Bu da geçti Yâ Hû
Yine mi geçti? Eh, ne yaparsan yap geçer işte, zaman bu. Ne ağa dinler, ne paşa. Geçerken de sana sormaz, hiç geçmiyormuş gibi geçerken de.
1 Ocakmış. Arkası hemen gelir;
2, 3, 5.
Geçen 31 Aralık günü planlar mı yapmıştın? Uymadın mı hiç? Boşver, yalnız değilsin. Kimi deli gibi hesaplar yapar, kimi “Ooo yine gelmiş yeni yıl” der geçer.
Doğada 1 Ocak yoktur, Pazartesi de yoktur, düz çizgi de yoktur.
Üzüntü, sevinç, hayâl kırıklığı, ye’s, inşirah, korku, cesaret…Bunların hepsi insanın içinde, zihninde ve hissettiği kadardır.
Evrenin içindeki minicik varoluşumuza, evreni anlayıp kurtarmayı yahut sadece kendimizi kurtarmayı yüklemeyi seçen biziz.
Çoğu insan tek tek soruyor kendine: “Neden insanlar benim gibi düşünmüyor?” Ama bu soruyu sorarken, kendisinin de diğer insanlar gibi düşünmediğini, dolayısıyla kendisinin, kendi sorusunun cevabı olduğunu, ortada bir yanlış veya doğru varsa kendi varlığıyla bunun altını çizdiğini düşünmüyor.
Her yere kocaman 1 Ocak takvim yaprakları anıtı dikildiği için ister istemez bir kilometre taşı, bir başlangıç noktası veya anlamsız bir zaman gürültüsü algısı içine girdik, giriyoruz. Etkisi herkeste farklı sürecek bir durum.
Takvim yaprakları neyi gösterirse göstersin, hayat kimileri için gürül gürül, kimileri için şırıl şırıl, kimileri için de zırıl zırıl akmaya devam ediyor.
İnsan tekinin de, insan topluluklarının da sorunları, dramları bitmiyor.
Mültecîler yine sorunlarıyla beraber mültecî, emperyalist işgalciler bombalarıyla beraber yine emperyalist. Eskiden savaş olacaksa iki taraf için de olurdu. Şimdi bir konsorsiyum veya aşırı dengesiz kaba/haksız bir güç gelip tarumar ediyor.
Neymiş? Geçmeliymişiz bunları. Şimdi biyoteknoloji ve bilişsel dijital geleceğin kodlarına odaklanmalıymışız. Dünya ve insanlığın geleceği bir başka noktaya geri dönüşsüz bizimde hızla akıyormuş.
Ne demişti Cicero: “ Ah, insanların umudu ne kadar aldatıcı ve talihi ne kadar kırılgan., çoğunlukla yolunun ortasında paramparça olur, çöker ve daha limanı göremeden rotasında enkaza dönüşür.”
Ve bir başka çılgın, S. Wright’da şöyle demişti: “’Her vakitte kahvaltı’ servisi yapan bir restoranta gittim. Rönesansta kendime Fransız tostu sipariş ettim.”
Aziz Augustin ise başka türlü yaklaşmıştı: “ Peki nedir zaman? Kimse sormazsa, ne olduğunu bilirim. Sorana açıklamak istesem, nedir hiç bilemem.”
Ne diyorlar? 2019 diyorlar. Öyle olsun. Düne dönemeyiz, hızla yarına geçemeyiz. Dem bu demdir, dem bu dem. İllâ Hû…
Dördüncü Meclis
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;
Allah’ın isimlerinden biri olup O istemedikçe saba rüzgârı gül perdesini açamaz ve rüzgâr şimşir ağacının saçlarını sallayamaz. Onun hükmü olmaksızın zümrüt akike dönüşmez. Onun yaratma kudreti olmazsa lale şebnemle dolmaz. (…) Ağaçların köklerindeki hareket ve sineklerin dönüp durması Onun hükmünün dışında değildir. Onun Cemal ismi olmaksızın bakan gözler kapansın. Onun muhabbeti ile dolamayan kalpler yansın, Onun rızası olmaksızın yola koyulan her adım kesilsin.
(…) Yerlerin ve göklerin Rabbi ne buyuruyor? “Ey kullarım biliniz!” Yâ ilâhî! “Neyi bilelim?”
“Dünya hayatının oyun, eğlence ve bir süs olduğunu bilin.” (Hadid S. 20. Ayet)(…)
“Yâ Rabbi! Dünya hayatının meseli nedir?”
“Bir yağmura benzer ki, bitirdiği ot ekincileri imrendirmiştir.” (Hadid S. 20. Ayet) Yeryüzüne yağan ve yeşil otlar bitiren bir yağmur gibidir. Bu otlar birkaç gün kalır, şenlenir ve cümle âlemi şaşkına çevirir.
“Sonra heyecana gelir bir de görürsün ki sararmıştır.” (Hadid S. 20. Ayet)
(…) Dünyanın senin gibi çok âşıkları vardı ve hiç birine vefa göstermedi. Sana da vefa göstermez. Âdemoğullarından hiç kimsenin ömrü Lokman Hekim gibi değildi. O üç bin yıl yaşadı. Ömrü sona erdiğinde ölümsmeleği geldi ve onu bir sazlığa oturmuş sepet örerken gördü. Ölüm meleği;
“Ey Lokman üç bin yıl yaşadın da neden bir ev yapmadın?” diye sordu, o şöyle cevap verdi:
“Ey Azrail, peşinde senin gibi birisi olduktan sonra, insan ev yapma düşüncesine sahip olabilir mi?”
Şüphesiz dünya yok olan bir gölge/ Geceleyip giden bir misafir/ Uyuyan birinin görmüş olduğu bir rüya gibidir/ Gece biter bitmez bir hükmü kalmaz. (…) Sa’dî-yi Şirâzî- Beş Meclis ve Akıl ve Aşk Risalesi- Çev.: Turgay Şafak- Büyüyen Ay yayınları
ANONS
Yılaydın!