda açıklandı. En önemlisi de piyasaların verdiği ilk tepkiler kimsenin koştura koştura krize gitmeye niyeti olmadığını, aşırı temkinli bir sorumlulukla hareket edildiğini gösteriyor. Hükümet yetkililerinin, “Not kararına karşı en iyi cevap daha fazla reform yapmaktır” demesi de bu eğilimi yansıtıyor.
Öte yandan Türkiye bırakın yıkılmayı ya da sarsılmayı bir hamleyle değer kaybettirilecek bir ülke değildir. Moody’s not kırdı diye oturup felaketimizi bekleyecek değiliz.
***
Türkiye, lafın gelişi değil bölgesel dengeler açısından önemli bir coğrafyaya oturmuş bulunuyor. Sadece son Fırat Kalkanı operasyonu bile Ankara’nın uluslararası denklemde ne denli vazgeçilmez bir role sahip olduğunu gösteriyor. Diğer bütün tarihi, coğrafi ve ekonomik faktörler bir yana bırakılsa dahi tek başına mülteci anlaşması bile Türkiye’yi en azından aktüel olarak vazgeçilmez kılmaya yetecektir.
Avrupa Birliği ile müzakere halinde olan, NATO üyesi, G-20 masasında sandalye sahibi bir ülkeden söz ediyoruz. Beraberinde Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar geniş bir alanda iyi-kötü ağırlığı olan bir diplomatik gücü temsil ediyoruz.
Bu ülkede 15 Temmuz gibi son derece sıradışı ve kanlı bir girişimi anında bastırıp birkaç haftada yaraları sarmayı başaran bir toplumsal dinamik ve demokrasi duygusu hakimdir. Yani sadece bir devlet gücü değil aynı zamanda sokağa uzanan ortak bir duyguyu taşıyoruz.
***
Bütün bu avantajlar yüksek ekonomik ve demokratik hedefleri kaçınılmaz kılar. Böyle bir ülkeyi, sürekli büyüme ve refahın genişlemesi hedefiyle birlikte artan ve şeffaflaşan bir demokrasiden başka bir formül sevk ve idare edemez. Nitekim ekonomideki gelişme ve bu gelişmenin
sokaktaki insana yansıması aynı
zamanda demokrasinin derinleşmesiyle mümkün olmuştur. Yani Türkiye zaten bu formülü bilmekte ve kullanmaktadır.
Not kırma kararı daha ziyade siyasidir, evet. Ayrıca her zaman iyi kazandıran ve emniyetli olmayı başaran bir finans pazarı olan Türkiye’ye karşı yapılmış haksızlıktır. Ancak ne bu kararı ne de bazen dünyadan gelen hoşumuza gitmeyen açıklamaları zihnimizi işgal edecek kadar büyütmeyelim. Kendimizi olduğumuzdan farklı göstermek isterken değerimizi de düşürmeyelim…
***
Uluslararası sistemin bir parçası olan her ülke ortadaki sert oyunu kabul etmek zorundadır. Daha fazla kazanmak, daha çok güvenlik elde etmek isteyen her ülke hedeflerine göre oynamak mecburiyetindedir. Kurallar da vardır, centilmenlik dışı hamleler de… Ama bilelim ki dünyada hiçbir hamle sır değildir.
O yüzden AB’yle müzakere ediyoruz, o yüzden NATO’dayız, o yüzden sayısız uluslararası kurumda rolümüzü büyütmek istiyoruz.