Bir coğrafya düşünün ki
2011’deki devrimin ardından istikrarsızlığa mahkûm olan Yemen’de 2014’ten beri iç savaş yaşanıyor. Husiler’in o yılın eylül ayında Başkent Sana’yı ve bazı bölgeleri ele geçirmesiyle başlayan şiddet ve istikrarsızlık bitmek bilmedi. 2015 yılında Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun Şii darbesine karşı ülkeye müdahalesiyle birlikte tansiyon iyice yükseldi.
Yaşanmakta olan iç savaşla ilgili olarak ne hükümet güçleri ne de Husiler gerçek kayıplarla ilgili sağlıklı bilgi verebiliyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı 20 bin olabilir ya da en iyi tahminle 15 bin.
Yaklışık 28 milyon nüfusun yüzde 75’i insani yardıma muhtaç durumda ve sadece son bir yıl içerisinde yetersiz beslenmeden dolayı 130 bin çocuk tedavi altına alınmış bulunuyor. UNICEF kayıtlarına göre iç savaşın başladığı günden bu yana toplamda da en 1 milyon 800 çocuk benzer durumda.
Çocuklarla ilgili malum son dramatik gelişme geçen hafta oldu. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun geçen hafta Kuzey Yemen’deki Sada ilinde bir otobüse düzenlediği hava saldırısında çoğu çocuk 50 kişi hayatını kaybetti. Suudiler de sonradan saldırılarda bazı sivillerin yanlışlıkla öldürüldüğünü kabul ettiler.
Savaş ve şiddet böyle bir şey. Birçok örnekten biliyoruz; en acı şekilde de Suriye iç savaşında gördüğümüz sahnelerden…
Yemen’e siyasi olarak bakılırsa herkesin bir haklılık payı vardır. Vardır ama sonuçta olup biten bir İslam ülkesinde, Müslümanların Müslümanlarla kıyasıya savaşından başka da bir şey değildir. Arap yarımadasının ucunda insan hayatının önemsiz hale geldiği vahşi bir iktidar ve kontrol mücadelesi yaşanıyor.
***
Bu tabloya karşı sadece Körfez İşbirliği Konseyi’nin sıra savan cılız ilgisi ve Birleşmiş milletler Güvenlik Konseyi’nin umutsuz girişimlerinden başka kimse müdahalede bulunmuyor. Tıpkı Gazze, Libya ve Suriye’de olduğu gibi “Katliam sürüyor dünya seyrediyor” sloganını tekrarlayacağım ama “Dünya seyrediyor da İslam dünyası ne yapıyor?” sorusu buna mani oluyor. Cevabı bilirsiniz, bilmeseniz de tahmin edersiniz: Hiçbir şey…
Bir coğrafya düşünün ki ister başka güçler ister kendi içindeki güçler tarafından olsun her türlü katliama karşı seyirci, sessiz ve duyarsız…
Bir coğrafya düşünün ki sivil toplum örgütleri ve sokakları olup bitenler karşısında ilgisiz…
Bir coğrafya düşünün ki bırakın çatışmayı önlemeyi, yaşanan trajediyi raporlamaya kadir insan hakları örgütleri bile yok…
Bir coğrafya düşünün ki karşısında ABD, İsrail olunca şahin, kendi insanları savaşırken, öldürürken; kendi çocukları yok olup giderken güvercin…
Orada ne trajedi biter ve ne de o coğrafyanın, o ülkelerin bir caydırıcılığı olur.
Yemen’de inisiyatif almayan İslam dünyasının Kudüs’te Gazze’de sözünü kim dinler? Böyle bir topluluğunun gerçekten barış, istikrar ve adalet istediğine kim inanır?
İslam dünyası irili ufaklı bütün sorunlarını çatışmayla, bilek gücüyle ve fırsatçılıkla çözmeye odaklanmış, müzakere ve uzlaşmayı tamamen dışlamış durumdadır. Dahası, uzlaşma ve müzakere kültürü iç savaşların yıkıntıları altında kaybolup gitmiştir. Ve dahası, ölümlere, kayıplara karşı duyarsızlık o kadar sıradanlaşmıştır ki Yemenli çocukların ölümünü bile ancak bir Hollywood yıldızının (Jim Carrey) mesajıyla vicdanlara ulaşır hale gelmiştir. Muhtemelen yüzmilyonlarca Müslüman hâlâ Yemen’deki savaşın farkında bile değildir.
O vakit, böyle bir dünyanın “göstermelik” duyarlılıklarının kim, niye farkında olsun!