AYM... Yargıtay... Krize müptela bir ülke
Anayasa’nın 153. Maddesi “Anayasa Mahkemesi kararları (…) yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” diyor. Anayasa Mahkemesi’nin bütün yargı kurumlarının üzerinde nihai otorite olma halinin dayanağı da bu maddedir. Niye en son AYM kararı beklenir? Çünkü hukuk devletlerinde sadece anayasa mahkemeleri anlaşmazlık/uyuşmazlık halinde nihai kararı verme hakkına sahiptir. Anayasa Mahkemesi; yani her türlü çetrefilli veya tatmin edici olmayan yargı problemini karara bağlama, neticelendirme yetkisine sahiptir. Aksi takdirde böyle bir mahkemeye gerek de yoktur.
***
Her AYM kararı herkesi memnun etmez. Her karar salt hukuki de olmayabilir zira AYM aynı zamanda başta toplumsal ve siyasi olmak üzere bir dizi unsuru gözeterek karar verir. Ama bu mahkemenin nihai karar mercii olması ve kararlarına uyulması ülkede bir hukuk düzenin varlığını temsil eder. Adı ne olursa olsun nihai karar veren bir mahkemenin bulunması zarurettir. Bizde ve demokratik ülkelerde bu kurum anayasa mahkemeleridir. Eğer, Yargıtay ya da başka bir adli merciiye de böyle bir yetki verilmesine gerek olsaydı yahut bu yetkiye ortak kılınsaydı anayasada o merciinin de adı yazardı.
Yargıtay’ın, Can Atalay kararına müdahale ederek yerel mahkemeyle arka çıkmasına kadar AYM’nin nihai merciiydi. Birkaç hafta önce AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulanacak kadar kesin bir direnç ortaya koyan 3. Daire, dün ikinci tahliye kararını da reddetti. Bildiğimiz, öğrendiğimiz hukuka göre yetkisi olmayan bir alana müdahale ederek, AYM’nin anayasal otoritesini geçersiz ilan etti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göre AYM’nin Can Atalay kararı 153. Madde kapsamına girmiyor. Yani, bugüne kadar kapsama giriyordu ama artık girmiyor!
***
Neredeyse her türlü krizle yaşamaya müptela bir ülke olsak da “anayasal kriz” hepsinden mühimdir ve endişe vericidir. “AYM bir karar almış, Yargıtay uymamış, olur böyle şeyler” diye geçiştirilemez. Zaten güven kaybetmiş yargı sisteminin kaldıramayacağı ağır bir yüktür bu. Yargı kararları böylelikle tamamen ucu açık hale gelmiştir. Sistematik, hiyerarşi ve savunma hakkı prosedürü bozulmuştur.
Yaşananlar akla hayal gelmeyecek şeylerdir ve ülkeyi “kararsızlık en kötü karardan daha kötüdür” seviyesine geriletmiştir. Oysa, AYM’nin kararları uyulması tercihe bağlı kararlar değildir. Anayasa’nın açık hükmünün mantığı da bunu teyit etmektedir. Uyulmazsa ne olur? Uyulmaması diye bir yol, seçenek, tercih olamaz. Hukuk devletinde, anayasa düzeninde böyle bir şey düşünülemez… Şimdi o düşünülemez durumun tam ortasındayız.
Türkiye, her gün birbirinden gereksiz konuların peşinde vakit öldürüyor ve polemikten polemiğe koşuyor ama gözünün önünde büyüyen en büyük problemini dert etmeye tenezzül etmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi ve otoritesinin reddedilmesi bütün olarak hukuk devleti nosyonunu geçersiz kılma arzusunun tezahürüdür. Böylesi bir arzu ve eğilim Türkiye’nin toplam kalitesini eksiltir. Herşeyden önce bu eksikliği umursayalım derim.