Adamım yerel seçimleri düşünüyordu
Adamım ufukta beliren yerel seçimlere bakarken düşünüyordu:
Acaba hangi belediye başkanı aday adayının ufkunda çeşmeleri şıkır şıkır akıtmak gibi bir düşünce vardı? Yahut var mıydı? Bir yerel yönetici kendi beldesindeki çeşmeleri bile akıtamıyorsa başarılı sayılabilir miydi? Çeşmelerin akması ile akmaması arasındaki uçurumda kaç bin cümle kurulabilir ve bu cümleler sonuçta neyi işaretlerdi?
Düşünüyordu adamım:
Acaba yerel seçimler için kolları sıvayan aday adaylarından kaçı seçilip koltuğa oturmasının ardından halka yabancılaşacak, bazı araçların, bazı imkânların, bazı düzenlemelerin doğal hakkı olduğunu düşünüp roketinin rotasını karanlık uzaylara çevirecekti?
Adamım sürdürüyordu düşünmesini:
Her yanı denizle çevrili bir şehirde, şiddetli bir yağmur yağınca denize 30 metre mesafedeki suların arabaları yutmasını önleyecek bir çözüm yok muydu acaba sayın aday adayının sayın zihninde?
Ve “neden” diye sorup düşünmesini sürdürüyordu adamım:
Neden bir şehrin bütününde 100 metre sorunsuz, estetik, sağlam, çatlayıp patlamamış bir kaldırım bulunamaz? Üstelik her yıl yenilenmelerine rağmen? 100 metrelik kaldırımın ne malzemesi uyar birbirine, ne üslubu, ne işçiliği.
Ve düşünmeyi sürdürüyordu adamım çaya tek şeker atarken:
Her yerel yönetimin kendi başına amerikayı keşif çabaları da nedir öyle? Bu nasıl bir israftır mirim. Yerel yönetimler arasında bir gözetleme ve koordinasyon kulesi kurulup, iyiyi yayma, anlamsızı def konusunda bir mekanizma kurulamaz mı?
Ve adamımın şöyle mırıldandığını duydum ikinci çayını içerken:
Dinle dostum; yerel seçimlerin ve oradaki iyi idarenin seni nasıl merkeze taşıdığını ve küresel ölçekte bir çıkışın da rampası olduğunu unutma. Tersi de böyle. Yerel başarısızlık ve ‘kendine yönetim’ merkezi de aşındıran ve altını boşaltan bir sürece dönüşüverir. Bu yüzden merkezin bir aygıtı olan Sayıştay raporlarındaki tesbitlere kulak ver, gereğini yap. Gereğini yap ki halka hizmet diye yola çıkan, ama –insan bu- bir derebeyine dönüşme potansiyeline de hep sahip olan yerel adamlar –binlerce farklı ölçekteki benmerkezler- şey yapmasın, ya da bilemiyorum. Ben üçüncü çayımı içer, kalkar giderim.
Sonra gerçekten de kalkıp gitti adamım.
Mevsim sonbahardı.
Değişmeyen tek şey değişimdir
(…) Oysa 21. yüzyılda inanılmaz miktarda bilgiye maruz bırakılıyoruz ve sansürcüler bile bunları durdurmaya çalışmıyor. Onun yerine yanlış bilgi yayıp lüzumsuz şeylerle dikkatimizi dağıtmaya çalışıyorlar. Meksika’nın bir taşra kasabasında şimdi yaşıyorsanız ve elinizin altın bir akıllı telefon varsa okuyup dinleyebileceğiniz Vikipedi maddelerine, TED konferanslarına, ücretsiz çevrimiçi derslere bakmaya ömrünüz yetmez. Hiçbir hükümet hoşuna gitmeyen tüm bilgilerin üstünü örtme beklentisine giremez. Öte yandan kamuoyunu birbiriyle çelişen haberlere ve dikkat dağıtıcı ıvır zıvıra boğmak da korkutucu ölçüde kolay. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar Halep’in bombalanmasından ya da Kuzey Kutbu’nda eriyen buz tabakasından bir tık uzak ama o kadar çok çelişkili bilgi var ki neye inanacağını bilmek zor. Ayrıca bir tık uzakta sayısız başka şey de olduğu düşünülünce tek bir şeye odaklanmak zorlaşıyor ve siyaset ya da bilim aşırı karmaşık geldiğinde bir kedi videosu, sosyete dedikodusu ya da porno izlemek daha cazip hâle gelebiliyor.
Böyle bir dünyada bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken son şey daha fazla bilgi. Zaten gereğinden fazlasına maruz kalıyorlar. Bunun yerine insanların bilgiyi anlamlandırabilme, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ayırt edebilme ve her şeyden önce de pek çok bilgi parçasını dünyaya ilişkin geniş bir resme dönüştürebilme yeteneğine gereksinimleri var.
Aslında bu yüzyıllardır Batılı liberal eğitimin ideali ama şimdiye dek çoğu batılı okul bu ideali uygulamaya geçirmek konusunda etkili davranamadı. Öğretmenler verileri göstermeye odaklanıp çocukları “kendi kendine düşünmeye” teşvik etmekle yetindi. Liberal okullar otoriter rejimlerden korktukları için büyük anlatılara dehşetle yaklaştılar. Öğrencilere bolca veri ve bir miktar özgürlük sağlarsak, kendi kendilerine dünyaya dair bir resim çizerler ve eğer bu nesil tam verileri sentezleyip tutarlı ve anlamlı bir dünya görüşü yaratmayı başaramazsa, gelecekte iyi bir sentez oluşturmak için daha çok zamanımız var diye düşündüler. Artık zamanımız kalmadı. Önümüzdeki dönemlerde alacağımız kararlar, bizzat hayatın geleceğini şekillendirecek ve bu kararları ancak mevcut dünya görüşümüz doğrultusunda verebiliriz. Bu nesil evrene dair kapsamlı bir görüşten yoksun kalırsa, yaşamın geleceğine rasgele karar verilir. Yuval Noah Harari- 21. Yüzyıl için 21 Ders-Çev: Selin Siral-Kolektif kitap