Şeb
Bugün 17 Aralık Şeb-i Arus.
Gel denilen şehirdeyiz. Ama geldiğimiz gibi gidersek bunun anlamı var mı?
Yüzbinlerce insan bu hafta ülkemizin ve dünyanın değişik yerlerinden Konya’ya geliyor. Etliekmekçiler dolup taşıyor gözüyle bakanlar da var, şehrin değişik manevî derinliklerine, yüksekliklerine inip çıkanlar da var.
Anadolu’nun birkaç ruh mimarından biri bize Farsça seslense de bir şey değişir mi?
Yunus Türkçe sesleniyor, ona ne kadar bakıldı ki?
Mesele dil meselesi mi yoksa dil (gönül) meselesi mi?
Moğollar bugün de var ama karşısına koyacağımız gönül erleri için aynı şeyleri rahatça söylemek zor.
Zor olan şeyler daha mı çok, öyle mi görünüyor, çözemiyorum.
*
Tarçın
Zamanı geldi; kar yağmasa, soğuk olmasa da.
Demeti fahiş fiyata satılan turistik olanından değil de mümkünse bir toptancıdan kiloyla ucuza aldığımız kabuk tarçından diyelim sekiz on çubuğu en az 10 çay bardağı suyla doldurduğumuz çaydanlığa koyuyor ve yaklaşık 25 dakika kaynadıktan sonra afiyetle içiyoruz.
Şekeri kendinde olan bu şeker düşmanı içecek, demlikte durdukça rengi ve tadı yoğunlaşır. Ağız tadımıza göre sıcak su veya limonla orijinal ve optimal tadı dengelemeyi unutmuyoruz.
*
Libya
Devamlı gündemde olan ve gelişen Afrika ile işbirliği politikamız, Libya ile imzalanan ve yayınlanan mutabakat muhtırası ile yeni ve dinamik bir kimliğe büründü.
Akdeniz’deki sarsıcı gelişmelerin tetiklediği Libya mutabakatı daha şimdiden muarızları sarsmaya başladı.
Her an her şeyin olabileceği bir coğrafyada bazı şeylerin yüz yıl önce kaldığı yerden devam etmesi ilginç. E ama n’apalım yani.
*
Ne çok
Kitap var var be birader. Yetmiyor, sürekli yeni kitaplar basılıyor.
Seçim yaparak aldığımız kitapları bile okumaya vakit var mı, yok mu? Bana göre yok.
Ama kitaplar basılmaya, biz de almaya devam edeceğiz. Bu hep böyle.
VIII
(…)
Çocuklar için, yetişme yaşına kadar, sadece bilgice yetiştirme değil, ahlâk ve iradece de güçlendirilmesi temel alınacaktır. İsparta veya Hint biçimi değil, İslam biçimi “çile” doldurulacaktır. Cimrilik değil, tutumluluk öğretilecektir onlara. Bu tutumlulukları israftan onları koruyacak, fakat cömert olmalarına engel olmayacaktır. Özveri tutkusu aşılanacaktır onlara. Onlar hayırlı işlerde yarışanlar olacaktır. Her işte Tanrı rızasını gözeteceklerdir. Merhametli olacaklardır. Ama bu kalb yumuşaklığı, inkarcılar ve İslam ve insanlık düşmanlarıyla çarpışmalarında kaya gibi sert ve dayanıklı olmalarına engel olmayacaktır. Sadece insanlara değil, hayvanlara karşı daacıyıcı ve koruyucu olacaklardır. Ağaçlar ve bitkilere de. Bu tutumlarında da insani duygu ekonomik faktörden önce gelecektir.
Böyle bir toplumun doğması için, şüphesiz, cezalandırma ve ödüllendirme, en geniş ölçüde, tesirlilikleri açısından, kullanılacak ve işletileceklerdir. (…) Sezai Karakoç- Diriliş Neslinin Âmentüsü