Teşekkürler Aram Bey

Aram Gülmezyan Beyefendi sağolsunlar benim rakik ve dakik bir okurumdur. Zaman zaman incelikli mektuplar yazar, bendeniz de merakla okurum. Geçenlerde kendilerinden yine bir mektup aldım. Mektubu ve dileğini aynen yayınlıyor, bu vesileyle Hüsamettin Arslan hocamıza bir kez daha rahmet ve mağfiret diliyorum. Sağladığı kolaylık için yayıncı dostum Bekir Cantemir Beyfendiye hususen teşekkür ederim.

“Sayın Mevlâna İdris bey; Merhum Hüsamettin Arslan Bey’i, KARAR GAZETESİ ve zat-ı âliniz sayesinde vefatı sırasında tanıdım, müteşekkirim. Vefatını müteakip iki yıl içerisinde üç adet telif ve hayli de tercüme eserini okudum. Bunlar için de müteşekkirim. Bu günkü yazınızı okuduktan sonra; haylı uzun olan köşenizi de göz önüne alarak KARAR GAZETESİ’nden ve zat-ı âlinizden bir istirhamım olacak. Hoca’nın henüz okuru olamamış KARAR okurları bana hak verecek KARAR’a ve zat-ı âlinize minnettar olacaklar. Hoca’nın eserlerine yönelecek ve müstefit olacaklardır.

Hoca'nın tercümesi olan, ‘‘Heidegger Ontoteoloji Teknoloji Ve Eğitim Politikaları Iain D. Thomson’ isimli kitaba yazdığı ‘‘Çeviriye Önsöz’’ manifestosu ya da; ‘Yorumların Çatışması Hermeoytik Üzerine Denemeler Birinci Cilt Paul Ricoeur nâm kitaba yazdığı ‘’Çevirmen’den’’ manifestolarından birini Hoca’nın ölüm yıl dönümü olan 2 Ocak günü; takvime baktım yazı gününüz. ‘‘Okuryazar’’ adlı küçük pencerene ve okurlara olan muhabbetine duyduğum saygı hürmetine bir ‘‘okuryazar’’ın olarak yayınlamanızı istirhâm ederim.

Bâki selam, hürmet ve muhabbetle.

Aram.

Hüsamettin Arslan20-01/01/2-1577910818.jpg
Heidegger: Ontoteoloji - Teknoloji ve Eğitim Politikaları Iain D. Thomson

Çeviriye Önsöz

Ben “çevirme” cüretinde bulundum dostum, sen de okuma ve anlama cüretinde bulun; bu konuda bir ‘ability’ye (yeti) sahip olduğuna bütün samimiyetimle inanıyorum. Bazen klişeler de işe yarar: Okur doğulmaz, okur olunur. Okumadıkça okumayı öğrenemezsin; tıpkı tekrar tekrar binmedikçe bisiklete binmeyi öğrenemeyeceğin gibi. İyi ve derin kitapların okuru “olabilmek” zordur, düşündüğünden çok daha zor; emek ister, zaman ister, sabır ister.

“Özne” ile “yüklemi” arasındaki mesafe, diğer dil unsurlarının (sıfatların, bağlaçların, zarfların, tümleçlerin, yan cümlelerin ve metaforların) araya girmesi dolayısıyla uzadığında okuduğu cümleyi anlayamayan okur, entelektüel gelişiminin henüz başlangıcında bir okurdur. “Henüz-okuduğunu” anlayamama özürlüdür. Hakiki okur, cümlenin sonuna geldiğinde başını unutmaz; çünkü bunu yapabilecek “ability”si vardır; bütün kavranmadıkça parçanın kavranamayacağını bilir.

Üstatlar ya da büyük ustalar (elinizdeki metinde Martin Heidegger) ketumdurlar; dizlerinin dibine oturarak uzun ve meşakkatli zamanlar geçirmek gerekir; aksi takdirde kendilerini ele vermezler. Derin düşünürler, derin düşünceler, “primitif” okuru kaale almazlar. “Okumak” ve “okuduğunu anlamak”, öğrenilmesi gereken bir pratiktir; entelektüel yetilerin ve kalbin pratiği; düşünceyi sevme, düşünürü dinleme, satırların gerisindekini görme, söylenenden söylenmeyeni çıkarma, “ironi”yi sezme, “düşünce” adını hak eden düşüncelerin kokusunu alma, yazarın kontekstiyle kendi konteksti arasında bir saat sarkacı gibi salınma, bedeni ve kalbi metnin emrine âmâde kılma; dünyaya (reklamlara, sokaklara, popüler eğlencelere, rakamlara, diji-teknolojiyle sekse vs.) kapanma pratiği. Büyük düşünce ustaları, büyük ve derin düşünceler kıskançtır; yegâne ilgi odağı olmak isterler.

Büyük düşünür, düşünce tarihine (Wittgenstein’in ünlü kavramını kullanmak gerekirse) yeni bir “dil oyunu” armağan eden düşünürdür. Büyük düşünür bu anlamda ve bu yüzden özgündür ve büyüktür. Yeni bir “dil oyunu” yeni bir dil demektir; çünkü her dil, bir dil oyunudur. Bir düşünürü anlamak, yarattığı “dil oyununu” ya da “oyunu” veya “dili” anlayabilme becerisine sahip olmak demektir. Bir düşünürü anlamak, onun dilini anlamaktır. Fakat bu, hayatımızdaki diğer bildik oyunları “oynayabilmek” için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını gerektirir. Büyük düşünce ustaları, dillerini anlamayanlara hiçbir şey söylemezler. Okumanın kelimelerle, kavramlarla, fikirlerle, noktayla, virgülle, soru işaretiyle ve metaforlarla dans anlamına geldiğini unutmamak gerekir. Neyle dans ediyorsan osun.

Sabırla, metanetle ve yavaş yavaş dostum; sabırla ve yavaş yavaş… Çünkü hakiki okurların dünyası bir piyango çekilişleri dünyası değildir. Törpüye ve törpülenmeye talip ol; sabır törpüsüne, baltaya değil… İşte Heidegger’in ünlü incilerinden biri: “Yalnızca bir beynimiz olduğu için düşünüyor değiliz, düşündüğümüz için bir beynimiz var.”

Ben çevirme cesareti gösterdim; sıra sende! Lütfen öncelikle yazarın, sonra da çevirmenin emeğine saygı duy ve okuma cesareti göster! Okuma cüretinde bulun!

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum